Kürt tarihi ve kültüründe önemli bir yere sahip olan büyük alim Şeyh Abdurahman Aktepe’nin torunu Şeyh Şafi Işık yaşamını yitirdi.
Dedesi gibi ömrünü barışa adayan Şeyh Şafi Işık’ın ölümü kentte üzüntüye neden oldu. Şeyh Şafi Işık bugün Diyarbakır’ın Çınar İlçesi’ne bağlı Aktepe Köyün’de toprağa verildi. Binlerce kişinin katıldığı cenaze töreninde yakınları gözyaşlarına hakim olmadı. Işık için Diyarbakır’daki Ava Düğün Salonunda taziye kuruldu. Işık ailesi taziye dileklerini buruda kabul edecek.
Öte yandan Işık, her yıl dedesi Şeyh Abdurahman Aktepe için anma etkinlikleri düzenliyordu. Bu anma etkinliklerine binlerce kişi katılıyordu.
Işık, birçok kan davalı ailenin de barışmasına vesile olmuştu.
Şeyh Abdurahman Aktepe kimdir?
Diyarbakır’ın Çınar ilçesine bağlı Aktepe köyünde doğdu. Mahlası “Rûhî”, lakabı Şemseddin’dir. Nakşibendî-Hâlidî şeyhi Hasan-ı Nûrânî’nin dört oğlundan en büyüğüdür. Dedesinin adı İshak, büyük dedesi İsmâil’dir. Aslen Hakkârili olan babası Diyarbakır ve çevresindeki medreselerde tahsil görmüş, Sâlih-i Sıbkî ve Molla Halîl-i Siirdî’den ders almış, Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Hâlid-i Cezerî ile onun halifesi Sâlih-i Sıbkî’den hilâfet aldıktan sonra Aktepe köyüne yerleşmiş, burada açtığı medresede çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Bölgedeki nüfuzu sebebiyle Sultan Abdülmecid, tekkenin faaliyetlerini daha iyi yürütebilmesi için bir ferman göndererek Aktepe köyünü ve çevresinde yer alan geniş bir araziyi kendisine hediye etmiştir.
Tarikatını hurafelerden uzak tutuyordu
Eğitimine bu köyde başlayan ve babasından icâzet alan Abdurrahman Aktepe (Aktepî), Irak ve Suriye’deki çeşitli medreselerde tahsiline devam etti. Babasının vefatının (ö. 1863) ardından bir süre medresenin başında bulundu. Ancak bu faaliyeti uzun sürmedi, görevini kardeşi Muhammed Can’a bıraktı ve babasının halifesi Molla Muhammed’in yanında seyrüsülûkünü tamamlayıp hilâfet aldı. Aktepe’deki dergâhta birçok mürid ve talebe yetiştirdi. 29 Mart 1910’da Diyarbakır’da vefat etti, Aktepe köyünde babası ve kardeşi Muhammed Can’ın mezarlarının bulunduğu türbede defnedildi. Şeyh Abdurrahman, Kur’an ve Sünnet’e dayalı bir hayat yaşamış, tarikatı bid‘atlardan ve hurafelerden uzak tutmaya büyük çaba göstermiştir.
Birçok eseri bulunuyor
Eserleri. Aktepe’nin eserlerinin çoğu henüz yazma halde ailesine ait kütüphanede bulunmaktadır. Bu eserler ve kütüphanede mevcut yaklaşık 250 kadar yazmanın mikrofilmleri Diyarbakır Ziya Gökalp Yazma Eserler Kütüphanesi’nde Aktepe bölümünde korunmaktadır. Başlıca eserleri şunlardır: 1. Ravzu’n-naîm fî addi şemâili’n-nebiyyi’l-kerîm. Hz. Peygamber’in şemâilini ve mi‘racı anlatan mesnevî tarzında kaleme alınmış 4531 beyitlik eserde Türkçe, Farsça, Kürtçe ve Arapça dil zenginliği göze çarpar. Eser Ahmed-i Kohî (İstanbul 1966) ve Zeynelâbidîn Amedî (1986) tarafından neşredilmiş, daha sonra Zeynelâbidîn Zinar ve M. Emin Narozî Arap harflerinden Latin harflerine aktararak yayımlamışlardır (Stockholm 1988, 1991). 2. Dîvân-ı Rûhî. 471 beyitten oluşan divanda ilâhî aşk ve çeşitli tasavvufî meseleler dört dilde ifade edilmiştir. Zeynelâbidîn Amedî’nin 1980 yılında neşrettiği eser Zeynelâbidîn Zinar ve M. Emin Narozî tarafından Latin harflerine aktarılarak yayımlanmıştır (Uppsala 1988). Aktepe’nin diğer başlıca eserleri de şunlardır: Risâle (müellifin bir manzumesiyle Nâbî’nin gazeline yazdığı Türkçe bir muhammesten ibarettir), Kitâbü’t-Tıb, Kitâbü’l-Mantık, Risâletü’l-edeb ve’l-âdâb, Risâle-i Râbıta, Kitâbü’l-İbrîz fî isbâti kıdemi’l-kelâmi’l-azîz, Keşfü’z-zulâm fî akāidi firâki’l-İslâm, Minhâcü’l-usûl, Kitâbü’s-Sarf ve’n-nahv. Astronomiyle de ilgilenen Abdurrahman Aktepe, Diyarbakır ve çevresinde ay, güneş, yıldız ve gezegen hareketlerini takip etmiş, ceviz ağacından bir küre imal ederek üzerine bütün gezegenlerin adlarını yerleştirmiştir. Ayrıca Aktepe köyü, Diyarbakır ili ve yöresine ait bir yıllık namaz vakitlerini belirten on sekiz sayfalık bir takvim hazırlamıştır.