İçinde yaşadığımız evren; milyonlarca galaksisi, trilyonlarca yıldızı, dünyamız ve milyonlarca insanıyla muhteşem bir sergidir. Bu sergiye temaşa etmek, kâinat kitabını bilimin gözüyle okumak gerektiğini çoğu zaman dile getirenlerdenim.
Bu yazıdaki amacım: Evrenin nasıl var olduğu, Evrenin bir başlangıcı ve Evrenin bir sonu olup olmayacağı ilgili teorilere cevap arayacağım.
Gözünü dünya semasına açan insan; sevdikleriyle, hayvanlarıyla, bitkileriyle cıvıl cıvıl bir ortam… Gökyüzüyle, denizleriyle rengârenk bir dünya görür.
Güneş sobasıyla gündüzü ısıtan, Ay lambasıyla geceyi aydınlatan bu cisimlerle Fezadenizi içinde etrafında muhteşem bir hale oluşturan dünyamız evrenin bir parçasıdır. İçinde hayat sahibi varlıkların yaşadığı cismen küçük ama fikren büyük olan insan evrenin özeti hükmündedir. Aslında evrenin oluşumu hakkında fikirlerimiz kendi hakkımızdaki fikirlerden bağımsız değildir.
Geçmişten günümüze kadar insanlar evrenin nasıl oluştuğunu ya da evrenin bir başlangıcı var mıdır? Sorularının cevaplarını yaşadıkları çağa göre araştırmışlar ve anlam vermeye çalışmışlar.
Peki, evrenin bir başlangıcı ve sonu var mı?
Gelin sizlerle birlikteFelsefe, Dinin ve Bilimin gözüyle bunu tartışalım.
Felsefe ve bilim insanlarının üç yaklaşım gösterdiği söylenebilir.
Aristoteles’in de içinde olduğu birinci grup, evrenin sabit sınırları olduğunu savunmuştur.
Newton’un da içinde olduğu ikinci grup, Evrenin sonsuzdan beri var olduğunu ve sonsuza kadar süreceğini ifade etmiştir.
Kant’ın da içinde olduğu üçüncü grup, aklın bu konudaki ikilemi çözemeyeceğini söyleyerek agnostik bir tutum benimsemiştir.
Felsefe alanında daha önce Kindi ve Gazali gibi İslam filozofları, evrenin bir başlangıcı olması gerektiğini, sonsuz kavramının analizi gibi akıl yürütmelerle göstermişlerdi. ( Big Bang ve Tanrı Kitabı).
Oysa bilim, felsefe ve din alanındaki tartışmalar açısından evrenin başlangıcı olup olmadığı daha önemlidir. Evrenin bir başlangıcı olması gerektiği fikrine en güçlü bilimsel destek ise 1920’li yıllardan başlayarak geliştirilen Big Bang teorisi ile geldi.
1920’li yıllarda Belçikalı fizikçi Georges Lemaitres ve Rus fizikçi Alexander Friedmann, Einstein’in geliştirdiği genel görelilik denklemlerinden hareketle Big Bang teorisinin temellerini attılar ve ilerleyen yıllarda bu teoriyi destekleyen birçok delil ortaya çıktı.
1990 Yılında uzaya gönderilen Hubble Uzay Teleskobunun verileri ile kanıtlanmış oldu.Artık içinde bulunduğumuz evrenin başlangıcı olup olmadığı değil, bu başlangıcın tam olarak ne zaman olduğu tartışma konusudur. En son veriler, bu başlangıcın 13,8 milyar yıl önce olduğunu göstermektedir.
Son olarak; Evrenin nasıl meydana geldiğini, insanların evrenin oluşumu ile ilgili düşünmelerini sevk eden, çağları aşan sese de kulak verelim.
Bakara Suresi 117. Ayet: Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah’tır. O, bir işin olmasını dilerse ona ancak “Ol” der ve o olur.
Yaratılma fikri, evrenin olmadığı bir anı ve sonra evrenin yaratılma eylemiyle başlangıcı olduğunu gündeme getirmektedir.
Enbiya Suresi 30. Ayet: İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?
Buradaki ayetlerde Evrenin yoktan var edildiği, evrenin bir başlangıcı olduğu ve bitişikken birbirinden ayrıldığından haber veriyor.
Big Bang teorisi, uzaydaki uydulardan ve teleskoplardan gelen veriler sayesinde doğrulandı. Big Bang teorisinden önce, insanlık evrendeki her şeyin bir arada olup da sonra ayrılmanın olduğunu ortaya koyan bilimsel bir açıklamaya hiç sahip olmadı.
Güneş sistemimizin bir durumdan sonra ayrışmayla oluştuğuna dair bilimsel teoriler de Kuran’ın vahyinden bin yıldan çok bir zaman geçtikten sonra ortaya konulmuştur. Böylesi bilgilere, bilimsel verilerden bağımsız akıl yürütmelerle ulaşmak da mümkün görünmemektedir.
Peki, uzayı gözleyen dev teleskoplardan ve uzaya gönderilen uydulardan 13 asır önce insanlar güneşi bir elma büyüklüğünde zannederlerken, Dünyayı düz bir tepsi olarak biliyorlarken;
Hz. Muhammed(sav.), bir ayrılmayla göklerin ve yeryüzünün meydana geldiğini nasıl söyledi? Daha Teleskobun T si bile bilinmezken, Hz Muhammed (sav.) dev bir teleskobunun olduğunu iddia edebilir misiniz? Astronomi açısından böylesi önemli bir hususun rastgele ifadelerle doğru tahmin edilmiş olduğunu söylemek insafsızlık olmaz mı?
Elbette akıldan istifa etmemiş biri bunları kabul etmez.
Hayat kitabımız bir yandan bizi evreni incelemeye davet ederken bir yandan evren hakkında önemli iddialar ortaya koymaktadır. Evrenin başlangıcı olduğu, tasarlanmış olduğu ve bir gün sonunun geleceği Kuran’ın evrenle ilgili önemli iddialarına örnektir.
“Madem Kuran’da modern bilimlerle keşfedilen birçok bilimsel bilgiden önceden bahsedilmiştir. Peki, neden Müslümanlar bu keşifleri yapmıyorlar?” Bu soruyu soranların bilimsel keşiflerin ve bilimsel metodolojinin doğasından habersizler.
Kuran’ın birkaç kelimeyle ifade ettiği bir hakikate, bilimsel yöntemlerle ulaşılması için yüzlerce hatta binlerce yıllık bilimsel birikimin kullanılması gerekmiştir.
Örneğin evrenin sürekli genişlediğinin bulunabilmesi için Einstein’ın formüllerini oluşturabileceği alt yapının oluşması, bunun üzerine Einstein’ın formüllerini ortaya koyması, optikteki gelişmelerle teleskopun icadı ve geliştirilmesi, ayrıca yüz milyonlarca dolara denk bir bütçenin ayrılarak Hubble Teleskobunun inşası gibi birçok basamağın aşılması gerekmiştir…( Neden Müslümanım kitabı)
Aslında bilim ile din birbirlerine muhalif değil. Birbirlerini tamamlayan iki mekanizmadır.
“İnancı dışlayan bilim topal, bilimi dışlayan din kördür.”(Albert Einstein)
Bilimle ve esenlikle kalın.