Hasan Ali Toptaş
"Kavga insanların farklılıklarını silip birbirine benzetir."
"Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkasının acısını duyabiliyorsan insansın." demiş Tolstoy.
Kimi zaman sevinçler kimi zaman da acılar insanları birbirinin etrafında toplar. Mutlulukta etrafta kalabalık hep vardır, peki ya acı... Acı çeken çoğu zaman yalnızdır, kimsesizdir. Sahnede sergilenen bir trajedi ve perde açılınca birçok seyirci ama sadece seyirci... Aralarından acıya ses vermek isteyen birkaç kişi varsa da sessizliği bozuyor gerekçesiyle uyarılır; "lütfen sessiz olun, seyirciler rahatsız oluyor..."
Acı hakkında sayısız şey söylenebilir; paylaşıldıkça azaldığı, insanı derinden etkilediği, ruh dünyasındaki tahribatları ve gerçek dostluğun acılı zamanlarda belli olduğu bunlardan birkaçı. Fakat eseri okurken aklıma bir ifade takıldı; birinin acısından nemalanmak... Sanırım söylenebilecek en 'acı' tabir bu. Eseri okuyanlar beni anlar, okumayanlar ise okuyunca hak verir diye düşünüyorum.
Hasan Ali Toptaş 'Beni Kör Kuyularda' adlı eserinde köyden şehire göç etmiş bir aileyi kaleme almış. Ailenin yaşayıp yaşamadığı meçhul büyük oğlu Hüseyin'in kayboluş hikayesine yer verilmemiş fakat her an çıkıp gelecekmiş hissi uyandırıyor. Roman, evin babası olan Muzaffer beyin bir gün sefer tasını unutup, işe gitmesiyle başlıyor. Bahriye hanım, kızı Güldiyar'dan yemeği babasına ulaştırmasını istemesinin akabinde bir giz ve aralanmayan perdeler arkasında yaşanacak onca sıkıntıya akacak taşlaşmış gözyaşları... Silmek yerine izlemeyi tercih eden oncasının yanısıra, başa gelen musibet etrafında bundan çıkar elde etmeye çalışan yüreği taş bir kısım insan. Ve dahası; acıya seyirci olanları da seyreden güruhun varlığı bu kadarına pes doğrusu dedirtse de, hayatın gerçeklerini gözler önüne sermiyor değil.
Olay örgüsünün mistik bir şekilde kurulduğu romanda; merak uyandırılırken, yaşanılan gergin atmosferin karamsarlığını içine çekip belirsizliği ruha empoze eden ve aynı zamanda kederli çaresizliklerin içinde kaybolunacak olaylar yer almakta. Eseri okurken bir ara kendimi "ne oluyor, durun. Çekin ellerinizi bu ailenin üzerinden" derken buldum. Belki de bu da benim haksızlık karşısında eserde yer alan karanlık yüzlere bir seslenişimdi.
Romanın sonlarına doğru olaya müdahil olan Halil karakterinin yüreklere su serpen nitelikte "ben kötülük edenle kötülüğe maruz kalana aynı yüz ifadesiyle bakamam, her ikisine de gülümseyemem. Bunu yaparsam o zaman kendi yüzüme bakamam." ve " sen diyorsun ki, kötüler gelip bize kötülük edinceye kadar iyidirler, başımızın üstünde yerleri vardır" cümleleri hafiften umut vaat etse de, ne komşu Emine ve kocası Dursun ne de haksızlığa dur demeye yeltenenler merhem olabildi ailenin yarasına. Yeri geldi vitrinde duran eşyalar, duvara asılı halının üzerindeki geyikler ses verdi fakat Güldiyar'ın biçare sükutuna ses olmaya yetmedi hiçbiri. Aileden geriye aklını yitirmiş bir baba ve akibeti belli olmayan bir evlat kalmıştı. Eseri henüz okumayanların olma ihtimalini düşünerek daha fazla spoi vermek istemiyorum.
Öykü, roman ve şiirsel metinleriyle de tanınan 1958 yılında Denizli'de doğan Hasan Ali Toptaş postmodern edebiyatın önemli temsilcilerindendir. Çeşitli dergilerde yayımladığı öykülerini 'Gülüşün Kimliği' isimli ilk öykü kitabında toplamıştır. 'Sonsuzluğa Nokta', 'Ölü Zaman Gezginleri', 'Gölgesizler', 'Bin Hüzünlü Haz', 'Uykuların Doğusu' ve 'Heba' ödül alan eserleridir. 'Kuşlar Yasına Gider' romanı da 2016 yılında Türkiye Yazarlar Birliği ödülünü almıştır.
Yazımı kitabın arka kapağında yer alan yazarın; "Dünyanın renkleri değişti onlar ilerledikçe, dünyanın sesleri, sessizlikleri değişti, şekilleri sonra, kapıları, kapılarından girip çıkanları değişti, gülenleri ağlayanları, yürüyenleri değişti, ağaçları, çimenleri, yaprakları değişti, güzellikleri, çirkinlikleri değişti, hatta bütün bunlarla ve daha başka şeylerle birlikte mesafeleri, boşlukları ve bu mesafelerle bu boşluklarda gezinen kokuları da değişti." cümleleriyle bitiriyor ve iyi okumalar diliyorum.
Beni Kör Kuyularda/EverestYayınları/238 sayfa
Ceylan Alkan