Bir Dünya Barış Günü daha geride kaldı. Ama dünyada savaşlar hiç durmadan devam ediyor. Savaş olgusu ortaya çıktıktan sonra insanoğlu kendisi olmaktan uzaklaştı. Hem kendisine hem de doğaya yabancılaştı. İnsan daha doğrusu güçlü olan egemenler sadece başka insan gruplarıyla sınırlı bir savaşım yürütmüyor. Doğayla da savaşımını kesintisiz sürdürüyor. Doğayla uyumlu yaşaması gerekirken, her halükarda kaybedeceği doğaya karşı savaşımından vaz geçmiyor. Doğaya karşı savaşım iklim değişikliği, çevre kirliliği, ormansızlaştırma, biyolojik çeşitliliğin kaybı gibi çevresel sorunlar insanlığın doğaya uyumsuz ilişkisinin yarattığı olumsuz sonuçları da ortaya çıkarmaktadır. Bu açılardan da bakıldığında barış taleplerinin zorunlu ve ne kadar hayati olduğunu ortaya koymaktadır. Barış Gününde yalnızca güçler arasındaki çatışmaların sona erdirilmesiyle sınırlı kalmayacağını, insanın doğayla ilişkisinin de barışçıl hale gelmesinin önemini ortaya koymaktadır.
Konvansiyonel silahları yeterli görmeyen savaş güçleri gelişen teknolojinin bütün olanaklarından alabildiğine yararlanarak daha çok kitle kırımlarına yol açan savaş araçları geliştirildi. Geliştirilen bu silahların kullanılması sadece insanları öldürmekle sınırlı kalmadı. Halkların bin yıllar boyunca geliştirdikleri uygarlıklar ve kültürler de yok oldu. Hatta büyük yıkım gücüne sahip silahlardan doğa da nasibini aldı.
Dünyada aşırı silahlanmanın yarattığı tehlike; dünyanın insan için yaşanamaz hale gelme olasılığını her geçen gün daha fazla arttırdı. Savaş teknolojisi aslında galibi olmayan savaşları yarattı. Kitlesel kırımların olduğu, kültürlerin yok edildiği, doğanın yaşanamaz hale geldiği bir savaşlar bir yerde ‘Pirus Zaferi’ olmaktan öteye gidemeyecektir. Yani bu savaşta galip aslında mağlup olacaktır.
Dünyanın birçok yerinde savaşlar devam etmektedir. Savaşın ateşi gittikçe çevreyi sarma eğilimi göstermektedir. Üçüncü Dünya Savaşı olarak da adlandırılan Orta Doğu savaşlarının tırmanması en azından bölge halkları açısından ciddi sonuçlar yaratacak gibi gözüküyor.
Böyle bir ortamda barış talepleri daha da önem kazanmaktadır. Evrensel bir hak olarak da değer kazanan barış talebi ve barış kültürü sadece çatışmaların durmasını değil; savaşların neden olduğu yıkım, yerinden edilme ve insan kayıplarının yaşanmaması, yaşanabilir bir doğa için de hayati önemde olmaktadır. Dünya Barış Günü, çevre adaletini de sağlama açısından, çevresel bozulmadan etkilenen toplumlar için adalet ve hak mücadelesini zorunlu kılmaktadır.
Çünkü pek çok savaş ve çatışmanın, doğal kaynakların kontrolü ve kullanımından kaynaklandığı bilinmektedir. Su, petrol, mineraller ve diğer doğal kaynaklar üzerindeki hâkimiyet mücadeleleri, sadece insanlar arasında değil, doğayla da çatışmaya neden olmaktadır. Bu yüzden barış kavramı sadece insan ilişkileriyle sınırlı değil ekolojik bir perspektifle de ele alınması gerekmektedir. Dünya Barış Günü, bu bağlamda, doğal kaynakların adil ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesinin önemini de öne çıkarmaktadır.