1 ağır 4 kişinin yaralanmasına ilişkin tespit ve inceleme raporunu açıklayan Diyarbakır, Van ve Hakkâri Barolarının, raporunda tespitlere yer verildi: “İşkence eden ve Kötü muamelede bulunan kamu görevlilerinin 5 kişi, birinin rütbeli olduğu, olayın yaşandığı bölgede bulunan askeri üs bölgesinden geldikleri, işkence ve Kötü muameleye maruz kalan mağdur sayısının, basına ve kamuoyuna yansıyan hali ile iki değil, 4 kişi oldukları, Nasır TAŞ, Ramazan AKTAŞ, İsmail EREBİ ve Muhsin ÇAVİŞİ isimli çobanların hayvan otlattıkları sırada sopa, silah dipçiği ile darp edilme sureti ile Nasır TAŞ’ın başının defalarca suya sokulup çıkartılarak İşkence ve Kötü muameleye maruz kaldığı, tehdit edildikleri ve hakarete uğradıkları…”
Diyarbakır, Van ve Hakkâri Baroları, 31.05.2018 tarihinde Hakkâri ili Şemdinli İlçesi Korgan Köyü kırsalında hayvan otlatan köylülere kolluk kuvvetlerince uygulanan kötü muamele ve işkence sonucu 1 ağır 4 kişinin yaralanmasına ilişkin tespit ve inceleme raporunu yayınladı. Diyarbakır’daki Baro binasında düzenlenen basın toplantısında hazırlanan raporu Baro Başkanı Ahmet Özmen kamuoyuna paylaştı.
Olayın yaşandığı yer
Diyarbakır, Van ve Hakkâri Barolardan, olayın yaşandığı bölgeye gidip incelemelerde bulunan heyet, raporda, İşkence olayının yaşandığı yere ilişkin şu bilgileri paylaştı: “Hakkâri ili Şemdinli İlçesi Korgan Köyüne bağlı Bina Here ve Yufkalı mezralarına ait yayladır. Söz konusu yer, askeri üst bölgesine 2 km, mezralara 3 km, İran sınırına yaklaşık 15 km, Yüksekova- Şemdinli Karayolunda 5 km mesafededir. Olayın yaşandığı yer dağlık bir alanda olup Bina Here ve Yufkalı mezralarında ikamet eden köylülerin yaz aylarında hayvanlarını otlatmak amacıyla kullandığı, olay tarihinde herhangi bir şekilde özel güvenlik alanı olarak ilan edilmemiş, köylülerin rahatlıkla gidip geldiği bir yerdir.”
Heyetin oluşum amacı
Raporda heyetin söz konusu raporu hazırladığı saate kadar resmi makamlarca yapılmış bir açıklama bulunmadığı belirtilirken, heyetin oluşumu ve amacına ilişkin ise şunlar ifade edildi: “Kolluk kuvvetlerince Hakkâri ili Korgan Köyu kırsalında hayvan otlatan köylülere işkence yapıldığı, köylülerden ikisinin hastaneye kaldırıldığı birinin ağır şekilde yaralandığı iddialarının yerinde tespit etmek, incelemelerde bulunmak ve raporlaştırmak amacıyla Avukatlık Kanunun 76. maddesinde ve 95/21 maddeleri gereğince baroların hukukun üstünlüğü ile insan haklarını savunmak ve korumak yükümlülüğü kapsamında Diyarbakır Barosu, Hakkâri Barosu ve Van Barosu tarafından bir heyet oluşturulmuştur.”
Heyette kimler var:
Raporda heyetin bileşimine ilişkin olarak ise şu bilgiler yer aldı: “Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Ahmet Özmen, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Nahit Eren, Av. Muhammed Neşet Girasun, Av. Nuşin Uysal, Van Barosu Başkanı Av. Murat Timur ve Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Bekir Özen ve Haşem Baygmüş, Hakkâri Barosu Başkanı Av. Zeydin Kaya ve Yönetim Kurulu üyesi Av. Vatan Erler ve Hakkâri Barosu üyesi Avukatlar”
Heyetin görüşme gerçekleştirdiği kurum ve kişiler ise raporda şöyle ifade edildi:
“1- Heyetimiz ilk olarak Bina Here mezrasına saat 12:30’da ulaşmıştır. Burada mağdurlardan Nasır Taş ve eşi Nahide Taş ile evlerinde görüşme gerçekleştirmiştir.
