21 Şubat Dünya anadil Günü olarak kutlandı. Anadil bir iletişim, kendini ifade etme aracı olarak; doğa ve kendi arasındaki ilişkilerin zorunlu sonucu olarak çıkardığı seslerin evrimleşmesi sonucu dile dönüştü. Anadil bir çocuğun dünyaya geldikten sonra ilk ninniyi duyduğu, ilk sütü, ilk suyu, ilk yiyeceği nasıl isteyeceğini ilk önce annesinden öğrendiği dildir. Çocuk ağladığında ve bir şey istediğinde, annesine seslendiğinde ağzından dökülen ilk sözcüklerdir. Kendini ilk ifade etmeye çalışan, çevresini, doğayı ve dünyayı tanımaya ve anlamaya çocuk annesinden öğrendiği dille bunu gerçekleştirmektedir. Bu yüzden çocukla anadil birbirinden ayrılmaz bir bütünlük oluşturmaktadır.
Ayrıca anadil sadece evde öğretilen bir iletişim ve kendini ifade etme aracı olmanın ötesinde bireyin, halkın bir kimliği, varoluş nedeni de oluyor. Halklar dilleriyle var oldular. Dilleriyle özdeşleştiler. Dillere değerler içeren özellikler yüklendi.
Toplumların gelişimi dilleriyle paralel oldu. Toplum özgür bir gelişim içindeyse dilin gelişimi de özgürce olduğundan kültür, sanat ve edebiyat alanında zengin yaratımları ortaya çıkmaktadır.
BM Dünyada iki haftada bir dilin yok edildiğinden ve dünya dillerinin % 40’ının yok olma tehlikesi altında olduğundan bahsetmektedir. Bir dil yok olduğunda o dilin yarattığı entelektüel ve kültürel ortamında yok olduğunu söylüyor.
Tarihte var olan ancak günümüze ulaşamayan birçok halk ve uygarlık gibi onlara ait diller ve kültürler de tarihin sayfalarında yer alarak yok oldular. Bugün Latin Amerika’da yaşamış olan İnka, Aztek, Maya kültürleri gibi günümüzde bu halklardan ve dillerinden eser kalmadı.
Günümüzde dünyada 7 binden fazla dilin konuşuluyor olması güçlü bir zenginliği ifade etmektedir. Bazı ülkelerde çok sayıda dilin konuşuluyor olması bir zenginlik olarak görülürken bazı ülkelerde de tehdit olarak algılanmaktadır.
Günümüzde anadili bir insan hakkı ve kültürel hak kapsamında ele alınıyor olmasına rağmen anadilleri bekleyen tehlikeler daha da büyümektedir. Eğitim alt yapısından yoksun olma, metropollerde doğanların anadillerinde hayatlarını sürdürebilme koşullarının zayıflaması, internet ve sosyal medya, kültürel yozlaşma, yaşam alışkanlıkları kişilerin en başta dilini bozmaktadır. Ayrıca kapitalist kültürün globalleşmesi de etkilerini yerel dillerle de yansıtmaktadır. Kültürel yabancılaşma, insanların diline yabancılaşmayı getirmektedir. Böyle olunca dil de insanlara yabancılaşmaktadır. Globalleşen kapitalist kültür kendine özgü, kozmopolit kültür ve dili ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla sınır tanımayan bu akım günümüzün vebası gibi anadilleri ve kültürleri tehdit etmektedir.
Anadillerin yaşatılması öncelikle ailenin ve eğitim sisteminin sahip çıkmasıyla, eğitim, kültürel ticaret ve sosyal hayatta kullanımı teşfik etmesiyle olmaktadır.
Farklılıkları zenginlik olarak gören toplumlar daha güçlü olarak var olmaktadırlar. Hindistan’da onlarca dilin, 8 milyon nüfusa sahip Papua Yeni Gine’de 800’den fazla dilin konuşuluyor olması dillerin zenginliğine ilginç örnektir. Kültürler nasıl sınırları aşarak tüm insanlığın zenginliği sayılıyorsa dillerde tüm insanlığın zenginliğidir.