Atlantis’in, efsane mi, gerçek mi olduğu sürekli tartışılmış ancak üzerinde görüş birliği sağlanamamıştır. Atlantis’le ilgili iddialar ortaya atıldığı günden; Rönesans dönemine ve hatta yakın dönemlere kadar da zihinleri meşgul eden bir konu olmuştur. Özellikle 17. ve 18 yy’ da bu tartışmalar oldukça yoğunluk kazanarak sürdürülmüştür.
Atlantis; Platon’dan, Francis Bacon’a kadar birçok yazarın, şairin, ressamın çalışmalarına konu olmuştur. Kimilerine göre bir Platon’un bir ütopyası, kimilerine göre de; böyle bir uygarlığın olduğu; yaşanan volkan patlaması ve su baskınları sonucu adanın denize gömülen bir uygarlık olduğudur. Böyle bir uygarlığın olduğunu düşünen bilim adamları; Platon’un ortaya attığı bu ada ve uygarlığa ait kalıntıları arama çalışmalarına bıkmadan devam etmişlerdir. Hatta Hitler ırkçı tezlerine destek yapmak için, Atlantis’in varlığıyla yakından ilgilenmiştir. Süregiden bu tartışmalara, Dünya Edebiyatı’nın devlerinden; Montaigne, Bafflon ve Voltaire gibi ünlü yazarlar da dâhil olmak zorunda kalmışlardır.
Atlantis; hayallerin ülkesi, mükemmel bir toplum modeli olarak insanoğlunun en önemli ütopyaları içinde yer aldı. M.Ö. 359-347 yıllarında; Ünlü Yunan filozofu Platon’un; Sokrates’in öğrencileriyle hayali diyaloglarında ortaya çıkmış ve iki bin yıldır insanlığı meşgul etmiştir.
Atlantis fikri; Sokrates’in salt teorik derslerden sıkılır. Bunun üzerine; öğrencilerinin yaratıcı zekâlarını geliştirmesi için, onlara; çiftçiliğin ve zanaatçılığın askerlikten ayrı tutulduğu, insanların merhametli, spor ve müzikle uğraştığı, komün halinde yaşanıldığı, kişilerin maddi zenginliklere, özel mülkiyete sahip olmadığı devlete atfedilen mükemmel bir toplum hayal etmeleri ister ve bu konu üzerine onlara bir ödev verir.
Bu konu üzerine öğrencilerinden Timaio ve Kritias’la diyaloglar geliştirir. Öğrencilerinden Kritias da Sokrates’e; dedesinin kendisine anlattığı; dedesinin babası Dropides’ten dinlediğini söylediği; Dropides’in de Yunan bilgesi olan Solon’dan dinlediği Atlantis’in hikâyesini aktarır. Solon ise dedesinin babasına; M.Ö. 600 yıllarında bulunduğu Mısır'da; Mısır rahiplerinden duyduğu Atlantis’i anlatır.’’ Mısır rahipleri Solon'a Yunan ve Mısır uygarlıklarının daha bir çocuk kadar genç olduklarını ve fakat asıl insanlığın altın devrinin kendi zamanlarından 9000 yıl evvel sulara gömülerek batan ve yok olan Atlantis uygarlığı olduğundan bahsederler.’’
’’ Böylece Platon'un kendi anlatımına göre Kritias'tâ iki yüz yıl önce ortaya atılmış olan bu hikâyeyi dolaylı olarak’’ öğrencileriyle yaptığı diyaloglara yansıtır. Platon burada; Atlas Okyanusunun ortalarında yer aldığını iddia ettiği, Atlantis’i ve toplumunu ayrıntılarla tasvir eder. .
Platon bu toplum tasvirinde; ahlaka son derece önem ve değer verildiği, dünyevi şeyler ilgilenilmediği, mal, mülk, altın, servet gibi maddelerin onlar için bir değerinin olmadığı, bunların insanı kirleten bir yük olduğu, lüks ve safahatın insanları zehirlediği bir bakışa sahip oldukları bir toplumdur. Ayrıca bu dünyevi malların insanların birbirlerine karşı duydukları saygıyı yitirmelerine yol açtığını düşünen mütevazı insan toplulukları olarak tasvir eder.
Platon aslında ideal bir Atina yaratmak ister; bunun için ütopik bir ülke ve yönetim tasvir eder. Bunu da böyle öykü karışımı bir dille anlatır. Fakat bu öykü farklı amaçlar için, farklı iddialara dönüştürülerek günümüze kadar etkisini devam ettirir.
Platon’un örnek aldığı mükemmel devlet modeli eski Atina’dır. Mısırlı rahiplerin Solon’a anlattıkları da aslında Atina’dır. Kritias; Atinalıların, Atlas Okyanusundan gelen ve Asya ve Avrupa’ya savaş açan Atlantis savaşçılarını yendiklerini, tanrılar tarafından deprem ve sellerle cezalandırılarak ortadan kaldırıldığını anlatır.
Bu iddianın ortaya atılmasından sonra, bu ada ve insanlara ait kanıtları arama çabaları yoğunlaşır. Bu çabalar çok çeşitli bilim dallarını da kapsayarak gelecek yüzyıllara kadar sarkarak sürdürülür.