Barış, İnsanlığın En Değerli Hazinesidir

Aziz ODABAŞI

İnsan, doğduğu andan itibaren sükûneti arar. Annesinin koynunda huzur bulan bebek, hayat yolculuğuna başladığında da güven içinde olmak ister. Bütün çabamız, evimizi, ailemizi, çocuklarımızı korumak; sevdiklerimizle bir arada, kaygısızca yaşayabilmektir. Ancak tarih boyunca bu en doğal ve insani arzumuz, savaşlarla, yıkımlarla ve düşmanlıklarla gölgelenmiştir. Oysa barış, yalnızca silahların susması değil, insanın iç huzurunun ve toplumsal adaletin sağlanmasıdır.

Her savaş, öncesinde büyük vaatlerle başlar: Güvenlik, adalet, hak iddiası… Ancak savaş, gerçekte sadece gözyaşı, ölüm ve yıkım getirir. Kazananı yoktur; kazanan gibi görünenler bile kaybetmiştir. Bir annenin, savaş meydanında kaybolmuş çocuğunu ararken döktüğü gözyaşı, hangi ideolojinin zaferiyle silinebilir? Bir babanın, evladını bir tabuta koyarken duyduğu acı, hangi siyasi planla hafifletilebilir? Ölen her insan, sadece bir rakam değildir. O insanın bir adı, bir hayat hikâyesi, bir düşü, bir sevdiği vardı. Barış, bu düşlerin yaşamasına izin vermektir.

Bilim bize ne söylüyor?

Psikoloji ve nörobilim, insanın doğası gereği barış içinde yaşamaya eğilimli olduğunu gösteriyor. Beynimiz, tehlikeye karşı savunma mekanizmalarını devreye soksa da en büyük mutluluğu güvenli bir ortamda bulunarak yaşar. Yapılan araştırmalar, savaş ve çatışma ortamlarında büyüyen çocukların bilişsel gelişiminde ciddi gerilemeler olduğunu, nesiller boyunca süren travmalar yarattığını kanıtlamıştır. Bu, sadece savaş bölgesinde yaşayanları değil, tüm insanlığı etkileyen bir sonuçtur. Çünkü travma bulaşıcıdır; bir nesilde yaşanan acılar, sonraki kuşaklara aktarılır ve toplumların hafızasında derin izler bırakır.

Ekonomi ise barışın, kalkınmanın ve refahın anahtarı olduğunu söylüyor. Silahlara harcanan her bir kuruş, bir çocuğun eğitimi için harcanmamış bir paradır. Bombalarla yıkılan her bina, bir ailenin yuvasıdır. Oysa insanlık, en büyük ilerlemelerini barış dönemlerinde yaşamıştır. Sanat, bilim, edebiyat, felsefe; hepsi ancak barış ortamında yeşerebilir. Tarih, savaşın değil, barışın medeniyetleri yükselttiğini defalarca kanıtlamıştır.

Barış nasıl mümkün olur?

Barış, yalnızca devletler arası antlaşmalarla değil, insanların birbirini anlamasıyla mümkündür. Birbirimizi dinlemediğimiz sürece, her farklılık bir çatışma sebebi olarak görüldüğünde, gerçek barış mümkün olmaz. Barış, yalnızca silahların susması değil, ötekileştirmenin, nefretin ve ayrımcılığın da son bulmasıdır. Adaletin olmadığı yerde barış da olamaz. Bir insan kendini dışlanmış, ezilmiş ve yok sayılmış hissediyorsa, iç dünyasında da savaş vardır. O yüzden gerçek barış, insanların birbirini anlaması, farklılıklarını kabul etmesi ve ortak bir insanlık duygusunda buluşmasıyla sağlanır.

Bugün, dünya her zamankinden daha fazla barışa muhtaç. Kimi zaman savaşların kaçınılmaz olduğunu söyleyenler olacaktır. Ama savaş kaçınılmaz değildir; asıl kaçınılmaz olan, savaşın getirdiği acılardır. Savaşın yüceltilmesi değil, barışın yüceltilmesi gerekir. Bugün bir insanın gözyaşını silmek, yarın milyonlarca insanın geleceğini kurtarmaktır.

Barış, insanlığın en değerli hazinesidir. Onu korumak, her bireyin sorumluluğudur. Çünkü savaşın bedelini sadece cephede olanlar değil, tüm insanlık öder. Ve barışı inşa etmek, yalnızca liderlerin değil, her insanın görevidir. Sevgiyle, anlayışla, empatiyle… Çünkü barış, önce kalpte başlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.