Sedat Peker anlatıyor, dinliyoruz.
Neden dinliyoruz?
Çünkü içeriden, o mahalleden biri.
Tezgâhın orta sahasında olduğu için, olan bitene tanıklığı olduğu için, olan biteni şimdi anlattığı için dinliyoruz. Çoğu bildiğimiz, teyit edemediğimiz, hala da teyide muhtaç şeyler. Her şeye rağmen Sedat Peker hafızamızı tazeliyor, iddiaların diri kalmasını sağlıyor.
*
Belediyeler üzerinden ülkenin nasıl soyulduğunu anlatıyor, bakıyoruz, aynen, hala da aynı yöntemlerle belediyelerde soygun düzeni devam ediyor. Aynen de öyle, küçük ya da büyük bütün ihalelerde yöntem soygun üzerinde kurulmuş.
*
‘Namusunuz maaşınız kadar’ dediği gazeteciler için saydırdıklarına bakıyoruz. O konuda söyledikleri de hafızalarımızı tazeleyip, netleştiriyor. Bizi ilgilendiren bu kısmı, yani gazetecilerle ilgili bölümü daha dikkatli dinliyorum. Liyakatsiz gazeteci şürekâsının Türkiye çapında yayılma biçimlerine bakıyorum, belli bir merkezden koordine edildikleri belli. Bilerek ya da bilmeyerek, durum
Sedat Peker’in dediği gibi ‘namusun maaşla kıyaslandığı’ bir durum var, bütün kentlerde bu tipler var, toplum bu gazetecilerle muhatap. Halk soyuluyor, kentler soyuluyor, Belediyeler soyuluyor, varlığı kendinden menkul gazetecilerden ses-seda yok. Hatta soyanlara güzelleme yapıyorlar. Büyük gazetede yazanlar ise, hırsıza hem yol gösteriyor hem de girdiği yanlış yolun doğru olduğu yönünde ayarlar veriyor.
Sedat Peker’in dediği gibi ‘namusun maaşla kıyaslandığı’ bir durum var, bütün kentlerde bu tipler var, toplum bu gazetecilerle muhatap. Halk soyuluyor, kentler soyuluyor, Belediyeler soyuluyor, varlığı kendinden menkul gazetecilerden ses-seda yok. Hatta soyanlara güzelleme yapıyorlar. Büyük gazetede yazanlar ise, hırsıza hem yol gösteriyor hem de girdiği yanlış yolun doğru olduğu yönünde ayarlar veriyor.
*
Bu iktidar ve dönemi sayesinde namuslu, kaliteli gazeteci sayısı azaldı, soyu ise neredeyse tükenecek. O nedenle, iletişim fakültelerini ve gazeteciler cemiyetlerini yeniden ayaklandırmak, kalite kontrol konusunda yetkili kılmak gerekiyor.
*
Biz yine Diyarbakır’a dönelim. Bir iletişim fakültesi var, var mı yok mu farkında değiliz. Bir tek halkla ilişkiler ve tanıtım bölümüyle var olmaya çalışılıyor. Asıl olması gereken Gazetecilik-Radyo-Televizyon bölümü yok.
Açın ki, insanlar bilimsel yetişsin, kaliteli yetişen gazetecinin de namusu şerefi maaşı ile ölçülmesin. Piyasa tüccar tipli gazetecilerle anıldığı içindir ki ülke bu halde.
Şafii mezhebi araştırma merkezi için birim kurmak herkesin aklına geliyor da, gazetecilik-Radyo-Televizyon bölümü, birimi açmak, bunun için YÖK nezdinde çalışma yapmak kimsenin aklına gelmiyor mu?
Bekliyoruz sayın rektör.
*