Yanlış anımsamıyorsam Anayasa'daki kimi maddelerle ilgili referanduma gösterdikleri büyük performans üzerine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan meşhur "balkon" konuşmasında cemaatin "Okyanus ötesine teşekkür"üyle kamuoyunun yakın ilgisine mazhar olmuştu.
Sonra da bir televizyon haber programında iktidar partisinin mensuplarından, "daha samimi ve yoğun çalışmaları" nedeniyle Gülen Cemaatine "hassaten" teşekkürü yine kamuoyunun ilgisine mazhar olmuştu.
Tabii ki bu ilgi seçimlerdeki ittifak düzeyinde yakın çalışma performansına kadar yansımıştı.
İnanç ve ideoloji temelli birliktelikler, müttefiklikler elbette anlamlıdır. Sonuca da gider. Ama işin içine, kaynağı "şirket" benzeri geçici ortaklıkların siyasal yansıyışlarına yöneldiğinde insan teki ister istemez düşünmeden edemez: "Acaba bu muhabbetin sonu ne olacak!" diye.
Bu ilişkinin ilk kırılmalarını kamuoyu "Dershane" kapışmasında yaşadı.
Sonra da bilinen sonuçlarıyla "yolsuzluk operasyonu" ile iş tırmandı.
Kutulardaki dolarlar, dosyalar, tez zamanda zenginleşen "hayırlı" ve "genç evlatlar" bir anda ülkenin gündemine düştü.
Elbette gelinen aşama açısından baktığımızda operasyonun artık hukuk boyutuyla kamuoyunun gündemini işgal etmesi gerekirken; çok farklı bir duruma evirildi.
"Kirli bir komplo"dan, "provokasyon"dan hatta evlerde ofislerde bulunan "dolarlar"ın tümünün hesabının verilebilirliğinden söz ediliyor. Ama bir taraftan da bu "ilişkiler"in kirlilik düzeyini deşifre etmekle sorumluluk üstlenen kamu görevlileri, güvenlik ve yargı mensupları nerdeyse "ihanet"e varan siyasal yargılarla kamuoyunun "lanet"ine havale ediliyor. İktidar "kendi evlatlarını" yiyor.
Ve sanırım bir başka yönüyle en vahimi de şu ki; Mevcut durum kaderci bir edayla adeta "Allaha havale ediliyor"...
Türkiye toplumu sahiden garip ve "kaderci" bir hâle evirildi.
Dua ile Beddua'nın sınırları birbirine karıştı.
Düne kadar "Allahın hikmeti, bereketi üzerinize olsun" diyenler.
Bugün "Allahın laneti üzerinize olsun" diyorlar.
Üstelik birbirlerinin "din kardeşleri"ne...
Gündelik hayatta yaşadığı sıkıntılardan çaresizliğe düşenler, hukuktan ve adaletten umudunu kesenlerin "Seni / sizi Allaha havale ediyorum" sözlerine / yargılarına alışıktık.
Ama adalet dağıtmak savında olan muktedirlerin işi tanrıya, öbür dünyaya bırakmaları garip ve tuhaf bir durum.
Eskilerin tabiriyle bu hamur çok su kaldıracağa benzer.
Bakalım Tanrının "ilahi adalet"i bu dünyada tecelli edecek mi? Gözünü budaktan sakınmayacak cesur yargıçlar çıkıp da köklü bir "temiz eller" operasyonunun fitilini ateşleyecek mi?
Zor olsa da ümit etmek gerekiyor galiba. Başka da çaremiz yok gibi...