Medrese-i Yusufiye, Bediüzzaman’ın müspet bakış açısının bir neticesi olarak hapishaneye verdiği isimdir. Ayrıca O; hapishane için terbiyehâne, ıslahhâne, ıstırahathâne, muhabbethane ve mübarek bir dershane gibi tabirleri kullanır.
Kader-i İlahiyyenin bir tecellisi olarak O’nun da hayatının 28 yıllık uzun bir bölümü medrese-i Yusufiye’de geçer.
Ancak O, hapishaneye giderken bir profesörün fakülteye ders vermeye gitmesi gibi giderdi.
Zira Bediüzzaman, oradaki mahpusları, halim-selim mü’minler ve hayırlı vatandaşlar haline gelmek isteyen feyz ve irşada muhtaç talebeler olarak telakki etmiştir.
Medrese-i Yusufiye tabirinin bir diğer hikmeti ise iki iftira sonucu toplam 12 yıl hapis ve zindan hayatı yaşayan Hz. Yusuf’tur.
Evet, Hz.Yusuf (as)…Zindanı zinaya tercih eden iffet abidesi bir Peygamber…
Bediüzzaman’a göre Hz. Yusuf (as), mahpusların piridir ve O’nun (as) vesilesiyle hapishane bir nevi medrese-i Yusufiye olur.
Bediüzzaman Hazretleri de Hz. Yusuf’un bu çizgisinde giderek “Meyve Risalesi” gibi eserleri ile hapis musibetine düşenlere manevi, hakiki ve kuvvetli bir teselli vermeye çalışır.
Bediüzzaman, hayatın ve gençliğin darbesini yiyerek en tatlı hayatını en acı ve acınacak bir hale getiren mahpusların, ancak ve ancak din hakikatleri ile ve Nurun imani dersleri ile kurtulabileceklerini ve böylece millete, vatana, dünyevi ve uhrevi istikballerine menfaatli birer insan olabileceklerini kabul etmektedir.
Risale-i Nur Külliyatında Bediüzzaman’ın, bu amaç doğrultusunda kaleme almış olduğu birçok hapishane mektupları vardır.
Bediüzzaman, hapishane mektuplarında hapishane yetkililerinin ve görevlilerinin, yapmış oldukları vazifelerinin ibadet ve hizmet boyutunu nazara verir.
Mesela; Bediüzzaman; gardiyanlar için yazmış olduğu bir mektubunda, onların yapmış oldukları vazifelerinin, Allah’ın rızasını kazandırabilmesi için mahpuslara şefkatle, sadakatle, sevinç ile muamele etmelerini ve minnet etmemek tarzında mahpusların yardımına koşmalarını şart koşar.
Böylece mahpuslara şefkatle muamele etmenin neticesinin çok müspet olacağını, hapishanenin mübarek bir dershaneye döneceğini, mahpusların da netice itibariyle vatana ve millete terbiyeli, emniyetli ve menfaatli birer insan olacaklarını ve ancak bu tarz ve üslup ile onların topluma tekrar kazandırılabileceğini savunur.
Bediüzzaman’ın hizmet tarzının ve üslubunun en önemli prensiplerinden birisi de müspet hareket etmektir. O, bu tarzını mahpuslara da tavsiye etmektedir. Mesela; mahpuslara, musibetzede arkadaşları olan diğer mahpuslarla iyi geçinmelerini, birbirlerine teselli vermelerini, eskiden yüz düşmanlıkları da olsa onları unutup birbirlerine haklarını helal etmelerini ve kalplerini kırmamalarını tavsiye eder. Böylece hapishanenin, bir medrese-i Yusufiye’ye döneceğini ifade eder.
Hapishane hizmetleri, Bediüzzaman’ın en çok önemsediği hizmet sahalarından birisidir denilebilir. Elhamdülillah, son yıllarda mahpuslara yönelik Risale-i Nur hapishane hizmetleri başlamıştır.
Hapishane hizmetlerini bizzat Bediüzzaman,’ın kendisi başlatmıştır. Nitekim O’nun hakkında Osman Yüksel Serdengeçti’nin kaleme almış olduğu bir mektubunda bu mevzu ile ilgili hissiyatını şu şekilde ifade eder:
“O, hapishanelerden hapishanelere atıldı. Hapishaneler, zindanlar O’nun sayesinde medrese-i Yusufiye oldu. Said Nur, zindanları nur, gönülleri nur eyledi.
Nice azılı katiller, nice nizam ve ırz düşmanları, bu iman abidesinin karşısında eridiler; sanki yeniden yaratıldılar. Hepsi halim- selim müminler haline, hayırlı vatandaşlar haline geldiler.”
