ŞIRNAK -Asurîler, köylerinin talan edildiğini, yağmalandığını, devlet tarafından aşiret reislerine, ağalara ve koruculara peşkeş çekildiğini dile getirerek, defalarca soykırımdan geçtiklerini ancak topraklarından asla vazgeçmediklerini belirtti. Asurî yurttaşlar, geri döndükleri topraklarında kendilerinden habersiz kömür ve taş ocaklarının açıldığını gördüklerini ifade ederek, vatan hasretiyle geldikleri topraklarına geri dönmeleri için yetkililere verdikleri dilekçelerine cevap verilmediğini aktardı.
Sırnak'ın Silopi ilçesine bağlı 12 bin yıllık bir tarihe sahip olan Hesana köyünde yaşayan Asurîlere, 1993 yılında devlet tarafından korucu olmaları dayatmasında bulunularak 40 gün izin verildi. Belirlenen süre içerisinde korucu olmayarak köylerini terk etmek zorunda kalan Asurîler zorunlu göçe tabi tutuldu. Bütün mallarını bırakarak canlarını kurtarmak için köylerini geride bırakan Asurîler, Mardin, Midyat, İdil, İstanbul ve değişik Avrupa ülkelerine göç etmek zorunda kaldı. Asurîler, yıllar sonra tüm baskılara rağmen tekrar köylerine geri dönmeye hazırlanıyor. O dönemde köyünden göç etmek zorunda bırakılan Hesana köyü sakinlerinden Gurgiz Kocun, Hesana köyünde doğup büyüdüğünü ve 18 yaşındayken Avrupa'ya göç etmek zorunda kaldığını anlatarak, "28 yıl Avrupa'da yaşadım ve bunca zaman sonra ilk defa köyüme geri döndüm. Bu güzel coğrafyayı ve köyümü 1990'lı yıllarda ve daha öncesinden de başlayan olaylardan dolayı köyü boşaltmamız için devlet bize 40 gün izin verdi. 30 gün geçti bize verilen süre için 10 gün kala gittik devlet yetkililerinden rica ettik köyümüzde kalmak için. Fakat bize 'çıkmadığınız takdirde olacak olaylardan biz sorumlu değiliz' dediler. Bizler de canımızı kurtarmak için hayvanlarımızı, otlaklarımızı yani hiçbir şeyimizi satamadan göç etmek zorunda bırakıldık. 'Terör' bahanesiyle köyümüz boşaltıldı" dedi.
'Soykırımlardan geçtik ama devlet baskısı nedeniyle köyümüzü boşalttık'
90'lı yıllarda köylerinin 2 binden fazla nüfusa sahip olduğunu dile getiren Kocun, şunları aktardı: "Defalarca dini soykırımdan geçtik; ama devletin baskısı nedeniyle köyümüzü boşaltmak zorunda kaldık. Göç ettiğimizde de devlet bize hiçbir imkân sağlamadı. Köyü boşalttıktan sonra bazılarımız Midyat, Mardin, Middeh, Binibil köylerine, İstanbul ve bazıları da Avrupa'ya gidip yerleşti. Avrupa'ya gidişler de başlı başına bir sorundu. Kimse yardımcı olmadı hep kaçak yollardan gittik. Kaçak yollardan gittiğimizde teyzemin oğlunun küçük çocuğu suya düştü boğuldu. Deniz kenarında gömdükten sonra yolumuza devam ettik. İtalya, Almanya, Belçika, İsviçre gibi ülkelere gittik. Avrupa'da bizi küçük görüyorlardı göçmen olduğumuz için. İkinci sınıf insan muamelesi yapılıyordu bize. Gençlerimiz alıştı ama bizler sürekli memleket hasretiyle yanıp tutuşuyorduk" diye ifade etti.
'Gelenek göreneklerimizi soykırım ve göçlere maruz kalara bugünlere getirdik'
Asurî oldukları için bölgedeki Müslümanların kendilerini kâfir gördüklerini ve mallarını kendilerine helal saydıklarını anlatan Kocun, mallarının Müslümanlar tarafından kullanıldığını ve talan edildiğini söyledi. "Bu yaklaşım insanlığa yakışmıyor. Bizler insanız ve kimseye bir yanlışımız olmadı" diyen Kocun, "Başkasının da bize karşı yanlış yapmaya hakkı yoktur. Hepimiz kardeşiz, dinimiz, mezheplerimiz farklı olsa da aynı toprakların insanıyız. Birbirimize karşı saygılı olmalıyız. Köyümüzün halini gördüğümüzde içimiz yandı gerçekten. Yolumuz yok, elektriğimiz yok. Köye dönüş için devletin bize destek vermesi lazım. Bizler geri dönmek için çalışma başlattık ama devlet bize yönelik hiçbir destek vermiyor. Elektrik, su, yol için verdiğimiz dilekçelere cevap bile vermiyor. Toprağımız anavatanımızdır. Bu topraklarda doğduk bu topraklarda ölmek istiyoruz. Vatan hasretiyle geri döndük. 350 yıldan fazla bir süre önce bu köye 6 aile gelip yerleşmiş ve boşaltılmadan önce nüfusu 2 bini geçmişti. Köyümüz çok defa Müslümanlar tarafından da boşaltıldı. Soykırıma uğradı ama hep kendi kültürümüzü ve gelenek, göreneklerimizi, dinimizi yaşadık ve bugünlere soykırımlardan geçerek, göçlere maruz kalarak geldik" diye anlattı.
'Din bahanesiyle köy halkının arasına nifak koydular'
Bêspin doğumlu olan ve Hesana köyüne yerleşen Seva İşana İde ise, Asurîlerin 12 bin yıllık bir tarihe sahip olduklarını belirterek, Bêspin (Görümlü) de doğup büyüdüğünü, aslen de Beytüşşebap'ın Hozumer köyünden olduğunu ve köylerini 1924 yılında aşiretler tarafından Asurlara karşı geliştirilen dini soykırımla boşaltıldığını söyledi. İde, defalarca yerlerinden göç edildiklerini belirterek, en son 1985 ve 1993 yılları arasında yaşanan köy boşaltmalarına dikkat çekerek, şunları söyledi: "İnsanlarımızı kestiler, astılar öldürdüler. Köyümüzün boşaltılmasıyla birlikte birçok kişi Irak, Rusya ve Türkiye'nin çeşitli kentlerine kaçmak zorunda kaldı. Dedem demirciydi. Görümlü köyüne yerleşti ve bizler burada dünyaya geldik. Köyümüzün yüzde 70'i Müslüman, yüzde 30'u da Hıristiyan'dı. Şeyh Seyda'nın 1970'lerde köyümüze gelmesiyle birlikte köy halkı arasına nifak girdi. Bizi dışlamaya başladılar. Babamın yanında çobanlık yapan onlarca kişi bile Şeyh Seyda'nın köye gelmesiyle birlikte artık sofi olup sakal bıraktılar. Bizim her şeyimizi haram saymaya başladılar. Eskiden birlikte koyun koyuna yatıp büyüdüğümüz arkadaşlarımız bile bize dinsiz gözüyle bakmaya başladılar. İnsanlarımızı yavaş yavaş öldürmeye başladılar. Babamı da öldürdüler. 1985 yılında ise Şırnak, Hakkari ve Siirt civarında 10-15 köyümüzü boşaltmak zorunda kaldık. Bizler kaçarken arazilerimizi, mallarımızı satmak istedik ama kimse almadı herkes el koymaya başladı. Ağalar aşiret reisleri bunların mallarını almayın zaten kaçacaklar ve malları bize kalacak diyorlardı." Jihat Akça(Diha)