Taşralı adam, Ankara’da oturan oğlunu ziyarete gelmiştir. Bir günün sabahında, oğlunun üst katında oturan komşusunun babasının vefat ettiğini duymuştur. Oğluna” komşuluk ve insanlık hakkıdır, komşuna çıkalım, hem başsağlığı dileyelim, hem de ihtiyacı varsa yardımcı olalım” der.
Üst kata çıkar kapıyı çalarlar. Kapıyı ev sahibi açar ve “buyurun ne istemişsiniz” der. “Babanızın vefatını duyduk, başınız sağ olsun” deyip, ev sahibinin şaşkın bakışları arasında, oğlu ile beraber içeri dalarlar.
Vefat eden adamın cenazesi salonun orta yerinde duruyor ve üstüne bir örtü çekilmiştir.
Babasının vefatından dolayı bir ihtiyaçları olup olmadığı konusunda konuşurlarken, ev sahibinin telefonu çalar.
Arayan bacanağıdır ve ev sahibi” tamam bacanak, belediyeye haber verdik, birazdan gelip babanın cenazesini alacaklar, biz de ondan sonra geliriz” der.
Ev sahibi bacanağı ile telefonda konuşurken, adamın gözüne, kenarda duran ve içi tıka basa dolu piknik sepeti ilişir. Ev sahibinin, babasının cenazesini belediyeye teslim ettikten sonra, bacanağı ile pikniğe gideceği sonucunu çıkaran adam, telefon görüşmesi bitince, ev sahibine okkalı bir taşralı tokadı atıp oğlu ile evden ayrılır.
Baba mezara, oğlan pikniğe!
Maden kazaları, tren kazaları, deprem felaketlerinden sonra; Ankara’nın, ölenlerin ardından, “kaderleri böyleymiş” deyip felaketlere kayıtsız kalmaları, ölümlere sebep olanları kayırmaları, insanların ölüsünü de, köpeklerin ölüsünü de belediyelere havale edip menfaat kar yaşamlarına devam ettikleri bilindik manzaralardır.
Vatandaş mezara, yandaşa çıkarcılıkta, durmak yok yola devam!
Ancak yakın zamanda, Ankara adliyesini ziyaretimde, Ankara’nın ölmüşlerini sahiplenmesindeki değerbilirliğinden, ziyadesi ile etkilendim.
Adliyedeki Baro odasında, Nisan 2021’de vefat eden arkadaşları, Avukat Ender Dedeağaç İçin, tarih Ağustos 2024 ve vefatının üzerinden üç yıl geçmesine rağmen, açılan ve hala açık olan anı defterini okuduğumda, yukarıdaki hikâyeye inat, Ankara’da hala ölmüşlerine sahip çıkanların olduğunu görmekten mutlu olmuştum.
Avukat Dedeağaç’ın vefatından sonra, arkadaşları cenazesini yıllar önce belediyeye teslim etmiş olsalar da, özgeçmişinin de yer aldığı bir resmini, baro odasının kolayca görülebilecek duvarına asmışlar ve bununla yetinmeyip, arkadaşlarının kendisine ilişkin vefakâr duygularını ifade etmeleri ve tekrar tekrar rahmet dilemeleri için, bir anı defteri açmışlar.
Bu dünyadan geçtiğini ilk defa duyduğum Rahmetli için, mesai arkadaşları; ondan öğrendiklerini, babacanlığını, yaşamlarına güzel dokunuşlarını, kendilerinde bıraktıkları izleri, sevgi ve saygı ifade eden sözcüklerle kaleme alıp, anı defterinin beyaz sayfalarına işlemişler.
Vefat eden devlet adamları için açılması adet olan, anı defterinin nazarında, arkadaşları kadir bilip, Avukat Dedeağaç’ı gönüllerinde devlet edinmişler.
Avukat Ender Dedeağaç’a Allah’tan rahmet diliyor, yaşamlarına güzellikler dokuyup, geride bıraktığı güzel insanlar için şükranlarımızı sunuyoruz.
Ankara Adliyesi Baro odasındaki kadir bilirlikten, Ankara’da güzel şeylerin olabileceğine ilişkin edindiğim umutla;
- İdarenin hataları sonucu 12 bin 500 TL’ye mahkûm edilen emekliler ve asgari ücretlilerin, geçmiş hükümetler döneminde olduğu gibi % 100’e varan artışlı maaşlara kavuşacağına,
- İdarenin hataları sonucu kazalar ve felaketlerde yaşamını yitirenlerin geride kalanlarına insani ve hukuki haklarının verileceğine,
- Hakkı gasp edilen seçilmişlerin, adil hukukçular ve mahkemelerce haklarının iade edileceğine,
- Sudan sebeplerle özgürlüğü kısıtlanan vatandaş, bürokrat, iş adamı ve siyasetçilerin özgürlüklerine kavuşacağına,
dair, Ankara’dan hala umut olduğu duygusuna kapılmamı sağladı!
Ankara Adliyesi Baro odasındaki kadir bilirlikten, Ankara’da güzel şeylerin olabileceğine ilişkin edindiğim umutla;
- İç siyasette; hayat pahalılığı, felaketler ve ölümler, muhalefete ve dış mihraklara mal edilse de,
- Dış siyasette; Mısır ve Suriye örneğinde olduğu gibi, önce düşman ilan edilip, sonrasında barışmak için yalvarılan liderler veya ülkeler dolayısı ile itibarımız yerlerde sürünüyor olsa da,
- Memleket, uyuşturucu ve kara para baronlarının Cennetine dönmüş olsa da,
- Donanımlı iş adamlarımız, sermayelerimiz ve yetişmiş insanlarımız ülkeden kaçarken” giderlerse gitsinler, biz kalanlarla idare ederiz” dense de,
- Memleketin bir kısmı yandaş, bir kısmı terörist ad edilse de,
- Kendisi gibi düşünmeyen ve fakat ülkesini, insanını esirgeyen vatandaşlarına, idarece “cibilliyetsiz” denilip hakaret edilse de,
Ülkenin bazı kalelerinin rahmaniliğini koruyup, henüz fethedilmediği inancına vardım.
Tarihin bir döneminde Moğolların talanını, bir başka döneminde yedi düvelin işgalini yaşamış Anadolu coğrafyasında, bütün kaleler fethedilmedikçe her zaman bir umut vardır.
Ülkesini, vatandaşını sahiplenen, başta vefakâr Ankara Barosu olmak üzere, ülkemizdeki diğer barolar, odalar, STK’lar, iş adamları, siyasetçiler ve vatandaşlar da bilirler ki, peygamberlerin fani olduğu bu âlemde, koltuklarının rehavetine kapılıp, vatandaşından kopuk olan iktidarlar da fanidir ve bir gün muhakkak taşralı tokadını tadacaklardır.
Bundan dolayıdır ki, yüz yıl önce olduğu gibi, bu gün de derim ki, Ankara’dan hala umut var.