Bediüzzaman, hapishane hizmetlerinin devam etmesi için hapishane müdür ve alakadarlarından /ilgili yetkililerden şunu rica etmektedir:
“madem hapse girmek terbiye içindir; milleti seviyorsanız mahpusları Risale-i Nur şakirtleri ile görüştürün. Tâ bir ayda belki bir günde bir seneden ziyade terbiye alsınlar.”
Bediüzzaman Hazretleri, bu ifadelerinin boş bir iddia olmadığını, tecelli etmiş bir hakikat olduğunu ifade etmek için Denizli Hapishanesinden şöyle bir örnek verir:
“hatta Denizli Hapsindeki alakadar zatların/ ilgili yetkililerin az bir zamanda Nurlardan fevkalade güzel ahlak dersini alanlarını gören bazı alakadar zatlar demişler ki:
“ terbiye için on beş sene hapse atmaktansa on beş hafta Risale-i Nur dersini alsalar, daha ziyade onları ıslah eder.
Ayrıca Bediüzzaman, mahpusların, özellikle de gençlik darbesini yiyip en tatlı hayatını en acı ve acınacak bir hayata çeviren gençlerin, taze ve şirin ömrünü hapiste geçirenlerin, Risale-i Nurların, iman ve Kuran derslerine ekmek kadar ihtiyaçları var olduğunu ifade eder.
Hamdolsun artık nur şakirtleri, mahpuslarla görüştürülmektedir. Risale-i Nur hapishane hizmetlerinde; mahpuslarla cemaatle namazlar kılınmakta, tesbihatlar yapılmakta, Kuran-ı Kerimler okunmakta ve Nur Dersleri yapılmaktadır.
Haftada bir defa da olsa hapishanelerde iki saate yakın mübarek bir dershane ve Medrese-i Yusufiye havası esmektedir.
Mahpuslarla tanışılırken ve sohbet ederken “asıl cezaevi olan Cehennemden kurtulmanız için biz buradayız ve sizinleyiz” sözü karşısında ve sonrasındaki Nur derslerinin manevi ve nurani havasının tesiriyle duygulanıp gözyaşlarını silenleri görünce aslında onlar kadar en az bizim de – bu Nurları ve hakikatleri onlara ulaştırmadığımız için- suçlu/manen mesul olduğumuzu anlamaktayız.
Nurların imani dersleri okununca koğuştaki havanın hemen değiştiğini fark etmemek mümkün değildir. Nur derslerinin sonunda o hüzünlü çehreler, asık suratlar ve sert duruşlar yerini tebessüm eden simalara, hürmetkâr tavırlara ve ümitli bakışlara bırakmaktadır.
Neticede hapse cahil girip âlim çıkanlar oluyor. Risale-i Nurlar, mahpuslarda da imanın kuvvetini lakaytlığa ve ibadet iştiyâkını sefahate hâkim kılıyor. İman ve Kuran dersleri ile hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadetin yalnız imanda olduğunu idrak etmeye başlayan bazı mahpuslarda gam ve yetimâne hüzünler, yerini ibadet iştiyâkına bırakmaya başlamaktadır.
Sonuç olarak Bediüzzaman’ın “Risale-i Nurdaki teselliye mahpuslar çok muhtaçtırlar. Mahpusların Nurlara ekmek kadar ihtiyaçları var” sözünün ne kadar önemli bir hakikat olduğuna hapishanede gözlerimizle şahit olmaktayız.
Bir zamanlar, Nur Şakirtleri Risale-i Nurları okuyorlar diye hapse düşerlerken elhamdülillah şimdi ise mahpuslara Nur Dersleri okusunlar diye hapishanelere gitmektedirler.
Hapishane hizmetleri vesilesiyle Nur Şakirtleri; madem dünyamız ağlıyor, çalışalım bari ahiretimizi ağlamaktan kurtaralım ve Cennete adam yetiştirelim. Boş vaktimizi ise sıkıntılı hülyalar yerine Kuran’dan bildiğimiz sureleri okuyalım, anlamını bildiren arkadaşlardan soralım, kazaya kalmış farz namazları eda edelim, birbirimizin güzel huylarından istifade edelim gibi Risale-i Nurdaki müspet bir tarz ve üslûp ile mahpuslara müstakim ve şefkatli birer rehber olmalarına çalışmaktadırlar.
Bediüzzaman’a göre nur şakirtleri, manevi asayiş muhafızlarıdır. Risale-i Nur hapishane hizmetleri de Bediüzzaman’ın bu teorik olan ifadesinin, pratik hayata geçirilmiş uygulamalarından birisi olarak telakki edilebilir.
Cenab-ı Hak, mahpusların ağlayan dünyalarına mukabil ahiretlerini ağlamaktan kurtarıp Nurların dersiyle onlara tam bir teselli vermemizi ve bu önemli hizmete vesile olmamızı bizlere nasip eylesin. Âmin…