2- Heyetimiz daha sonra Yufkalı mezrasına geçmiştir. Burada da mağdurlar Ramazan Aktaş, Muhsin Çavuşi, İsmail Erebi, Eyüp Aktaş, Gülhaç Aktaş ve Fatma Taş ile ayrı ayrı görüşmeler gerçekleştirmiştir
3- Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığıyla görüşme yönündeki talebimiz heyet üyesi Hakkâri Barosu Yönetim Kurulu üyesince kendilerine iletilmiştir. Ancak talebin kabul edilmediği bildirilmiştir.”
‘4-5 kişi üzerime çullandı’
Raporda söz konusu olayın mağdurlarından Nasır Taş, Ramazan Aktaş, İsmail Erebi, Muhsin Çavuşi ve tanıkların anlatımlarına yer verilirken, olayın mağdurlarından Nasır Taş’ın anlatımlarında şu ifadeler yer aldı: “31 Mayıs 2018 günü saat 07:30’da hayvanlarımı otlatıyordum, askerler geldi, köpeklerinizi uzak tutun dediler, biz iki çobandık, diğeri İranlı Muhsin idi(pasaportuyla giriş yapmış), ben olay yerine gittiğimde içerisinde erzak ve yiyecek olan çoban çantamı askerler aramak istedi, 2-3 ekmek vardı, ben oruçluydum, bize PKK’liler nerede diye sordu, yukarıdan aniden bir asker gelerek başıma vurmaya başladı. 4-5 kişiydiler. Görsem tanırım. Orada bir komutan da vardı. Uzakta bekledi, rütbeleri gözükmüyordu. Yanımıza gelen askerlerden anladık ki birbirlerine komutanım diye sesleniyorlardı. Ben de hepsinin uzman erbaş olduklarını anladım. Elimde çoban sopam vardı, onu kırdılar, sora aniden 4-5 kişi üzerime çullandı. Ve vurmaya başladılar. Bana nereden geldiğimi, nereye gittiğimi, örgüt üyesi olan arkadaşlarımı sordular, ben yana yakıla çoban olduğumu haykırdım ama dinlemediler ve bizden zorla bilgi istediler ama bizim bildiğimiz hiçbir şey yoktu. Sonra 2 asker gelip başımı su arkında geçen suya sokacaklarını ve boğacaklarını söylediler. Birbirilerine de eğer beni vururlarsa diğerinin konuşacağını söylediler. Ben de beni öldürseler de bir şey bilmediğimi söyledim. Ama illa bir şey söylemem gerektiğini söylediler. Sonra hatırlamadığım kadar başımı suya sokup çıkardılar. Sonra beklettiler. İlk gelen bana bir tokat, sonra gelen iki yumruk vurdu. Askerler İŞİDlilere benziyordu. 4 kişi vurdu, komutan uzaktan bakıyordu. Bulunduğumuz yer köyden 3 km uzaktadır. Yakında ev yok, yaylaydı olay yeri. Üs bölgesinden aşağı indiler bize doğru. Orada üs bölgesi de var. Üsteğmen iki el ateş etti bana doğru beni konuşturmak için. Benden yer bilgisi istedi ben bilmediğimi söyledim. Diğer askerlerden biri G3 silahıyla bana ateş etti, isabet ettirmedi ama korkmam için yaptılar. Sonra başımı suya sokup silahla belime vurdular. Yukardan gelen bir başka asker de 4-5 defa belime tekme attı. Neredeyse 30 defa başımı suya sokup çıkardılar. Boğulmamı istiyorlardı. Ellerindeki sopalarla belki 40-50 defa sırtıma vurdular. Sonra İranlı Muhsin’i çağırıp gel sen ifade ver bize dediler. İranlı Muhsin de Kürt’tür. Kürtçe biliyor sadece. Ben biraz Türkçe biliyorum. -Araya giren başka biri kadınların da oraya yakın olduğunu söylüyor, toplamda 4 kişi olduğunu söylüyor, kuzu ve koyunlar arasındaki mesafe 500 metre civarındadır.