Ülkeler kendi sınırları içerisindeki insanların, iradelerini yansıtma iddiaları ile yapılan seçimlerle belirlenen iktidarlar tarafından yönetilirler.
Yine ülkeler de sosyal, siyasal ve ekonomik olarak birbirlerine yakın olma düşüncesiyle birbirleriyle müttefik ilişkileri oluştururlar.
Ülkeler özellikle birbirlerine olan yönetsel benzerliklerini artırmak ve karşılarına aldıkları ülkeleride dolaylı olarak sınıf düşürmek amaçlı birtakım kriterler uygularlar.
İşte Demokrasi,Hukuk,İfade özgürlüğü vb yönünde kaç sıra düşüldü/yükseldi gibi, şu kadar ülke içerisinde şu sıraya geriledik gibi.
Bu sıralamalar kişi hak ve hürriyetleri ile basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi bir çok alanda yapılır.
Ve yine bu ve buna benzer kriterlerle ülkelerde bulunan iş ve finans çevreleri haklarını arayabilecekleri bağımsız yargı mekanizmalarının bulunduğu ülkelere yatırım yaparlar.
Bir anlamda başka ülkelere çalışmak için, işçi olarak giden yurttaşlar gibi sermaye çevreleri de sınır tanımazlar. İşçi ve işveren çevrelerinin bir başka ülkeye çalışmaya ya da yatırım yapmaya giderken gelecek için tek beklentileri vardır.
Daha fazla kazanmak!
Daha fazla yatırım çekmek ise bizim gibi tasarruf bilinci olmayan ülkeler için hayati derecede önemlidir.
Artan nüfusa iş olanakları oluşturmak, onlara eğitim fırsatı sunmak, üretmek, üretilenleri tüketime ulaştırmak için yollar yapmak, yurttaşların ihtiyaç duyacakları hastaneler kurmak, onları çalıştırmak için, sizin yatırım olanağınız yoksa, yatırım olanakları olan başka ülke vatandaşlarına, yatırım sahiplerine ihtiyaç vardır.
İşte sırf bu nedenlerle bile olsa ülkeler belirsizliklerle yönetilemez.
Ülkelerin nasıl yönetileceği, Toplumsal Mutabakat Belgesi de diyebileceğimiz ve o ülke yurttaşlarının çoğunluğu tarafından oylanarak kabul edilmiş Anayasa hükümleri çerçevesinde yapılır.
Anayasalar, çoğunlukla kabul edildikleri için, ülke içerisinde mevcut Anayasa hükümlerine karşı olan insanlar olabileceğini de düşünmek mümkün. Ancak içinizden gelse de gelmese de Anayasa hükümleri herkes ve ker kurum için bağlayıcıdır. Ülkelerde; iktidar erkini ele geçiren siyasal yapıların Anayasa hükümlerine uygunluğunu denetleyen Anayasa Mahkemeleri veya aynı işlevde Anayasayı Koruyucu yüksek mahkemeler vardır.
Yargıda son zamanlarda yaşanan benzer durumlarda farklı kararlar alınması zaman zaman kamuoyu gündeminde yer almaktadır. Bazı sanıklar tutuksuz yargılanırken, bazı sanıklar ise hüküm alsa dahi yatacağı süre kadar tutuklu kalması ve benzer kararların ülkede yargıyı tartışır hale getirildiği ülke yargısının bugün yaşanan bir gerçeğidir.
Bugün ülkemizin dışarıdan görünümü; alınan ya da alınamayan yargı kararları ile maalesef çift başlı bir yargı görünümü vermektedir. Ki geçenlerde Mehmet Y. YILMAZ köşesinde bu durumu paralel yargı intibaı uyandıran bir görüntü olarak tanımlıyordu.
Gezi Davası diye adlandırılan somut gerekçeleri olup olmadığı hala tartışılan bir mahkeme kararı ile tutuklanan Av. Can ATALAY, Anayasa Mahkemesine başvurmuş.
Anayasa Mahkemesi süreci ilerlerken Can ATALAY İL Seçim Kuruluna yapmış olduğu ve olumlu karşılanan başvurusu sonucunda Hatay ilimizden Milletvekili adayı olması onaylanmış, yapılan seçimlerinde de seçilerek Hatay Milletvekili olmuştur.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Can ATALAY hakkında verdiği mahkûmiyet kararı Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru sonucu beklenmeden Yargıtay 3. Dairesince onanmıştır.
Akabinde Anayasa Mahkemesi yapılan müracaatı görüşerek Can ATALAY’ın milletvekili seçilmesi ile devam eden yargısal sürecin durdurulması ve mahkeme aşamasına geri dönülerek davanın dönem sonuna bırakılmasına karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesinin verdiği kararların kişi ve kurumlarca uygulanması gerektiği açık hükmüne rağmen İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesi Anayasa Mahkemesinin kendilerine iletilen kararını uygulamayarak, mahkûmiyet kararını onaylayan Yargıtay 3.Ceza dairesine gönderiyor.
Sonrası, sonrasını biliyorsunuz!
Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmıyor, tekrar başvuru ile detaylandıran Anayasa Mahkemesi kararının yine uygulanmaması hukukun egemen olduğu ülkelerde pek rastlanılan bir uygulama değildir.
Ya da başka bir deyişle Anayasa Mahkemelerinin kararlarının uygulanmadığı ülkelerde hukukun egemenliğinden ne kadar bahsedilebilinir?
Ki iktidarın en çok dikkat etmesi gereken nokta tam da budur!
Olayın bu noktaya gelmesi ile, mesele Can ATALAY’ın serbest kalıp kalmamasının çok ötesine geçmiş ve ülkemizin hukukla imtihanı haline gelmiştir.
Demokrasi açısından öyle bir basamak falan değil farklı bir lige düşüp düşmeyeceğimize karar verilecek bir noktada olduğumuzun herkesçe görülmesi, bilinmesi ve değerlendirilmesi önemlidir.
Anayasalar, ülkelerde öncelikle iktidarları sınırlar ve iktidar erkini kullanan siyasal yapıların sınırlarını belirlerken aynı zamanda iktidarların yetkilerini de tanımlayan üzerinde uzlaşılan toplumsal metinlerdir.
Bütün bu nedenlerle ülkemizde muhalefet kadar, hatta daha fazla iktidarların Anayasa mahkemesi kararlarının uygulanmamasına, zımnen değil kararlı bir şekilde itiraz edilmesi gerekiyor.
Yurttaşlar; nefeslerini tutmuş iktidarı temsilen Cumhurbaşkanı’nın BM’de, alınan kararların beş ülkeden birisinin bile veto edebilmesini eleştirerek söylediği ‘Dünya beşten büyüktür’ sözü gibi. İstanbul 13.Ağır Ceza Mahkemesine ve Yargıtayın 3.Ceza Dairesine, ‘Anayasalar üçten de, beşten de büyüktür’ diye kararlı bir ses ile, yürürlükte olan Anayasa’nın sahiplenmesini bekliyor.
Aziz AYDINALP
08.01.2024/DİYARBAKIR