Aklın paletlerini koparan bir kitap: M.Mahsum Oral

Abdurrahim Kılıç

Taşın ve gölgenin, evin ve boşluğun birbirine çarptığı bir bilinmezliğin kendini sözcüklerin kudretine vurarak yeniden ürettiği bir anlatının ya da psikanalitik bir çözümlemenin dışavurumudur “Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar” kitabı. Hakikat ve hayal arasındaki kesik çizgide M. Mahsum Oral, sözcüklerini imgenin sularında incitmeden konuşturabilen bir yazar ve bu niteliğiyle yeni bir dil ile yeni bir anlatının rüzgârıyla bizi savurabiliyor.

Sanatın biricikliği, öznel olmasıysa M. Mahsum Oral’ın “Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar” adlı bu son eseri, anlatımdaki grift yapısı ve bilinçaltı göndermeleriyle gerçekten aklın paletlerini koparıyor. Okuduğunuz her pasajdan sonra dönüp aynı pasajı algılayabilmek için tekrar okuma gereksinimi duyuyorsunuz. Bu yoğunluklu anlatım bıktırıcı değil, aksine anlamı yeniden üreten, keşfedici bir haz duymanızı sağlıyor ve bu hazzı duyumsamanın bilincine varınca da kendinizi kitap anlatısının sayfalarında ayrıcalıklı hissediyorsunuz.

Everest Yayınları arasında yeni yayımlanan “Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar” bir anlatı kitabı. Fakat bu anlatı daha çok bir minimal öykü veya manzumeyi çağrıştırıyor. Biçim niteliklerinden daha çok Oral’ın bilinçaltının kıvrımlarında şekillenen ve okurun bazen şalterini attıran cümleleri bilinç akışımıza yeni imgeler kazandırıyor. Daha ilk paragrafta verdiği ev-kiracı-boya ve ev sahibi metaforuyla okuru hatta kendisini çırılçıplak bir hakikatin girdabında nefessiz bırakıyor. Rengi değişmeyen evler, Mahsum Oral için rengi değişmeyen, akışı değişmeyen tekdüze bir yaşamı ifade ediyor. Değişmeyen onca “şey” arasında değişen veya değişmeye çalışan Oral, bu nefessiz ortamda “Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar”ınbir parçasıdır aslında.

Belki de hepimiz bir kaçış yolu olarak bir anlatıya sığınıyoruz. Mahsum Oral, “kendini küçülten bir valiz” ile “uzun bir yola çıkmak üzere olan bir otobüsün” yanında durduğunu çığlık çığlığa vurgularken bir okur olarak onun anlatısına ortak oluyor ve aynı anda yüzünüzde hüzünlü bir tebessüm, yüreğinizde gecikmiş pişmanlıklarınız ve dilinizde hırçın keşkelerinizle buruşmuş bir bilet gibi, giden otobüsün ardında bakakalıyorsunuz. O boyası değişmeyen evde oturmuyor, o hiç vaktinde kalkmayan otobüse binmiyor, hep gölgeye ve çöle bakıyorsunuz. İşte bu yolculukta çölü ve bahçeyi aynı cümlede kullanmanın ustasıdır Oral, hem de “gölgenin üstünü silkelemek için insanlardan.”

Çehov’un patlaması gereken av tüfeği aslında Mahsum Oral’ın anlatısında kendi bilincinin yerini tutuyor ve o tüfek aralıksız alev püskürtüyor. Her ne kadar “rüzgâr” alegorik bir anlatımla kişiselleştirilmişse de aslında bu anlatının temel dekoru ev’dir. Rüzgârın akışkanlığı ile evin değişmezliği çarpışan imgeler olarak bu eserde anlık karmaşalar, uzun bunalımlar, sonu gelmez beklentiler, ateşin mühürlediği hafızalar ile okuru da nezaketli bir keşmekeşe davet ediyor.

“Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar” anlatısıbelki de bir arayışın, bir aranışın Oral’ın bazen narin bazen de incitici üslubuyla can bulduğu savruk bir rüzgârın sükunet tesellisidir. Ev aslında bir durak, bir sığınak değildir, bir kaçış yeridir. hem yalnızlığın çıldırtıcı hazzını hem kalabalık olmanın ağrıtıcı yanlarını bir tek balkonda, bir tek cümlede vermenin becerisini gösteriyor Mahsum Oral. Dolayısıyla ev, onun da ifade ettiği gibi bir mekân olmaktan ziyade “bir ruh hali”dir.

M. Oral, bu kitabında bir ışık arıyor hepimiz adına. “Başkaları bizim ışıklarımıza bakarken…” yanlış yorumladığımız karanlıklarımızdan sıyrılıp kendi ışığımızı bulduğumuz bir dünyanın düşünü bilinçaltımıza usulca işliyor. Ama bu ışık bizimle, ama bu ışık komşu evlerin ışıklarına benzemeyecek, kendi olan ve bizden olan ışık. Kitabın sonuna geldiğinizde yeniden okumalıyım ve o ışığı bulmalıyım dediğiniz bir ışık, o evde, boyasının değişmesi istenmeyen ve bir çivi iziyle devredilen yaşanmışlıkların sindiği o evde “Ev Düşkünü Bazı Rüzgârlar” var, ben de inandım! Siz de inanacaksınız.