1
Meyan kökü
Meyan kökü; mide, böbrek, idrar yolları, bağırsakları çalıştırır iştah açar, harareti keser…
Bawe Elo; asıl adı Hasan Göğercin, 1935 yılında Hani’nin Gürbüz Köyünde doğar, Soyadı kanunu çıkınca babası “Güvercin” soyadını almak ister ama memurun azizliğine uğrar, nüfusa “Ğöğercin” olarak kaydedilir, Ğ harfiyle başlayan ne isim ne de soyadı ne gördüm ne de duydum, sanırım Ğ ile başlayan ilk soyadıdır.
Bawe Elo 1996 yılında 61 yaşındayken vefat eder…
Bawe Alo lakap alış öyküsü de ilginç; üç kızı iki oğlu vardı küçüğü iki yaşında ismi Ali, diğeri de Adem Hilmi, çocuklarının üstüne titrerdi, sokakta oğlunu dövmüşler, bunu duyan Hasan Göğercin Kurşunlu cami avlusunda oynayan ergenlere kızıyor ve o an sinir katsasıyısı yükselince korkutmak amacıyla bağırarak:
“Ez Bawe Elo’yam ha, bir daha kim Adem’e karışırsa kulaklarını çekerem!” Oğlu Ali çok küçük yaşta vefat eder…
Ve o günden sonra Bawe Elo lakabıyla anıldı!
Bawe Elo asosyal bir kişilikti, öyle gezmesi insanların içine girmeyi sevmezdi, sade, yalın huzurlu bir yaşantısı vardı, dedikodu bilmez, kimsenin etine-sütüne karışmazdı, sadece Diyarbakırspor ve Galatasaray takımı taraftarıydı, tek sosyal yönü buydu…
Arbedaş meydanından Kurşunlu cami istikametine giderken Dabanoğlu mahallesi Söğütlü sokak sonunda, Caminin kemerli kapısının hemen solunda ahırdan bozma evi satın alıp onardı, üstüne de bir kat çıkıp boyaladı, çok çalışkan, hiperaktif, titiz, güleryüzlü, neşeli, sabırlı ve dünya iyisiydi Bawe Elo! Evinin içinde küçük bir havuzu vardı, meyanı orda ezer şerbet haline getirirdi Uzun boylu açık tenli insana güven veren bir yüzü vardı, Zaza’lar şerbet satıcılarıydılar, Bingöllüler kadayıf, fırıncılık, Genç ilçesinden olanlar odunculuk, çerezcilik Mardinlilerden sorulurdu, Bitlisliler genelde tüccardılar, Kerajdağlılar; yoğur-peynir işiyle iştiğal ederlerdi!
Bawe Elo; güğüm ve şerbet takımlarını kuşanarak dörtyolda Onur Palas’ın önünde Atlas Şekerlemecisi önünde işe koyulurdu mevsim boyu… İlk bakışta diğer şerbetçilerden daha farklı olduğu görülüyordu! Sakız gibi bembeyaz bir önlük baştan aşağı giyimi-kuşamı tertemizdi hep traşlıydı, şerbet takımları parıl-parıl parlardı, yaşamı boyunca pantolon giymedi, gelenekçiydi…
Kendine has bir duruşu vardı, türkü söyler, sırtındaki güğüm ve içindeki şerbetin o ağırlığına aldırmadan halay çekip farkındanlığını halka kabul ettirdi! Turistlerle halay çektiğine de tanık oldum, bağnaz ve yobaz değildi, diğer şerbetçiler gibi gezmezdi… Dörtyol köşesi onun mekânıydı, şen-şakrak, cömertti paraya çok önem vermezdi, kanaatkârdı ve güleryüzüyle insanların sevgisine o yüzden mazhar oldu! Diyarbakır’da herkes tarafından sevilen, sayılan en renkli kişilerindendi…
Bawe Elo; satış yaptıkça diğer şerbetçilerde döryola geldiler ama nafile, satış yapamayınca o noktayı her seferinde terk etmek zorunda kaldılar… Bawe Elo, bir marka olmuştu artık, şerbet denince akla hemen Bawe Elo gelirdi, ismi hala şerbetle özdeşleştirilir!
