Norşin Öncel
TİGRİS HABER - Tüm Türkiye’de olduğu gibi son dönemlerde Diyarbakır ve bölge illerinde artan kadın cinayetleri dikkat çekiyor. Uzun yıllardır kadın hakları mücadelesi veren Avukat Aslı Pasinli’ye göre kadın cinayetlerindeki en büyük neden toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve yanlış yürütülen politikalar.
Türkiye’de kadın cinayetleri gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Hemen hemen her gün farklı kentlerde yeni bir kadın cinayeti haberi ile karşılaşılıyor. Son iki ay içerisinde Kürt nüfusunun yoğun olduğu Diyarbakır, Batman, Mardin, Şırnak, Urfa gibi bölge illerinde artan kadın cinayetleri dikkat çekici boyutlara ulaştı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu raporuna göre son iki ayda gerçekleşen Türkiye’deki toplam 43 kadın cinayetinden 9’u bölgede yaşandı. Raporda kadınların birçoğu, boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile öldürüldüğü bilgisi yer aldı.
Kadın Hakları Aktivisti Avukat Aslı Pasinli, artan kadın cinayetlerine ilişkin Tigris Haber’in sorularını yanıtladı:
Erkekler kadınları neden öldürüyor?
“Doğru politikalar yürütülmediği için öldürülüyoruz”
Bu aslında toplumsal bir sorun, hatta evrensel bir sorun. Çünkü dünyanın her yerinde kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık tehlikesi devam ediyor. Neredeyse kadınların varoluşundan bu yana süregelen bir mesele olarak varlığını koruyor. Toplumsal cinsiyet rolleri dediğimiz, yani tahakküm edene boyun eğme düşüncesi üzerinden gelişen bir ilişki biçimi olarak yaşatılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden dolayı öldürülüyoruz, ayrımcılıktan dolayı öldürülüyoruz. Dahası erkeklerin kendilerini değişim ve dönüşüm sürecine katmamalarından öldürülüyoruz, doğru politikalar yürütülmediği için öldürülüyoruz.
Özellikle son 2 ay içerisinde bölge illerinde artan kadın cinayetlerini nasıl yorumlarsınız?
“Kadın cinayetlerinde korkunç bir artış var”
Kadın cinayetleri noktasında birçok yerde tabii ki bazı ayrışmalar var ama birçok yerde genel bir şiddet artışı söz konusu. Dünya genelinde şiddet hem arttı, hem daha fazla görünür oldu. Ama Türkiye’nin kendi skalasına baktığımız zaman gerçekten de kadın cinayetlerinde korkunç bir artışın olduğunu görüyoruz. Hatta bu artış öyle bir noktaya geldi ki bana göre ülkenin en önemli problemi haline gelmiş durumda ve bu ilk sırada yer alıyor. Çünkü yaşam hakkı dediğimiz şey her şeyin önünde bir haktır. Dolayısıyla bunun korunamadığı bir zeminde kimsenin güvenliği söz konusu değildir. Çünkü burada hep aklanan bir erkeklik durumudur.
Kadın cinayetlerinin eğitim, ekonomi, sosyolojik yapı vs. ile ilgisi var mı?
“Statü sahibi olmak şiddetten korumaz”
Asla yok, buna inanmıyorum. Bu bizim kendimizi rahatlatmak için söylediğimiz, dillendirdiğimiz bahaneler. Yani sanki belli bir eğitim seviyesinin üstündeki kadınlar şiddete maruz kalmıyormuş, ekonomik koşulları iyi olan kadınlar şiddeti yaşamıyormuş gibi. Yani “tuzu kuru kadınlar” oluyor onlar. Halbuki burada belirleyici olan mağdurun profili değildir. Sanığın durumu belirleyicidir, şiddete eğilimli olup olmaması, kadını eşit görüp görmediği meselesidir. Fakir kadın şiddet görür ama zengin kadın aslında şiddet görmüyor gibi bir yanılsama var. Bu tamamen eğitimli, kariyer sahibi, toplumsal statüye kavuşmuş kadınların, yani diğer gruptaki kadınların yaşadığı şiddeti görünmez kılan bir söylem. Oysa bundan hepimiz, statümüz ne olursa olsun hepimiz bir şekilde nasibimizi alıyoruz aslında. Türkiye’de birçok örnek yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Yani sokakta yürürken sadece sizin tipinize bakılarak ya da herhangi bir gerekçesi dahi olmadan birisi sizi öldürebiliyor. Kısacası eğitimli olmanız, statü sahibi olmanız sizi şiddetten korumuyor.
