Mümin AĞCAKAYA
Anneler Gününü Kutladık! Ama nasıl? Daha doğrusu kutlayabildik mi? Yılın diğer günleri ne olacak. Analarımızın her gün ağladığı ortamda, sadece sembolik bir günle sınırlı tutmak; analara gereken değerin verildiği anlamına gelir mi?
Sorunlarını çözmüş toplumlarla; takılıp kalan arasında her konuda olduğu gibi; böylesi özel günlerin kutlamalarına atfettikleri anlam ve önem de farklı olmaktadır. Onların rahat ve huzur içinde kutladıkları özel günler bizler gönül rahatlığı içinde kutlayamıyoruz. Çünkü hep bir tarafımız eksik ve yaralı kaldığı için kutlamalar buruk olmaktadır. Bir yanımız hep öfke doludur. Nasıl olmasın ki? Bizi kuşatan savaş ikliminden etkilenmemek mümkün mü?
Televizyonlarda gazetelerde ölüm haberleri manşetlerden düşmüyor. Her ölüm haberinin ulaştırıldığı evde anaların yüreği yanıyor. Çocuğunun ölmesini normal bir olaymış gibi gören bir ana var mı? Hiçbir ana oğlunun, kızının; zamansız, bir yıldız gibi kayıp gitmesini kabullenebilir mi? Her gün o’nun yokluğunu yaşayan bir anne için yılda bir gün, yüreğindeki acısına çözüm olabilecek söz ya da davranış nasıl olabilir? Geçmiş onlu yıllara baktığımızda bile; insan ‘ ne kadar çok ölüm sığmış’ demekten kendini alamıyor.
Şimdi; cumartesi anaları her hafta çocuklarının başına nasıl bir belanın geldiğini ve onlardan geriye kalan bir parçaya kavuşmak için yıllardır didinip duruyorlar. Resmiyete yansıyan bu sayının bile, 17 binle ifade edilen bir rakam olduğu göz önüne alındığında geride ne kadar yaralı ana yüreği bırakıldığı anlaşılmaktadır. Faili meçhule kurban giden, kaybedilen çocuklarından geriye kalan kemiklerine kavuşmak için bile çırpındığı bir coğrafyada anaların gününü kim nasıl gönül rahatlığıyla kutlayabilir?
Cennet anaların ayakları altında diyoruz. Ancak; hem analar ağlamaya; hem de ölmeye devam ediyor.
Çocukları gözleri önünde katledilen, bodrumlarda kokusunu arayan, kokmasın diye derin dondurucuda günlerce saklayan, çocuğunun her bir parçasını başka bir ilde toplamaya çalışan ananın duyguları nasıldır? Ermenek’te madende göçük altında kalan ve ‘’yüzme bilmezdi, suyun içinde ne yaptı’’ diyen ananın çaresiz bakışına yılda bir gün yeter mi? Daha çocuk yaşta katledilen Ceylan Önkol ve Uğur Kaymaz’ların analarının’’ anneler gününü’’ kimler nasıl kutlayacak? Acılarını kimler nasıl dindirecek?
Ölümlerin devam ettiği, anaların gözyaşlarının aktığı bu dünya da, geride kalanların omuzlarına düşen yük daha da ağırlaşmaktadır.
Artık hiçbir özel güne sevinemiyoruz. İçimizden gelerek kutlayamıyoruz. Aklımıza kutlamadan daha çok acılar, ölümler geliyor.
Anaların artık çocukları için gözyaşı dökmediği, acıların yaşanmadığı yarınlar özlemiyle.