Anlamak ve anlatabilmek, her bakımdan önemli bir mesele. Dananın kuyruğunun koptuğu yer, işte burasıdır. Anlamak ve anlatabilmek, birbirini tamamlar. Önce anlatımın ne olduğunu görelim. Ele alınan konunun sergileniş biçimine, işleniş biçimine anlatım diyoruz. Bir yazının, konuşmanın başarılı olmasında uygun anlatım biçiminin seçilmiş olması önemlidir. Demek ki ‘anlatım biçimleri’ söz konusu burada. “Anlatım Biçimleri” demekle ne kastediyorum? Bunu somutlayayım: Örneğin, bir tarih kitabında: Bir varmış, bir yokmuş. Diyarbekir denilen bir kent varmış. Karacadağ (Karejdağ) dalgın dururken Dicle Nehri, Diyarbekir’in beşiğini tıngır mıngır sallarmış!
Coğrafya kitabında: Karacadağ’ın yüksekliği rakamlara sığmaz. Örneğin, Everest’in, yüksekliği rakamlara bağlıdır. Ve zamansal boyutta dayanıksızdır sonuçta. Oysa Karacadağ, tarihsel, felsefi ve ruhsal bakımdan gayet yüksektir. Coğrafya kitabında anlatım böyle olabilir mi? Ya da Diyarbakır’a ilişkin bilgi verilen bir bölümde Diyarbakır’ımız için yazılan bu şiirim eklense, anlatımın farklılığı göze çarpmaz mı?
RUHSATSIZ BİR SEÇENEK...
iri yıldızlar altında
kabuğu surlardan koca bir istiridye
sakladığı kimlere...
‘açıııl, susam açıl’
dokunulmamış gizemin büyülü tenhalığı
ah, öldüren ütopya...
esmer seçeneksin, gül nasıl kokarsa
bir ben mi duyuyorum çağrını
gaipten mi geliyor yoksa...
hangi araçlar ulaştırır beni sana
uçan halılar masallarda kaldı
tılsımım uzaklarda...
bu uğurda yaralar karanfil gibi açar
aşkın gözyaşlarını andırır bir kan bu
öyle sebil akar...
kalbim aman durma
çok ayak izi var
maratoncular derin bir maviliğe koşar
Aydın ALP- ATEŞİN KEHÂNETİ (CEM YAYINEVİ-1989)
RUHLAR MAHŞERİ (Toplu Şiirler- 2015 J&J YAYINLARI)
Anlatım Biçimlerini birbirinin yerine ikâme ettik mi trafik böyle karışır işte. Demek her alanın kendine özgü anlatım biçimi vardır.
“Ben söze bir anekdotla başlayayım. Şairin biri, okumuş, yazmış, sıkılmış ve kafası içten dışa doğru anlam genişlemesine uğramış, mecaz olmuş; çalışmaktan bunaldığı, güzelim güneşli bir günde kendini dışarı atmış. Yürürken köprü başında dilenen yaşlı ve kör bir amca görmüş. Tonton, babacan, sempatik bir adammış. Adamın göğsünde “Âmâ (kör), Allah için bir sadaka!” yazılıymış. Şairin kanı ısınmış adama ve ona yardım etmek istemiş. Şair, kör dilenciye seslenmiş! “Bey amca, ben şairim, sana yardım etmek istiyorum. Para vermeyeceğim, ama izin verirsen bu tabelayı ters çevirip bir cümle yazacağım. Sana büyük katkısı olacak!” Dilenen yaşlı amca, şairin ses tonundan ikna olmuş. Demiş, tamam oğlum. Nasılsa bir cümle yazacaksın, bana ve millete küfür etme de ne yazarsan yaz! Şair tabelayı ters çevirmiş, bir cümle yazmış ve gitmiş. Beş on gün sonra şair yine yürüyüşteyken dilenen amcaya seslenmiş. Amca beni çıkarabildin mi? Görme duyusunu yitirmiş insanların, işitme duyuları çok gelişkin oluyor. Kör adam, şairin ses tonundan hemen onu tanımış. Ve yaşından, bedeninden umulmadık bir çeviklikle sıçramış, sevincini ve minnettarlığını nasıl belli edeceğini bilememiş! Kör amca bildiği bütün duaları sıralıyor: Oğlum, Allah tuttuğunu altın etsin. Allah ne muradın varsa versin! Ve sonra büyük bir merakla sormuş: Oğlum sen muska mı yaptın, sihirbaz mısın? Ne yaptın böyle? Önceleri günde on lira kazanırken, şimdi günde üç yüz lira civarında para kazanıyorum. Bu işin sırrı ne, sen ne yaptın? Bakın önceden “Âmâ, Allah için bir sadaka!” yazılıymış. Kanıksamışız, aşina olduğumuz bir şey. Rutin, her gün gördüğümüz ve bize hiçbir şey ifade etmiyor! Ama şair bahara dönük bir mevsimde, adamın göğsündeki tabelaya “Bahar geliyor, ama ben göremeyeceğim!” yazmış. Biz işsiz de olsak, parasız da olsak gökyüzünün maviliğini görebiliyoruz. Kalmışsa, ağaçların yeşilliğini görebiliyoruz. Çiçekleri, kuşları görebiliyoruz. Birbirimizin mahkeme suratlarını görebiliyoruz. Bu gariban adam, bundan da yoksun! “Bahar geliyor, ama ben göremeyeceğim!” lafı; duyguları tetikliyor, vicdanı hemen harekete geçiriyor. Evet, şiirin, edebiyatın dili böyledir. Müthiş etkileyici ve yoğun bir anlatımdır. Mermere kazınmışçasına ölümsüzdür. Günlük yaşantıdaki dil ise hamdır, çiğdir, işlenmemiştir. Örgüsü gevşektir. Birebir tüketilmeye dönüktür. Eee, nasılsın? Daha daha nasılsın? Bitti!” AŞKI OLMAYANIN ŞİİRİ OLMAZ(1994-2018 Gazete ve Edebiyat Dergileri Yazıları) J&J YAYINLARI
Not: Zaman bulamadım corona virüs için yazmaya. Geometrik artıyor ve çok ölümcül! Diz boyu yoksulluk, baskı ve sorunlar yetmezmiş gibi bir de bu salgın hastalık; her şeyin üstüne tüy dikti. Aşıyı hangi ilaç şirketi bulursa katil, pardon, virüsü üreten odur diyorum. Rant çevreleri ayakta! Para uğruna Yarab, ne insanlar katlediliyor! Allah; insanlarımızı da, bütün insanlığı da korusun!
Aydın ALP