Alma mazlumun ahını

Selim Kaplan

Bir yurt dışı gezisinde, ABD istihbaratı tarafından, dışkısından alınan örnekle kanser olduğu ve ölümünün yakın olduğu tespit edilen Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın, sağlığının çöküşü adeta Suriye Devleti’nin çöküşü olmuştur.

Hastalığından dolayı çöken bedeni ve Sovyetler Birliği’nin çöküşünden dolayı desteksiz kalan ülkesi dolayısı ile oğluna daha az sorunlu bir ülke bırakmak için, Hafız Esad, güçlü komşuları İsrail ve Türkiye’nin baskılarına dayanamayıp, 1998 yılında Türkiye ile Türkiye’nin ülkesine müdahalesini meşru kılacak Adana Mutabakatını imzalamış ve İsrail’in Türkiye topraklarını kullanarak ülkesini bombalamasına da sessiz kalmıştı.

Ancak “Akacak kan damarda durmaz” sözünü haklı çıkaracak gelişmelerle, Babasının 2000 yılında ölümü ile başa geçen Beşar Esad Suriye’sinde, 2011 yılında başlayan iç çatışmalar sonrasında, 2024 yılında Esad rejimi çökmüş ve yerini sonu belli olmayan bir düzene bırakmıştır.

Komşusundaki rejim çöküşünü aşama aşama takip eden Türkiye, en nihayetinde vatandaşı Kürtlerin akrabaları olan Suriye Kürtleri ile barış ve Uzlaşmanın yolunu açmak için, PKK ile de barışın yolunu açacak adımlar atmaya başlamıştır.

Özellikle Kürt Kamuoyunun bir asrı aşkın süredir dile getirdiği Türk ve Kürt’lerin eşit kardeşliği ve birlikteliğinin gerçekleşmesi, coğrafyamızda barış içinde yaşamamızın temel dayanağı olacaktır.

Aksi halde, özerk veya benzeri bölgelere ayrılacağı ve istikrarsızlığı yıllara yayılacağı belli olan Suriye’nin yeniden inşasında bırakınız rol almayı, oradaki her türlü toplumsal huzursuzluğun Türkiye’yi de etkileyeceği gayet açıktır.

Türkiye’yi yakından ilgilendiren diğer bir olay, “Ukrayna’yı Avrupa’nın İsrail’i yapacağım” vurgulaması ile yola çıkan ve kendisi de Yahudi asıllı olan Ukrayna Devlet Başkanı’nın, ABD Başkanı huzurundaki acizliğine, bütün dünyanın tanıklık etmesidir.

ABD’den yediği tokadın etkisi ile Avrupa Devletlerinin kucağına savrulan Ukrayna Devlet Başkanı ve dolayısı ile Ukrayna halkının, daha çok tokat yiyeceği ve İsrail’den ziyade Suriye benzeri bir kaderi yaşayacağı görüntüsü vardır.

Bu görüntünün en açık ifadesi de; Gazze’de on binlerce insan ölürken İsrail’e destek veren ve fakat yanı başındaki Ukrayna, müteffiki ABD tarafından tokatlanınca, viyaklayarak doğruyu söylemek zorunda kalan, Almanya Dış İşleri Bakanı’nın sözleridir.

Sayın Bakan; Ukrayna Devlet Başkanı’nın ABD’deki acizliği dolayısı ile yaşanan dehşetin daha büyük olduğunun altını çizerek,” Yeni bir gaddarlık dönemi başladı. Kurallara dayalı uluslararası düzeni ve hukukun gücünü, daha güçlünün gücüne karşı her zamankinden daha fazla savunmamız gereken acımasız bir dönemdeyiz. Aksi takdirde, daha güçlü bir komşusu olan hiç bir özgür ülke huzur içinde uyuyamayacak” ifadesinde bulundu.

Sayın Bakan konuşmasının devamında, dünyada kurallara dayalı bir uluslararası düzeni ve güçlünün hukuku yerine hukukun gücünü savunmaya devam etmeye hazır olanlarla çalıştıklarını belirtip, Failin ve mağdurun tersine döndürülmesinin uluslararası hukukun ve birçok ülkenin güvenliğinin sonu olacağını aktarıp, bunun ABD’nin geleceği için de felaket olacağı uyarısında bulundu.

Almanya Dış İşleri Bakanı mealen diyor ki, ”Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”

Almanya güçlü olduğu dönemlerde, mazlumların ahını alıp, biri 1914’te diğeri 1939 yılında iki dünya savaşına sebep olan işgalci mantığıyla, yukarıdaki veciz sözü haklı çıkarmadı mı?

İkinci dünya savaşından hemen sonra, güya dünyada kurallara dayalı bir uluslararası düzen kurmak için kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü, kuruluş amacına tamamen ters olarak, dünyadaki iki yüzün üzerindeki ülkelerin güvenliği ve kaderini, beş daimi üye olan ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Rusya’nın insafına bırakmadı mı?

Onun içindir ki, Gazze’de insanlar katledilirken İsrail’e destek veren ve yanı başındaki Ukrayna çökerken hukuku dile getiren, Almanya Dış İşleri Bakanı ve benzeri söylemlerde bulunan ülkelerin yöneticisi ve siyasetçilerini samimi bulmadığımızı, gaddarlığın yeni başlamayıp zaten var olduğunu ifade ile “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz” diyoruz.

Tarihin bütün dönemlerinde olduğu gibi, hukukun egemenliğinin yerine Egemenlerin hukukunun geçerli olduğu günümüzde, az gelişmiş görünümdeki Türkiye misali ülkelerin, varlıkları ve ülkelerindeki huzurun devamı için, coğrafyası ve bütün vatandaşları ile din, dil, ırk ayırımı gözetmeksizin, barışık olmasından başka da çaresi yoktur.

Bundan dolayıdır ki, birçok yazımızda değindiğimiz üzere, Türkiye’nin kendi vatandaşları ve komşularındaki Kürtlerle barışık yaşamaktan başka çaresinin olmadığını ve günümüzde bunu sağlamak adına atılan yeni adımların, küçük hesaplar ve kandırmacalardan uzak, amacına uygun olması da çok önemlidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.