- İranlı Muhsin’i ve beni, ayrı ayrı sorgulayıp dövüyorlardı. Bana ifadelerimizin çelişkili olduğunu söyleyip yine dövüyorlardı. Arada Muhsin’in ağlama sesleri geliyordu. Onu da çok dövdüler. O şimdi Yufkalı köyünde. Sonra ben bayılmışım. Beriler (süt sağan kadın) gelmiş, beni görüp almışlar hastaneye götürdüler. Benim ifademi jandarma aldı. Onlara olayı olduğu gibi anlattım. Beriler de askerleri görmüş. Sonra bir şoförü de alıkoyup askeri üs bölgesine geri götürüyorlar. Jandarmada ifadem alındı. Durak Jandarma Karakolu’na ifade verdim. Başımı suya soktuklarında benden PKK sığınaklarını soruyorlardı. Bize siz Müslüman değilsiniz yemin etmeyin. Bana İslam’ın ve imanın şartlarını sordular. Ben cevap verince onu herkes biliyor dediler. Bize PKK güzergâhlarını sordular. Bilmediğimizi söyledik. Muhsin’i benden uzak tutup farklı kişiler dövüyordu. Muhsin’i çok dövdüler. Ambulans gelip aldıktan sonra Muhsin aklıma geldi. Kendi imkânlarımla yola çıkmaya çalıştım ama bayılmıştım. Bir ara kadınların ağlama sesi geldi. Beni öyle buldular. Hastanede ifademi aldılar. 2 Jandarma gelip ifademi aldı. İfademi alınca akrabalarım yanımdaydı.”
‘16 kişiydik, Isuzu arabadaydık’
Raporda Nasır Taş’ın eşi Nahide Taş ise şunları söyledi: “Saat 08.00 gibiydi, olay yerine yetiştiğimizde. Askerlerin aşağı indiğini gördüm. Telefonlarını açın, askerler bize hakaret ederlerse şikâyet edelim diye. Sonra yanlarımızda ateş ettiler. Şoförümüzün öldüğünü sandık. Sonra yanımıza geldi askerler. Çobanlarımızı sordular. İranlı çobandan bahsettik. Eşimle vardiyalı çalıştıklarını söyledik. İsmini sordular. Ben Nasır dedim. Kaç çocuğu olduğunu sordular. Ben 10 dedim. Bana 2 tokat attılar. Sonra eşimin terörist olduğunu söyleyip bize hakaret ettiler. Bize arabamızı arayacaklarını söylediler. Biz de gariban olduğumuzu söyledik. Sonra indirdiler bizi arabadan ve silah doğrulttular. Sonra yerimizden ayrılmamamızı ve gidip döneceklerini söylediler. 16 kişiydik, Isuzu arabadaydık. Varmadan 1 el ateş ettiler. Bize çobanları tanıyıp tanımadıklarını sordular. Sonra kadınların telefonlarını almak istediler. 2-3 yıldır gidilmeyen bir yola Eyüp adlı şoförümüzü götürdüler. Sonra bekledik saat 10’a kadar ama kimse gelmedi. Sonra köylüleri arayıp yardım istedik. Askerler gitmişti. Köylüler geldi. Hayvanlara baktılar. Bulamadılar. Sonra Muhsin geldi, köylülerle Nasır’ı sorduk. İşkence yapıldığını söyledi. Hepimizi kalkıp eşimi aramaya gittik. Olay yerinde eşyalarını gördük ama bulamadık. 1 saat sonra baygın bulundu köylüler tarafından. Alıp 10 km boyunca sırtımızda yola çıkardık. Durak köyüne kadar gittik. Durak’ta ambulans gelip Nasır’ı aldı. Biz askerler tarafından durdurulduğumuzda askerler başka yerden gelişigüzel ateş ediyordu. İranlılar 2 kişiydi. Muhsin ve Eriş’tir. Ben de bu ifadeleri verdim hastanede ve Durak karakolunda. Bize hakaret eden askerlerden biri sakallı ve esmerdi.