Türkiye'de hukuken erkek şiddetinin önüne geçmek neden mümkün olmuyor?
“Kanunun değişmesi lazım”
Çünkü gerçekten şiddetin önüne geçilmek istenmiyor. Kadın hareketleri, kadın örgütleri, hatta kadın mücadelesi yürüten kadınlar haksız tahrik ya da iyi hal indiriminin nedeni olarak kabul görülüyor. Yargılama yapılırken haksız tahrik ve iyi hal indirimleri, kadına yönelik şiddet içeren dosyalarda ezbere uygulanıyor. Aslında kadına yönelik şiddet dosyalarında haksız tahrik indirimi diye bir şey olmamalı. Bir kere bu kanunun değişmesi lazım. Kadın şiddete maruz kalınca ilk gittiği yer kolluktur, yani karakoldur. Kolluktan sonra savcılığa gidiyor, oradan da mahkemeye. Şiddete uğrayan kadın hak arayabilmek için inanılmaz, aşılması zor bir bürokrasi sürecine tabi tutuluyor. Çoğu zaman da birçok kadın yolun yarısında bu gücü kendinde bulamadığı için hak aramaktan vazgeçiyor. Tabii ki bu vazgeçme bazen damgalanma korkusundan olabiliyor. Bazen o gücü kendisinde bulamayabiliyor. Bazen avukat tutamayabiliyor bazen ne yapacağını bilemiyor olabiliyor, bazen toplumsal tehditlere ya da karşı taraftan yönelen tehditlere yenik düşüyor.
Kadın Hakları Aktivisti Avukat Aslı Pasinli
Kadın cinayetleri davasında uygulanan cezai indirimler erkek şiddetini besliyor mu?
“İstanbul sözleşmenin feshi ile kadına yönelik şiddet ivme kazandı”
Tabii ki besliyor. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle İstanbul Sözleşmesi’nin fes edilmesi kadınların hak arama mücadelesi açısından önemli bir kayıptır. Düşünün ki kadınların en büyük kazanımı olan uluslararası bir sözleşme en tepede fes ediliyor. Şimdi asıl şunu sormak lazım, ‘Kadına yönelik şiddetin bu kadar arttığı, kadın cinayetleri bu kadar yüksek oranda seyrettiği bir ülkede kadınlara ait bir sözleşme neden fes edilir?’ Bu aslında kadınların yaşadığı şiddet durumuna bakış açısını belgeleyen bir şey. Ve bu sözleşmenin feshi ile beraber kadına yönelik şiddet inanılmaz ivme kazandı. ‘Sana istediğim her şeyi yapabilirim’ diyen erkekler bir anda ortaya fırladı. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle fes edilen bu sözleşme kadınları daha korumasız, daha güvencesiz bir hale getirdi. Bir de tabii ki 6284 diye bir kanun var. Bu bizim koruma kararları dediğimiz kanunundur. Bu kanunun uygulanması ile ilgili çok ciddi problemler var. Nedir bu? Mesela 6 koruma kararına rağmen kadınlar öldürülüyor ya da 6 tane koruma kararı almış kadının başına bir şey geldiği zaman herhangi bir şey yapılmıyor. Bu da bizim aslında bu ülkede bu meseleyi çok da önemli görmememiz ile ilgili bir şey. Yargı da aynı şekilde siyasetteki erkekler de aynı şekilde. Toplum, sadece duygusal tepkiler veriyor, bir kadın öldürüldüğü zaman. Zaman zaman yükselen bir itiraz var. Ben bunu kabul ediyorum. Fakat bu itiraz sabun köpüğü gibi kısa bir sürede sönüp gidiyor. Bu konuda bile bir ilkesizlik var. Sosyal medyada bakıyorsun ki toplumsal itiraza katılan erkek, kendi şiddetine itiraz eden kadına şiddet uygulamış. O yüzden bu tepkilerin duygusal tepkiler olduğunu, kesinlikle toplumda bir dönüşümü gerçekleştirmediğini söyleyebilirim. Toplumun bu konuda yol alabilmesi için en başat hususlardan bir tanesinin siyasi kararlılık olduğunu söyleyebiliriz.
