İçinden çıkılmaz hallerin içinden çıkılır hale getirilmesi elbette ki mümkündür. Türkiye’nin şu anda getirildiği nokta içinden çıkılmaz gibi görünse de, umutsuz değil. Savaşın yanlısı küçük azınlığın ‘esiri’ konumuna getirilmiş olmamız, özgür alanlarda ‘savaşın esiri’ dayatmalarına rağmen barış yanlısı büyük çoğunluğun, böyle bir esarete teslim olmadığını/olmayacağını, böyle bir durumun mümkün olamayacağını mutlaka pratiğe geçirmek durumundayız.
Bu pratiğin adı; sivil demokratik siyasettir, bu alan mümkün olduğu kadar değil, sonuna kadar açık tutulmalıdır. Özgür olmanın adı demokrasidir, sivil siyasettir. Yakın zamana kadar sivil demokratik siyasetin mutlaka önünün açılması gerektiğini, silahtan uzak yöntemlerin denenerek bu alanın daha da genişletilmesi gerektiğini vurgulayanlar şimdi savaşı dayatıyor.
‘Ben istersem savaş, ben istersem barış olur’ dayatması ile karşı karşıyayız. Toplumun hangisini istediğini test etmeden, halkın büyük bir çoğunluğunun böyle bir hâkim anlayışın tarafı olup olmadıkları araştırılıp, incelenmeden kendi iktidarlarının devamı için, kalıcılığı için savaşı birinci gündem maddemiz yapanlara mutlaka söylememiz gereken şeyler olmalı.
BARIŞ-BARIŞ-BARIŞ
BİRLİK-BERABERLİK-KARDEŞLİK
BİRLİKTE ÖZGÜR VE EŞİT YAŞAM
7 Haziran seçimlerinden önce sandıktan çıkacak sonuçların demokrasiye hizmet edeceğini, sivil siyasetin önünün açılacağını söyleyenler, çıkan sonuçlar hesaplarına gelmeyince ‘olmadı yeni baştan’ demiş olmaları, ardından kendilerinin dediği olsun diye savaş atmosferini dayatmış olmalarının asıl nedeni; toplumu bıktırarak kendi yazdıkları senaryolara mecbur etmek istemeleridir.
Bu nedenle;
Karşımıza koydukları tabloda Ortadoğu’nun fotoğrafı var.
Bu fotoğrafı kabul etmediğimizi, aynı sonu yaşamak istemediğimizi hep birlikte yüksek sesle haykırmak durumundayız.
Bu haykırış kişisel değil, toplumsaldır, toplumsal barış içindir.
Toplumsal barışın adresi ise sosyal demokrasidir, sivil siyasettir.
Dayatılan silahlı siyasetten sivil siyaset çıkmaz.
Sonucun nereye/nerelere gideceğini öğrenmek için tarih sayfalarını geriye doğru çevirmemize hiç gerek yok. Silahlı siyasetin tarihi gözlerimizin önünde yazılıyor/yazılmaya çalışılıyor.
Silahlı siyasetin Ortadoğu’daki sonuçlarının ne olduğunun yakın tanıklarıyız.
Yakın tanıklığımız sonuçların ne olacağını tahlil etme şansı verdiğine göre, bu şansımızı iyi kullanmak zorundayız.
Kimden gelirse gelsin, kim dayatıyorsa dayatsın, böyle bir dayatmayı kabul etmediğimizi insanlık onuru adına, barış ve kardeşlik adına, toplumsal barış adına yüksek sesle haykırmak zorundayız. Büyük çoğunluğun sesi gür çıkmadıkça, küçük azınlığın sesi daha gür çıkacak, ‘ben haklıyım’ diyecektir.