‘Köpekler Nasır’ın başında beklerken çalılıkların arasında onu bulduk’
Tanıklardan Fatma Taş’ın anlatımları ise şöyle: “Ben olay günü arabayla hayvanları sağmaya gittik. Ben ön taraftaydım. Bir ara silah sesleri geldi ve kurşunlar tepemizden geçti. Ben de şoföre dedim dur. Askerler geldi ve teröristler aranızda deyip durdurdular. Sonra bize sığınak sordular. Biz de bilmediğimizi söyledik. Sonra araba ve çantalarımızı aradılar. Bir şey bulamadılar. Bize bir terörist öldürdüklerini söylediler. Meğer Nasır’ı vurmuşlar. Sonra, kadın terörist arıyoruz dediler. Bundan kasıtları İranlı Muhsin’in eşi. Muhsini dövdüklerinde ailem var, vurmayın deyince bunlar da Muhsin’İn eşini aramaya başladı yanımızda. Muhsin’in karısını sorunca biz de eşini gösterdik. Sonra bizi beklettiler. O ara yukarıdan aşağı inen diğer çobanları dövmeye gidiyorlar. Sonra şoförümüzü alıp diğer çobanların yanına götür dediler. 1 saat sonra Muhsin aşağı indi. Nasır’ı sordular. Biz de senin yanındaydı dedik. O da Nasır’ın öldürüldüğünü söyledi. Biz koşup Nasır’ı aramaya başladık. Köpekler Nasır’ın başında beklerken çalılıkların arasında onu bulduk. Nasır’ı baygın bulduk. Bize ağır küfürler ettiler. Ben bizim dinimizin İslam olduğunu, peki sizin dininizin ne olduğunu sordum. Benim bildiklerim bundan ibarettir.”
‘Oğlumu gözümün önünde dövdüler’
Mağdurlardan Ramazan AKTAŞ’ın annesi Gülhaç Aktaş ise şunları söyledi: “Oğlum Ramazan kuzuların yanından bana geldi. Oğlumu gözümün önünde dövdüler. Bırakmadılar gidip alayım oğlumu.”
‘Beni sopa ve botlarla dövdüler’
Olayın mağdurlarından Ramazan Aktaş’ın anlatımları ise raporda şöyle yer buldu: “Ben çobanım. Yufkalıyım. Ben hayvanlarımı otlatıyordum. Akşam üzeriydi. Askerler arayıp onlara ateş ettiğimizi ve sürünün içerisinde terörist taşıyarak onlara roket attığımızı söyledi. Beni aradılar. Onların telefonu bende benimki de onlarda var. Ertesi gün geleceklerini söylediler. Akşamüzeri havan topları atılıyordu. Bize hayvanlarımızı almamızı yoksa bize saldıracaklarını söylediler. Ben de sabah erken çobana söyleyip hareket ettik. Sanırım saat 7 civarı askerler ateş ettiler bizim tarafa. O an diğer çobanları dövmüşlerdi. Berileri de korkutmuş ve ateş etmişler. Onlara da terörist sormuşlar ve itham etmişler. Onlara 2 teröristi sormuşlar. Kadınlar bilmedikleri söylemiş. Onları engellemişler. Bir Komutan ve asker yanıma geldi. Bana da aynı soruyu sordular. Sonra benim çeneme dipçikle vurup silahlarla belime vurdular. Sonra iki asker daha geldi. Komutan bize vurmalarını emretti. Biz ne yaptığımızı sorduk. Biz de vatandaşız dedik. Onlar da bize siz teröristsiniz ve köyünüz de öyle dediler. Başıma sağlı sollu ateş ettiler. Kenardan bilerek geçirdiler. Sonra beni sopa ve botlarla dövdüler. Kuzularıma ateş etmeye kalktılar. Ben izin vermedim. Ellerimdeki izler onların ellerimi çiğnemelerinden oluştu. Ben şehit ailesi üyesiyim dedim. Bana hakaret ettiler. Akşam 8 gibi olmuştu. Numaram 0539 290 29 59 dur. Benim numaramdan diğer çobanı aradılar. Muhsin’i. Ona kimlik ve pasaport fotokopisini onlara getirmemizi söylediler. Halil İbrahim üsteğmendir bu benimle konuşan ve vuran kişi. Konuşmamıza izin vermediler. Aşağı inip a…na koyacaklarını söyledi. Durak’taki karakol komutanı Ahmet’i aradım. Durumu anlattım. O da ben konuşurum dedi. Sonra yine silahlarla bize doğru ateş açıldı. Babam 20 yıl önce askerdeyken öldürülmüştü. Bize korucuların da PKK’li olduğunu söyleyip hakaret ettiler. 3 gündür kuzuları otlattığımız yere zaten ateş ediliyordu.”
