“Alimler, peygamberlerin varisleridir” hadis-i şerifleriyle alim olmanın pek kolay bir şey olmadığını… ;
O halde hak ve hakikatinin tebliğ ve neşri hususunda, aynen onların tutmuş oldukları yolu takip etmesi lazımdır. Her ne kadar bu yol; bütün dağ, taş, çamur, çakıl, uçurum, daha beteri takip, tevkif, muhakeme, hapis, zindan, sürgün, tecrit, zehirlenme, idam sehpaları ve daha akl u hayale gelmeyen nice bin zulüm ve işkencelerle dolu da olsa…
İşte Bediüzzaman; yarım asırdan fazla o mukaddes cihadı ile bütün ömrü boyunca bu çetin yolda yürümüş ve karşısına çıkan binlerle engeli bir yıldırım sürati ile aşan ve Peygamberlerin varisi olan alim olduğunu ameli bir surette ispat eden bir zat… (tarehçe-i hayat 8)
Bitlis vilayetinin Hizan ilçesinin Nurs köyünde 1878 yılında Mirza ve Nuriye’den olma yeddi çocuklu ailenin dördüncü çocuğu olan Said-i Nursi, 15 yaşında iken hocası tarafından “Bedi-üzzaman” lakabı verilmiş, bu isimle meşhur olmuş ve bu ismi fazlasıyla hak etmiş birisi.
Şirvan, Siirt, Bitlis, Doğubeyazid ve Tillo ile başlayan eğitim hayatı, 1894 yılında Mardin’e, oradan da tekrar Bitlis’e gelmiş, 12 yıl Van da kendi medresesinde ders vermiştir..
Hocası tarafından “Zamanın eşsizi” manasına gelen Beddi-üzzaman ismini, yaşamıyla, hakikatleri anlatımıyla, asrının manevi hastalıklarını teşhis edip tedaviyi sunmasıyla ve ta günümüze sunduğu ve asrımız Müslümanlarının manevi hastalığının teşhisi ve ihtiyacını karşılayan reçetesiyle fazlasıyla hak etmiştir.
1900 yılında gelişen fen ilimi, ırkçılık söyleminin değer bulması, inkarcılığın, fenden ve felsefeden geldiğini gören Bedi-üzzaman, ülkemiz ve İslam aleminin ileriki yıllarda başına bela olacak bu tehlikeye karşı, Kahire’de bulunan Ezher Üniversitesinin benzeri “Medresetü’z-Zehra” yı kurmayı gaye edinmiştir.
Tüm çabalarına rağmen asrının idarecilerinin ihmal ettiği ve günümüzde hala ihmal edilen bu Medresetü’z-Zehra, Türkçe, Kürtçe ve Arapça dilleri ile eğitim verecek ti. Ancak bu üniversite kurma aşamasına gelmişse de tamamlanamamıştır.
Allah’ın takdirine sual olmaz ancak “Fen ilimleri ile dini ilimleri bir biri ile mezc edecek” böyle bir eğitim kurumu kurulsaydı, belki teröre kurban verdiğimiz bunca şehit, can ve mal kaybımız olmayacaktı. Hatta yapmak zorunda olduğumuz “Fırat kalkanı”, “Zeytin dalı harekâtı”, Irak, Suriye ve daha nice acı veren olaylar yaşanmamış olabilecekti.
Ülkemizin ve tüm İslam aleminin Bediüzzaman’ın Medresetü’z-Zehra projesine akademik bir çalışma ile ele almaları ve böyle bir üniversitenin kurulmasına vesile olmalıdırlar.
Günümüz İslam aleminin bölünmüşlüğü, farklı cemaat, tarikat, cemiyet, siyaset ve benzeri guruplara ayrılarak aralarındaki muhabbet ve sevginin yerini kin ve nefret alması sonucu, birbirlerini hıyanet, fasık, Siyonist uşağı, tekfir, mürtet ile suçlayıp savaş etmeleri çarenin nasıl olacağı konusudur.
“Her soruya cevap verilir soru sorulmaz” diye bulunduğu yerin kapısına yazısını asan Bedi-üzzaman bu soruya da cevap vermiştir.
On beş günde bir okumasını tavsiye (emir) ettiği ihlas risalesi, adeta zamanımızı görmüş, yaşamış, olayları tahlil etmiş, hastalığı teşhis etmiş ve tedavi reçetesini sunmuş bir risale.
Yirminci Lema olan ihlas risalesi Birinci nokta ile başlayan ve “Mühim ve müdhiş bir sual” ile başlar şöyle ki:
Neden ehl-i dünya, ehl-i gaflet, hatta ehl-i dalalet ve ehl-i nifak rekabetsiz ittifak ettikleri halde; ehl-i hak ve ehl-i vifak olan ashab-ı diyanet ve ehl-i ilim ve ehl-i tarikat, neden rekabetli ihtilaf ediyorlar?
İttifak ehl-i vifakın hakkı iken ve hilaf ehl-i nifakın lazımı iken, neden bu hak oraya geçti ve şu haksızlık şuraya geldi?
Elcevab: Bu elim ve feci ve ehl-i hamiyeti ağlatacak hadise-i müdhişenin pek çok esbabından, yedi sebebini beyan edeceğiz.
BİRİNCİSİ:
Ehl-i hakikatın ihtilafı hakikatsızlıktan gelmediği gibi, ehl-i gafletin ittifakı dahi hakikatdarlıktan değildir. (devamı Yirminci lemada)
Bir hakikatın teşhisi ve tedavisine vereceği cevabın girişinde ki o müdhiş anlatım. Ehl-i hakkın ihtilafı, kendisi gibi düşünmeyen, farklı cemaat, tarikat ve siyaset içinde olan tüm gurupları hak görmesi, farklılıkları rahmet kabul etmesi, ayrımcı değil birleştirici dil kullanması ne kadar da ihtiyaç duyulan şey.
Sizlerin Yeni Asya yayınlarından Risale-i nur külliyatının almanızı, en azından Lemalar adlı kitabi alıp ihlas risalesini okumanızı tavsiye ederim.
Bir sonraki yazımda bu risaleyi ve müdhiş tespitleri, İslam aleminin ihtiyacı olan çözüm önerilerini yani ihlas risalesini yazıp sizlerle inşaAllah paylaşmaya çalışacağım.
Selam ve dualarla.