Aylar önce Zülfü Livaneli ’ nin kitabı " Seranad ' ı " okurken günün birinde benimde uçakta yazmak zorunda kalacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Başkalarını bilmem ama benim zevkle okuduğum bu kitabın kahramanı da Amerika'ya giderken uçakta yazıyordu kitabın büyük bir bölümünü.
Tabi ki yazımın konusu bu kitap değil. Sadece vakitsizlikten yetiştiremediğim yazımı, bu süreyi değerlendirip bitirmek isteğince aklıma geliyor …
Aslında isterdim, her hafta mutlaka okunması gereken bir kitabı, seyretmeğe değer bir filmi, Diyarbakır'da kahve içmenin tadına doyulmayacağı bir mekanı, yahut hayata dair başka bir ayrıntıyı, güzelliği yazmayı. Ama henüz kısmet olmadı. Gerçi gazetede daha yeni yazmaya başladım, umutsuz değilim. Kim bilir, leride bunların hepsini yazma fırsatım olur belki.
Ancak şu var : Bu ülkede her zaman her dönemde ana gündem hep siyaset. Dolayısıyla her daim aktif olan ve gündemi belirleyen siyaset, bize hayata dair olması gerekenleri bile düşünmeye, farkında olmaya, yaşamaya ve plan yapmaya izin vermiyor.
Günlük hayatta bir araya geldiğimiz en sıradan zamanlarda bile en çok konuştuğumuz siyaset oluyor. Acı olan ise siyasetle bu kadar iç içe ve politize olmuş bir toplumu olan bu ülkede siyaset : “ Üslup, konu, mecra, söylem ve kalitesinde hiçbir değişiklik yapmadan bildiği şekilde işlemeğe devam ediyor.”
Bütün bunları düşünürken hostesin güvenli bir uçuş için yolcuları bilgilendirmek amacıyla, Türkçe ve İngilizce olarak üst üste yaptığı anonslar bana başka bir şeyi daha düşündürüyor.
Hadi Türkçe olması gereken peki ya ingilizce niye ?.. Diyarbakır – İstanbul seferini yapan uçakta tek bir İngiliz yolcu olmadığı gibi İngilizce bilen insan sayısını ifade etmek için bir elin parmakları bile çok.
Oysa ki ne Türkçe ne de İngilizce bilmeyenler mevcut, buna rağmen anonslar Türkçe ve İngilizce oluyor…
İşte bu ülkenin en büyük ayıbı, en büyük eksiği, en büyük yanlışı, en büyük siyasi çıkmazı : “ Bu ülkede yaşayan, acısına, tasasına, sevincine, geçmişine ve geleceğine ortak olan, ama dili ve kültürü farklı olan bir halkın var olduğu gerçeğini reddetmesi ” değil midir ?..
Sonra koltuğuma yaslanıp, hostesin dediği şeyleri bir bir yapıyorum.
Bir kez daha kendi ülkesinde dilinin kabul dahi edilmemesinin ne kadar kötü bir şey olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Kalbim fena halde sızlıyor …