Şerbet mevsimi bitip havalar soğuyunca, Bawe Elo evde hazırladığı lahmacun içini, çarşı karakolunun arkasındaki Osman Abinin lahmacun odunlu fırınında pişirip, elips şeklinde ahşap beyaz derili bir sepeti, koluna takar sinema önlerinde lahmacun satardı… Lahmacunlar lokantadaki gibi büyükçe değildi, çünkü satış yaptığı zümre çocuklar ve ergenlerdi onlarında harçlıkları kısıtlıydı, ama hiçbir çocuğu parası yetmedi diye geri çevirdiği görülmemiş-duyulmamıştı, çocukları severdi, mahalleden de onu bilir-görürdük! Lahmacunları hem nefisti hem de Bawe Alo güven veren bir şahsiyet olduğu için tereddüt etmeden alıp yerdik…
Bazen de kendisinin hazırladığı pişmaniyeleri satardı, pişmaniyeler hediyeliydi, pişmaniyenin içine küçük kağıtlar yerleştirirdi, sakız, balon, düdük, küçük rüzgar gülü falan… Okul önlerinde de bazen kalem açacağı, silgi, cetvel satardı, kalemin üstüne takılan süslerden… Ve gün geldi Bawe Elo’da diğer güzel insanlar gibi beyaz ata binip uçup gitti, adı efsaneleşti, tüm güzel insanlarımıza rahmet ola!
2
Bawe Elo vefat edince dörtyoldaki noktaya başka şerbetçiler geçti haliyle, bir şerbetçi dayı vardı Bawe Elo’yu taklit ederdi hoş onu da beceremezdi ya; komik bir dayıydı, çok zaman ona takılırdım: -Dayı sen deyisen ki ben Bawe Elo’yam, sen nasıl Bawe Elo’san?
–Niye Eziz Beg baham nolmiş yav!
-Dayı valla senin için deyiler ki sehte Bawe Elo!
–Ma qey baham ele deyiler, benim şerbetım çok güzeldır!
–Onun için demiler yav, Bawe Elo Şerbet satarken şarkı sölidi, gowend oynidi, hani sen ne şarki sölisen, ne de gowend oynisen, ma ele oli!
–Benim sesim güzel değil, bu gümgümle gowend oynamak zordır!
-Dayı sen Piran Zaza’sisan?
–Hee Piranliyam!
-Dayı sana bir soru soracağam ama düşünmeden cevap verecaksan tamam mı? -Temam!
-Dayı ben de Zazayam ha! Sen Zaza’san yoksa Müslüman’san?
-Ben Zaza’yam!
–Aha dayı valla sen günaha girdin!
–Niye yav Zaza olmak günehtır!
–Yok güneh değil de, o zaman sen Müslüman değilsen! –Elhamdulillah Müslümanam!
Zavallı dayı tuzak soruya düştü bir an düşündü olayı anlayınca da:
-Önce Müslümanam sonra Zaza’yam İstafırla-İstafırla- İstafırla, tü-tü-tü! –Dayı sen günaha girdin bir kere, bu günahın silinmesi tükürmağla, İstafırla silinmez, günahın silinmesi için kırkbir çocuğa bedeva şerbet dağıtacaksan, yoksa bu günehın yazılır, istersen get Müftüye-hocaya sor! Niye kırkbir kere maşallah deyiler heç düşünmedin? –Bende ji müselmanam dedim ma sanki, ben gavuram?
–Dayı sen ele demedin ben Zazayam dedin!
Dayı benim sakalımın hürmetine mi bilemem ama:
-Allah senden razi olsun, temam çocuklara şerbet verecağam!
Bu dayıya bu tür çok tuzak sorularım olmuştur…
Demem o ki; bizim insanlarımız çok saf ve temizdirler ve bu yüzden de hemen her şeye kanarlar! Şerbet içtiğinizde damak tadınız hoşnut değilse; bilin ki o şerbetçi kesin Zaza değildir!