‘Biz korucuyduk önceden 3 şehidimizin olduğunu söyledik ama askerler dinlemedi’
Tanıklardan Eyüp Aktaş ise şunları söyledi: “Ben berileri(süt sağan kadın) götürdüm. Vadide çobanları gördüm. 100 metre ilerledim. Silah sesleri geldi o esnada askerleri gördüm ve arabayı durdurdum. Herkese arabada kalsın dedim. 5 dakika sonra bir asker geldi ininin arabadan dedi, buranın yasak olduğunu bilmiyor musun dedi. Ben her yıl geliyoruz dedim. Beni kadınların görmeyeceği bir yere götürdüler. Bana hakaretle birlikte teröristsiniz dedi. Teröristlere yardım ediyorsunuz dedi. Ben öyle olmadığını söyledim. Sonra beni bıraktılar. Ben gittim kadınları bıraktım. Sonra kadınları bırakıp çadırlara git dedi. Bana dedi ki kaldır ve fotoğraf çek dedi. Çadırlar çobanların kaldığı yerdir mesafe 100-150 metredir. Silah sesleri geldi. Çobanın annesi ben gideceğim dedi ben bırakmadım. Sonra acele gelip üs bölgesine götür dediler. Ben 6-7 km yol gittim onları bıraktım. Telefonları istedim vermediler. 500 metre ilerledikten sonra telefonla köylüler aradı çobanları sordu. Ben de ilerlediğimi söyledim. Olay yerine yaklaştığımda saat 7-7.30’du ve vardığımda köylüler gelip çobanları buldular. Biz korucuyduk önceden 3 şehidimizin olduğunu söyledik ama askerler dinlemedi. Eskide kaldığını söylediler 3 saat ifade verdim. Ben 5 kişiyi de teşhis ettim askerlerden. Bu askerler beni zorla üs bölgesine götürüp çobanları döven ve onlara işkence yapan askerlerdir. Bu askerleri ilk defa gördüm. Normalde bu bölgede çalışan askerleri biz tanırız. Bu beyanları karakolda da verdim. Ben karakola ifade vermeye gittim. O esnada namaza giderken işkenceci askerleri Durak karakolunda gördüm.”
‘30 kişiydik o esnada’
Yine, tanıklardan Fahri Taş, ise şu ifadeleri kullandı: “Askerlerin çobanlara işkence ettiğini duydum berilerden. Ben köyden Hacıyı aradım durumu izah ettim. Biz gidene kadar askerler gitmişti. Berilere sorduk onlara eşyalarını ve hayvanlarını toplamalarını asker söylemiş. O esnada Muhsin geldi Nasır’ı sordu. Biz ona sen bilebilirsin dedi. O da askerin Nasır’ı ve kendisini dövdüğünü söyledi. Biz de rahatsız olduk. 30 kişiydik o esnada. Kadınlar ağladı. Biz de yukarı çıktık. Nasır’ı aramaya. Muhsin’le ben daha hızlı gittik. Sonra Muhsin önce puşi sonra bastonu buldu. Sonra başkaları geldi. Biz Nasır’ı aradık. 8 gibi Nasır’ı çalılıkların arasında bulduk. Askerler Nasır’a işkence yaptıktan sonra bulduk. Nasır’ı gördüğümüzde ölmek üzereydi. Ağzından ve burnundan kan akıyordu. Onu gördüğümde ölecek sandım. İndirdiğimizde sırtımıza yükledik. Sırtına elleyemiyorduk. Ağrılardan bağırıyordu. Kolları kalmıyor ve ayakları tutmuyordu. Yola yakın Durak karakoluna getirdik. Karakoldaki askerler onları dövenin TSK mensubu olmadığını söyledi. O an ambulans geldi. Durak karakolu askerleri bu durumdan rahatsızdı.”
