Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
(Ataol BEHRAMOĞLU)
Bir şiirin veya düz yazının incelemesini yapmak için şairin yahut yazarın iç dünyasına paraşütsüz dalmak gerekir. Bu dalış serüveninde yere ininceye değin bizi karşılayacak olanın ne olduğu gerçeği, bize şairin/yazarın hangi mevsimlerden geçip hangi topraklara düştüğünü gösterecektir
Şimdi, indiğimiz yerden şairin sesinin kulakları olmaya başlayalım.
“Aşk iki kişiliktir. " şiirinde hem mazideki yerini almış, külleri kalmış bir aşkı, hem de ölümü çağrıştırıyor. Ölüm donuk ve buzdan soğuktur. Aşk ise harlanmış bir ateştir fakat o ateşi beslemeye kuvvet ister, emek ister. Ve iki kişinin arasındaki ilginin yoğunluğudur aşkın besleyeni , bu şiir de “yabancılaşma “ “ ölüm” “Tek başına” kavramlarını dikkatle ele almamız gerekecektir. Zira ötekinin arzusuna haps olmuş insanın, öteki olmadan geliştireceği hiçbir duygunun anlam ifade etmeyeceği aşikardır bu anlamsızlık ancak ötekinin bize baktığı yerden kendimize baktığımız ölçüde anlamlaşacaktır. Kendimizi duygusal veya düşünsel manada var edip geliştirmek için yan başımızdakine mutlak anlamda ihtiyaç duyarız bunun aksinde çabaladığımız her duygunun / düşüncenin , bizi tek başına kendi yaşamımıza yabancılaştıran ve sonu hissi ölümle tecelli edecek bir son hazırlayacağını bizlere göstermektedir. Bizler biliriz ki insan mezara girdiğinde ölmez, insan yanında yamacında arzusuna hükmedecek bir olmayınca ölür Kendini ötekinin anlam dünyasında kuran insanın, aşkı da , hayata karşı oluşturduğu yaşam felsefesi de ötekinin ona baktığı yerde anlam bulacaktır. Özü itibariyle aşk ,ve dolaysıyla da Sevgi ve aşk için söylenen her söz ,sergilenen her edim sevgilinin duygu dünyasında kendine yabancılaşmanın adıdır Ve tam da kendine yabancılaşmanın başladığı yerde teslimiyetle devam eden , sevgilinin ötesinde sevgili ile aşık arasına girebilecek uzaklıkların , aşık için ölümün alt anlamlarını yaşamak olacaktır.
“Aşk iki kişiliktir”şiirdindeki kahramanımızın, aşkı yaşayışı patolojik bir durumdur . Derin bir itkiyle ve coşkunluk haliyle sevgilinin arzusuna ulaşamama ( kaybetme ) durumu kahramanımızı kendi ve dışındaki dünya karşı bi anlamsızlık sürecine itmiştir Kahramanımız olağan her duruma bohem bir ruh haliyle anlam üretmekte bu anlam/anlamsızlık içinde debelenip durmaktadır. Özetle söylenebilir ki hangi kalemden yazılırsa yazılsın her aşk kendi benliğine bir başkaldırı ve üst benliğini ötekinin yüreğinde, kalbinde görmek ve göstermek isteğidir.
...
Bir sen vardın bir de ayağının altındaki gölgeler
Bir sen vardın bir de bulutlara çizilmiş hece
Bir sen vardın bir de etek ucuna ilmeklenmiş rüzgar gülleri
Bir sen vardın sevgilim
Bir de dudaklarının kenarında sana hasret bekleyen ürkekliğim
Ey ölümsüzlüğün tanrısı !
Bir sen vardın bir de sana dört makam kırk kapı sancıyan yüreğimin esrikliği.
Ferat Öpamuk