Naci Sapan’ın kaleminden bayram yazısı
Uzun yıllardır ilk kez kendimi çok mutlu huzurlu, güvende hissediyorum. insanlarla konuşurken, sohbetin koyu anındaki samimiyet yansımalarını gördükçe, geleneklerin, geçmişin hatırlatmalarının da hayatımıza büyük katkılar sağladığına tanıklık ediyorum.
Çok uzakta değil; Bir saat mesafe, annemin, babamın doğup büyüdüğü, evlendiği köydeyim.
Bismil/Tepe de.
Belde, köy, mahalle olarak anılır, ancak ilçe olacak kapasiteye sahip.
Önemli, değerli, bilinen, eğitim seviyesi yüksek bir köy. Çok sayıda siyasetçi, eğitimci, doktor, avukat, bilim adamı, eczacı, asker yetiştirmiş ‘Bilim yuvası’ gibi bir belde. Tepe beldesinde herhangi bir kahvehanede birileri her an iç ve dış siyaset konusunda güncel sorular sorabilir, güncel tartışmaya girebilir.
Arefe ve bayramın birinci gününü burada geçirdim. Çok değer verdiğim Üvey amcamın oğlu Selim sayesinde.
İyi oldu, mutlandım, uzun zamandır göremediğim akrabalarımı gördüm. Beni en çok mutlu eden de, yazılarımın çok ciddi takipçilerinin olduğunu öğrenmek oldu.
Dedim ya; politik belde özelliği var Tepe’nin. Eğitim ve kültür özelliği de öyle. Belki de kökü Asurlulara kadar dayandığı içindir. Milattan öncesine dayalı bir miras söz konusu olunca, harca harca bitmiyor.
Bu 3 harfli zincir market sloganı gibi değil tabi ki, yüzyılların mirası, temeli sağlam.
Babalar günüydü, babamı anlatanlar oldu, yad ettik. Öldüğünde 10 yaşlarında olduğum için kişisel bilgi sahibi olamadım, hep anlatılanları dinledim.
Sabahın erken saatinde ellerinde naylon poşetlerle bayram şekeri toplayan çocukların yüzlerindeki mutluluğu izledim, mutsuz çocukların gözlerinden.
Şeker geleneği Yüzyılların ritüeli olsa da, Asurlulardan kalma olmadığı kesin. İslamiyetin kabülünden sonraki yıllara ait olduğundan yana şüphe yok.
&
Asıl hikayeyi Hacı Salih Özaydın’ın evinde bayram sohbetinde öğrendim. Annemin annesi Seyran nenemin ilk kez duyduğum hikayesini anlattı.
Şimdi özetini anlatayım, daha sonra çok dinleyip çok anlatacağım. Çünkü hikayenin başı/sonu çok ilginç. Annem de hiç anlatmamıştı. Hacı Salih’ten de ilk kez duydum. Şeyh Sait isyanı yılları, ortalık karışık, sürgün ve kıyımlar var. Hacı Salih’in babası 6/7 yaşlarında, nineme teslim edilmiş, o da 6 ay boyunca onu korumuş.
Müthiş bir sahiplenme ve bir nesilin bu yıllara kadar devamını sağlayan son derece devrimci, yaşamsal bir eylem.
Bu tür gerçek sahiplenme hikayeleri, bu coğrafyanın hem kaderi hem de kederi. Benzer sahiplenme hikayeleri çok fazla. Yüzyıla yakın geçmişi olan o gerçek hikaye, birinci ağızdan aktarılırken, çok şaşırdım, bizimkiler neden anlatmamış ki?
Sevdiğim Özaydın ailesi ile bu nedenle dostluk bağımız daha da pekişti. Asıl bomba; Mahmut’un babasının yıllara dayalı anlatımlarını, Kürtçe şiirsel bir yazımla kağıda dökmüş olması oldu. Yetmedi, bir de okudu. Harikaydı.
Bu işin özeti, sonrasını da daha çok dinleyip, daha uzun yazacağım.