‘4 askeri teşhis ettik’
Mağdur İsmail Erebi’nin rapora yansıyan anlatımları ise şöyle: “Biz Ferhan'la gittik. Kadınların olduğu yerde durduk. Yolda askerlerle karşılaştık. Bize küfrettiler. Doktora gittiğimizde askerler de geldi. Döndüğümüzde bir başka asker de geldi karakola. Teşhis esnasında 4 askeri teşhis ettik. Kürt biri de vardı işkence edenlerin yanında ama o bırakmıyordu askerler vursun ama onu dinlemiyorlardı.”
‘Askerler hayvanlarımızı otlatmaya izin vermiyorlar’
Söz konusu raporda Mehmet Tahir Ölmez ise şu ifadeleri kullandı: “Sıkıntımız orada karakol var ve bizim de orada yaylalarımız var. Bizim 4 bin baş koyunumuz var. Askerler hayvanlarımızı otlatmaya izin vermiyorlar. Biz de bu yüzden başka yaylalara gidiyoruz. 3 km karakoldan uzağa gidiyoruz. Buna rağmen yasak bölge olmamasına rağmen askerler izin vermiyor hayvanlarımızı otlatmaya. Buna rağmen gidip çobanları dövmüşler. Günlerdir hayvanlarımızı otlatamıyoruz. Askerler bırakmıyor yaylalara gidelim. Kış oluyor köle gibiyiz, kimse bize bakmıyor. Çobanları veya örgütü bahane edip bize saldırıyorlar. Burada çatışma da yaşanmıyor. Çatışmadan haberimiz de yok. Ama askerler kendileri ateş edip bizi bahaneyle yaylalardan uzak tutuyorlar. Bu köyde 50 aileyiz. 40 aile de mezralarda yaşıyor. Muhtarımıza gelen yazıya göre 500 metre sınırdan içerde olmak kaydıyla her yer serbest ama bize serbest değil. Çobanları ben görmedim. Ben gidene kadar askerler arabayı alıp karakola gitmişler. Şoförü geri gönderince gördük ki Nasır işkenceye uğramış. Muhsin’i gördüğümde gözaltları morarmıştı. Vücudunda kan ve morarma izleri vardı. Askerler kadınları durdurarak hakaret etmiş ve araçlarına doğru ateş etmiş.”
‘2 asker bana 2 asker de Nasıra vuruyordu’
Mağdur Muhsin Çavişi’nin rapordaki anlatımları ise şöyle: “Ben İran Kürdüyüm. Çobanlık yapmak için pasaportumla Şemdinli’ye geldim. Hayvanları otlatırken sabah saatlerinde 5 asker geldi. Nasır’la konuştular. Elbiselerimizi çıkarttırdılar. Buralarda kim var, gördünüz mü diye sordular. Nasır’ı başka yere götürdüler. İki kişi beni diğerleri de Nasır’ı dövdüler 1 komutan ve 4 uzman vardı. Silah sesleri geldi dedim Nasır’ı öldürdüler. Bıçakla boğazım ve kulaklarıma bastırdılar. El bombasını ağzıma dayadılar. Ben bayılma numarası yaptım. Sonra askerlerden biri git hayvanları getirdi. Geldiğimde kimse yoktu sonrasında aşağı indi ve Nasırı sordum. Olayı anlattım. Sonra Nasırı aramaya gittik. Sonra Nasırın ceket ve puşisini ayrı yerlerde buldum. Sonra onu çalılıklarda bulduk. Nasırı elindeki ağaçla önce vurdular. Ağacı kırdılar vurarak. Sonra silahlarla vurdular. Benim de yumrukla başıma gelecek şekilde darbeler indirdiler. Bir ara gözlerim karardı. Silahı bana doğrulttular. Ben de silaha sarıldım beni öldürün dedim. Ben teşhis yaptım her 5 askeri, ifade verdim Türkçe bilmediğim için tercümanlığımı orda bulunan asker yaptı. Durak karakolunda ifade verdim. Ben daha önce o 5 askerden sadece komutanı geçen yıl gördüm. Benim fotoğrafımı çekti ve kendisiyle götürdü. Pasaport suretimizi aldı, oradan tanıyorum. Geçen yıl da bize ateş ediyorlardı. Bu yıl da o bölgeye gitmedik. Askerler komutanın gözetiminde bize vuruyorlardı. 2 asker bana 2 asker de Nasıra vuruyordu. Ben Türkçe bilmediğim için sordukları soruyu anlamadım ama sadece NEREDE sorusunu duyuyordum ama ben de bilmediğimi söyledim. Ben döndüğümde silah sesi duydum ama berilere sıkılmış. Sonra millete söyledim olayı. Nasırı bulduk. Aşağı indik. Ferhan götürdü Nasırı. Akşam rapor aldık. Raporları askerler aldı. Komutanlar Ferhan ve diğerlerini hastaneye götürdü. İşkence esnasında başta ben ve Nasır birbirimiz görüyorduk sonra uzaklaşınca seslerimizi işitiyorduk.”
