Çok içeriden ve duygusal bir hikâye anlatayım istedim, kendime, anneme, teyzeme, kardeşlerime dair.
En önemlisi de Babama ait.
10 yaşında kaybettim.
Hala yokluğunu yaşıyorum,
Hatırlıyorum,
Çok iyi hatırlamıyorum.
Rüya gibi geliyor.
‘Bir varmış bir yokmuş’ dediğimiz gibi.
30-31 yaşında dul kalmış bir kadın, 4 çocuk, en büyüğü ben.
Birlikte büyüdük, yılların acımasızlığı ile.
Dün akşam bugüne kadar yapmadığım/yapamadığım bir şeyi yaptım.
Diyarbakır’daki evinde yalnızdık annemle.
78-80 yaş arası, onun deyimiyle.Çok şey borçlu olduğumu biliyorum, uzandığı yatağında sarıldım, öptüm ellerinden, teşekkür ettim. ‘Biz de çok hakkın var, ödeyemeyiz’dedim.
Çok öptüm ellerinden mutlu olsun, göreyim diye.
‘Ne hakkı oğlum, ne yaptım ki ben’ demez mi?
‘O yaşta dul kaldın, evlenebilirdin, bizim hayatımız da kim bilir nasıl olurdu, buna teşekkür ediyorum’ dedim.
Verdiği cevap müthişti;
‘Ben babanı çok seviyordum, nasıl evlenirdim ki, ona nasıl ihanet ederdim. O da beni ve sizi çok severdi’ dediğinde boğazım düğümlendi, ama nasıl düğümlendiğini anlatmam imkânsız.
Dile kolay, 48 yıl sonra ilk kez böyle bir sohbette annemin babamı ne kadar çok sevdiğini anlatmış olmasını ellerine kondurduğum arka arkaya birkaç öpücükle taçlandırdım.
O hala ‘tamam oğlum, yeter, ben görevimi yaptım, babanı sevdiğim için yaptım, aklımdan hiç evlenmeyi de geçirmedim, ona nasıl ihanet ederdim’cümlelerini arka arkaya bağlamakla meşgul.
Annemin, teyzemin maddi ve manevi destekleri ile 4 çocuk büyüdük, yaşlandık, torun sahibi kardeşim var. Bu üretimin geldiği noktanın ana temeli Annem ve babamın ölmeden önce ‘çocuklar sana emanet’ dediği Teyzem’e sonsuz teşekkürler.
Birlikte çok az şey paylaştığım, çok az hatırladığım babama duyduğum özlemi annemin ‘onu çok seviyordum’ anlatımından sonra bir kat daha fazla duymaya başladım.
Ben, nasıl sevdim, ne kadar sevdim babamı?
Hiç bilmediğim, doya doya yaşama imkânı bulamadığım bir duygu. Annemde yakalamaya çalıştım sohbetin süresini uzatarak.
Olmayan babaya özlem ile var olan babaya özlem, sevgi, saygı arasında bağ kurmaya çalıştım. Var iken kıymet bilmek, elindekilerin kıymetini bilmek, kaybetmeden kıymet bilmek, ne kadar anlamlı.
Kaybetmeden, kaybettikten sonra kıymet bilmek, yıllara yayarak buna sahip çıkmak, 80 yaşında ‘Ben babanı çok seviyordum’ demek kadar muhteşem bir şey olabilir mi?
Biz, bizim elimizde olmadan kaybetmiştik babamızı, hala babası ile yaşayanlara ne demek lazım?
Elinizdeyken kıymetini bilin, kaybettikten sonraki kıymet serenatlarının bir anlamının olacağını sanmıyorum.
Böyle bir yazı konusu hiç yoktu aklımda. Annemle gerçekleşen diyalogdan sonra aklıma takıldı, bende kalmasın, yazayım dedim.