ANNEM EMİNE

M.Latif Yıldız

Annelik üzerine sayısız yazılar yazılmıştır. 20 Ocak 2008 de kaybettiğim annemi her vefat yıl dönümünde kendi adıma hatırlamaya ve anmaya gayret ediyorum.

Gerçekten bir çocuk için hayatın ta kendisi olan anneyi neden bilinmez; anne sevgisi yaşayan çocukların yüreğinde anne kavramı kaybedildikten sonra somutlaşıyor.

Bu, çocuğun herhangi bir nedenle annenin vefatından sonra her an yanında hissettiği ilgi ve sevgisinden mahrum kalmasından kaynaklandığı var sayılıyor. Anlaşılan odur ki anne çocuğun yaşamında her evrede vazgeçilmez faktördür. Bu faktör, özlem, psikolojik bağlılık, güven, sevgi annenin vefatından sorasına ortaya çıkıyor.

Galiba her 20 Ocakta beni annemi hatırlatan bir makale yazmama mecbur eden sebep yukarıda sıraladığım gerçekliktir. Sevgisi ile oluşan güvenin doğduğum andan itibaren her koşulda kayıtsız şartsız ve karşılıksız göstermekten mahrum kalmak yani anne özlemidir.

Annem ana dilimizden mahrum olmayalım diye Türkçe anladığı halde vefatına kadar bilinçli bizimle ve gelinleri ile tek kelime Türkçe konuşmadı. Çocuklarının tamamı yüksek tahsilli, doktor, gazeteci, öğretmen, meslek erbabı olmalarını sağlamaktan da geri kalmadı. Duaları da hiçbir kitapta, hiçbir yerde bulunmayan Kürdçe olarak kalbinin içinden gelerek yaptığı için biz bütün evlatları maddi ve manevi olarak arzu ettiği ve ettiğimiz yerlere geldik.

Babam evin reisi gibi görünen, para kazanma, evin ihtiyaçlarını gidermek ile yükümlü idi. Gerçekte bizim evin reisi annemdi. Çünkü her açıdan evin temel direği, yön göstereni, yokluğu varlık haline dönüştüren evin yönetimi ve tüm işlerini gören annemdi.

Annemi bildim bileli çok hareketliydi. Odalara, mutfağa, bahçeye, sokağa, mahalleye, Batman’a sığmayan bir kadındı. Sabah ezanından gece yarılarına kadar ayaktaydı. İş yapmak, koşturmak için hayata gelmiş gibiydi. Hayatım boyunca babam elinde ekmekle eve geldiğini görmedim. Annem 11 kişilik aile yetmezmiş köyden, kentten gelen misafirlerin Batman’da otel ve lokantaya gitmeleri ayıp sayılırdı. Sanki misafirleri ağırlamak, o günlerin koşullarına göre yemek ve temizlik yapmak, tandıra gitmek, bulaşık ve çamaşır yıkamak, çocuklarına bakmak, günde üç değil beş defa mutfakta 2-3 kazan yemek pişirmek için dünyaya gelmişti.

Nasıl bir hayat, nasıl bir yaşam doğrusu kimse çözemedi, biz evlatları da çözemedik. Güneydoğu coğrafyasında kadınlık, annelik buydu her halde. Çok koşturur, çok çalışır, ara sıra yüzünü buruştursa da gülücükler dağıtır hep severdi. İçinde hangi hayalleri beslerdi hiç bilmedik, öğrenemedik. Sevinçlerini paylaşır, üzüntü ve sırlarını içine gizleyen sır küpüydü.

Annemi son döneminde nasıl mı hatırlıyorum? Vefatından çok kısa bir süre önce 19 Aralık 2007 tarihinde 15 gün baş başa sanki veda buluşmamızı son görüşmesini yapıyormuş gibi günlerce baş başa geçirdik. O berberlikte anladım ki annem kaç yaşında olursak olalım kendimize yetemediğiniz yerde güç vererek, öz güven kazanmamı sağlayandı. Ve o sır küpü annemden ömrüm boyu ilk kez o 2 haftada iç dünyasına yansıyanları bana anlattı.

Annem ilerlemiş yaşına rağmen ayaktaydı ve kendi işini kendisi görüyordu. O yaşta bile şikâyet mi, yılgınlık mı, yorgunluk mu, üzüntü mü, umutsuzluk mu, onun hayatında ve sözcüklerinin arasında asla yeri yoktu. Boş vermek, hayattan kopmayı asla yaşamadı. Zaten doğurup büyüttüğü çocukları, yıllarca aynı yastığa baş koyduğu çok sevdiği kocasına veda ettikten sonra da anılarından kopmamak için evini bırakıp hiçbir çocuğunun yanına son anına kadar gitmedi. O’nun hayatı o ev, o odalar, o mutfak, o bahçe, o eşyalar, o evlatlar, o erkek ve o erkeğin ölümünden sonra ondan kalan anılardı. Hiç o evden, o sokaktan, o mahalleden, o çevreden ve o insanlardan kopmadı. Tekrar Tanrıdan sana rahmet diliyorum, kabrinde rahat uyu Emin’e annem.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.