‘Ramazan çok dayak yedi’
Raporda son olarak, İranlı İsmail Arabi’nin ifadelerinde ise şunlar yer aldı: “Nasırlar işkenceye uğradığında ben ve Ramazan yan yanaydık. Silah sesleri duyduk. Nasırlar işkenceye uğradıktan sonra askerler bize doğru geldi. Silah sesleri geldi arabanın önüne ateş ettiler. Ramazan geldi, bırakmadıklar Ramazan konuşsun. 10 dakika sonra tüfekle Ramazan’a saldırdı. Ramazan beni çağırdı. Ben de gittim. Bana 3-4 sopa vurdular. Ben pasaportumu gösterdim. Benden vazgeçtiler. Ben de hastaneye gittim ve rapor aldım. Ramazan çok dayak yedi. Biraz ilerlediler sonra dönüp tekrar gelip Ramazan’ı dövdüler. Eşyalarımıza el koydular. Sonra ilerleyip gittiler ama giderken tekrar ateş ettiler. Köpeği öldürmek istediler. Hayvanlarımızı aşağı götürmemizi istediler. Ramazan hem odunlarla hem de silahlarla dövüldü. Boğazına ayaklarını bastılar. Olaydan önceki akşam Ramazan’ı komutan arayıp gelip döveceklerini söylediler.
Hakkâri ili Şemdinli İlçesi Korgan köyü Bena Here ve Yufkalı mezrasında yaşananlara ilişkin heyet tespitlerini ise şöyle sıraladı:
1-Öncelikle ve önemle belirtmek gerekir ki; işkence ve kötü muamele olayı, giriş-çıkışların serbest olduğu, herhangi bir sebeple “özel güvenlik bölgesi” ilan edilmiş yerlerden olmayan Korgan Köyü sakinlerinin hayvanlarını otlattığı merada(yaylada) yaşandığı,
2-İşkence eden ve Kötü muamelede bulunan kamu görevlilerinin 5 kişi, birinin rütbeli olduğu, olayın yaşandığı bölgede bulunan askeri üs bölgesinden geldikleri,
3-İşkence ve Kötü muameleye maruz kalan mağdur sayısının, basına ve kamuoyuna yansıyan hali ile iki değil, 4 kişi oldukları,
4-Nasır TAŞ, Ramazan AKTAŞ, İsmail EREBİ ve Muhsin ÇAVİŞİ isimli çobanların hayvan otlattıkları sırada sopa, silah dipçiği ile darp edilme sureti ile Nasır TAŞ’ın başının defalarca suya sokulup çıkartılarak İşkence ve Kötü muameleye maruz kaldığı, tehdit edildikleri ve hakarete uğradıkları,
5- Mağdurlardan Nasır TAŞ’ın ağır yaralı bir şekilde olay yerinde “ölüme terk edildiği” ve yaralıların yakınlarının yardımı ve imkânları ile hastaneye götürüldükleri, Askerlerin öldürme kastıyla hareket ettikleri, (Askerlerce Nasır Taş için yakınlarına bir terörist öldürdük gidin alın denmiştir)
6- Söz konusu Çobanlar için olay yerine gitmeye çalışan yakınlarının ve bérilerin (süt sağan kadınların) sözlü şiddete, küfür içeren ağır hakarete maruz kaldıkları, tehdit edildikleri ve üzerlerinden silahla ateş edilmek sureti ile kötü muameleye maruz kaldıkları,
7-Sadece Nasır TAŞ, Ramazan AKTAŞ, İsmail EREBİ ve Muhsin ÇAVİŞİ isimli mağdurların şikâyetlerinin / beyanlarının kolluk tarafından avukat olmaksızın alındığı, tanıkların ve diğer mağdurların beyanlarının alınmadığı, İsmail Erebi ve Muhsin ÇAVİŞİ isimli İran uyruklu şahısların beyanlarının yeminli tercüman bulundurulmaksızın bir kolluk görevlisinin yardımı ile alındığı,
8-İşkence eden ve kötü muamelede bulunan kolluk görevlilerinin mağdurlar tarafından teşhis edildikleri,