Kadın cinayetleri haberlerinde medyanın bölgesel ayrımcılık yaptığını düşünüyor musunuz?
“Kürt illerinde yaşanan meseleler atıl mesele olarak görülüyor”
Medya çok büyük bir güçtür. Hele ki internetin herkesin evinde, elinde olduğu bu dönemde medya muazzam bir güce dönüşüyor. Birçok ülkede medya ile devrimler yapıldı. Tabii ki kadın cinayetleri noktasında ya da kadına yönelik şiddeti artırma ya da azaltma noktasında medyanın çok önemli bir rolü var. Medya ile ilgili husus şu: Burada yaşanan kadın cinayetleri ya da herhangi bir kadına şiddet durumu batıda yaşanandan çok daha fazla ve etki bulamıyor. Sebebini şöyle açıklayabilirim: Tabii ki nüfus yoğunluğu burada çok belirleyici, ulusal basının buraya bakma hali bir diğer husus. Sosyal medya erişim kitlesi bu noktada yine çok belirleyici, çünkü o tarafta yani batı cenahında daha büyük bir ekip var. Bir diğer husus da tabii ki genel ve ülke politikası. Bunun arkasında bence birçok ayrımcılık, birçok maruz kaldığımız husus var. Biraz daha Kürt illerinde yaşanan meselenin atıl bir mesele olarak görülmesi. Kimse sadece kadın olduğu için ayrımcılığa maruz kalmıyor, bazen. Baş örtülü bir kadın olmak bize başka bir ayrımcılık türüne maruz kalmamızı sağlarken bazen de işte Kürt bir kadın olmak, Alevi bir kadın olmak, lezbiyen bir kadın olmak ya da statü sahibi bir kadın olmak ya da statü sahibi olmamak başka başka şiddet türlerine maruz bırakabiliyor. Kürt bir kadın olmak da bence bu meseleye dahil.
Merkez medyanın Kürt illerinde yaşanan kadın cinayetlerini görmediğini söyleyebilir miyiz?
Aynı kıymetin biçilmediği, aynı değeri taşımadığı belli. Sadece çok olağanüstü bir olay yaşandığı zaman medyada yer edinebiliyor.
Son olarak pandemiyle birlikte kadın cinayetlerinde artış yaşandı mı?
“Kadınlar failleriyle baş başa kaldı”
Pandemi de şüpheli ölümlerde çok ciddi bir artış oldu. Yani birçoğu intiharmış gibi görünen cinayetler. Kadınlar açısından her boyutuyla çok problemli bir dönem. Şu an karantina uygulamaları daha da seyreltildi hala da etkileri devam ediyor. Birçok kadının evlerin içinde sistematik olarak devam eden şiddet hikayeleri var. Bu ne demek? Yani pandemi ile beraber tamamen kapılmak demek. O kadınların failleri ile baş başa daha fazla yaşaması demek. Bu da şiddetin artması demek tabii ki. Mesela bir diğer hususta işte kaçış hikayesi olan kadınlar için de çok zorlayıcıydı. Mesela babadan kaçan, evden kaçan kadın, başka bir yerden kaçan kadın başka bir ille geçmesi bir problem olmuştu. Bunlar yaşadığımız örneklerdendir. Pandemi her anlamıyla kadınları çok daha dezavantajlı kıldı. Bir de tabii pandemi ile beraber artan bir kadın yoksulluğu oldu. Bu da kadınlar açısından şiddetin başka bir boyutuna dönüştü.