9-Soruşturma dosyasında bulunan evrakların avukatların talebine rağmen teslim edilmediği,
10-Mağdurlar beyan ve teşhislerine rağmen faillerin gözaltına alınmadığı gibi görevleri başında olup açığa alınmadıkları,
11-Son bir yıl içerisinde başta Şemdinli olmak üzere bölgede bu tür işkence ve kötü muamele vakıalarının arttığı,
12- İşlenen fiilin TCK 95. Maddesi kapsamında tanımlanan hayati tehlike yaratacak şekilde neticesi sebebiyle ağırlaştırıcı işkence suçu olduğu. ( Mağdurlarda özellikle gövdede ve sırtta ve üst ekstremitelerde yaygın ekimotik alanlar, kafa derisinde(scalp) sol temporal bölgede laserasyon onarımı 3 sütur izlenişti.)
Raporda ulusal ve uluslar arası mevzuat hükümlerine yer verilirken, raporun sonuç ve öneriler bölümünde ise şunlar ifade edildi: “Heyetimiz; Hakkâri İl Şemdinli İlçesinde yaşanan işkence- Kötü muamele olayına ilişkin Jandarma tarafından yürütülen soruşturmada görgü tanıklarının ifadelerinin alınmamış olması, tespit edilen tüm mağdurların mağdur sıfatıyla ifadelerinin alınmamış olması, soruşturma dosyası örneğinin avukatlar ve mağdurlar ile paylaşılmaması, ifadesi alınan ve Türkçe bilmeyen mağdurların tercümansız ve avukatsız beyanlarının alınmış olması ve tahkikatın Jandarma tarafından yürütülüyor olması etkili bir soruşturma yürütülmediği kanaati oluşturmuştur.
Bu tespitler ışığında
* Etkili bir Adli soruşma yürütülmesi için mağdurlarca teşhis edilen failler hakkında işledikleri suçun ağırlığı ve sahip oldukları nüfuz gereği delilleri karartma, tanık ile mağdurlar üzerinde baskı kurma ihtimalleri yüksek olduğundan derhal tutuklanmalarını,
*Faillerin asker olması sebebiyle, etkili ve tarafsız bir soruşturma için soruşturmanın Jandarmadan alınarak Emniyet Müdürlüğü tarafından yürütülmesini,
*Failler hakkında İdari bir soruşturma başlatılarak soruşturmanın neticelenmesine kadar açığa alınmalarını,
* Mağdurların ve yakınlarının işkence ve kötü muamele nedeniyle yaşadıkları travmanın giderimi için gerekli psikolojik desteğin sunulması ve yaralılar için gerekli sağlık koşullarının sağlanmasını,
*Temel geçim kaynağı hayvancılık olan yöre halkının yayla ve meraları kullanması konusunda kısıtlamalardan vazgeçilmesini, talep ediyor,
* Yaşanan olayın idari ve adli yönüyle araştırılıp incelenmesi zorunluluğunu hukuk devleti olmanın bir gereği olarak görüyor, olayın yaşandığı Hakkâri İli Şemdinli İlçesine tespit ve incelemelerde bulunmak üzere ivedi olarak TBMM İnsan Hakları Komisyonunu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığını ile İl ve İlçe İnsan Hakları Kurullarını göreve davet etmekteyiz.
* Son zamanlarda bu ve benzeri vakıalarla bölgede geçmişte, yaygın olarak yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin tekrarlanmaya başladığını bizlere göstermektedir. Söz konusu olaya ilişkin adli ve idari soruşturmanın yanı sıra Siyasal İktidara (hükümete) toplumsal kutuplaşmaya ve kırılmaya sebep verecek bu ve benzeri olayların önüne geçecek bir irade ortaya koymaları çağrısında bulunuyoruz.”