Irak Merkezi Hükümetinin önceki gece Kerkük’e saldırısını, Türkiye’nin tutumunu ve olası gelişmelerin Ortadoğu siyasetine etkilerini gazetemize değerlendiren Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, önemli açıklamalarda bulundu.
Irak merkezi hükümetinin Şiilerin DAİŞ’i olarak bilinen Haşdi Şabi eliyle Kerkük’e saldırısını Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun ile konuştuk.
Irak merkezi hükümetinin Haşdi Şabi eliyle Kerkük’e müdahalesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘Kerkük’e saldırının bir nedeni referandum değil’
“Kerkük’e saldırının adı çoğunlukla referandum olarak gösteriliyor ama aslında referandum Kerkük’e saldırının bir nedeni değil. Referandum hiç yapılmasaydı bile Irak ve İran eninde sonunda bir şekilde müdahale etmeyi daha önce planlamışlardı. Nitekim Haşdi Şabi’nin Kerkük önünde mevzilenmesi epeyce geri bir tarihe denk geliyor. Dolayısıyla, referandum yapıldı ve onun için Kerkük’e müdahale edildi şeklindeki denklem yanlış bir denklemdir. Referandumun müdahaleyi hızlandırıcı bir etkisi olduğu söylenebilir ancak referandumdan dolayı müdahale edildiği söylenemez. Zaten öteden beri buraya müdahale ediliyordu. Öteden beri burada bir gerginlik vardı ve bu gerginliğin bir çatışmaya evrilmesi kaçınılmazdı ve bugünün yanşan da budur.
‘Haşdi Şabi’nin asıl amacı, İran’ın Irak üzerindeki egemenliğini tahkim etmek’
Irak ordusu ve Haşdi Şabi birlikte gerçekleştiriyor bu operasyonu. Özellikle Haşdi Şabi’nin kimliği üzerinde durmak gerekiyor. Haşdi Şabi öncelikle önce Maliki’nin çağrısı ve Sistani’nin fetvası ile kurulan ve çok fazla sayıda örgütü içinde bulunduran paramiliter bir yapıdır. Haşdi Şabi’nin asıl amacı, İran’ın Irak üzerindeki egemenliğini tahkim etmek ve aynı zamanda İran’ın güvenliğini İran sınırlarının dışında tesis etmektir. Çatışmaların İran’a gelmesini engelleyerek, İran sınırlarının dışında İran’ın güvenliğini sağlamak, yani, İran’ın Ortadoğu’daki politikalarını yürüten silahlı bir güç olarak temellenen bir yapıdır. İran herhangi bir şekilde ihtiyaç duyduğunda bu yapıyı istediği her bölgeye sürebiliyor. Biliyorsunuz daha sonra Haşdi Şabi Irak ordusunun bir parçası haline getirildi. Bütçesi merkezi hükümetin bütçesinden karşılanamaya çalışıldı ama her ne kadar kâğıt üzerinde Irak merkezi hükümetine bağlı görünüyorsa da aslında Haşdi Şabi dediğimiz yapı İran’ın bir gücüdür ve İran tarafından komuta edilmektedir. İran’ın Ortadoğu’daki politikalarını derinden etkileyen Kasım Süleymani dün itibariyle resmi olarak Irak hükümeti tarafından Haşdi Şabi’nin müsteşarlığına atandı. Dolayısıyla bu son saldırıda aslında İran siyasetinin bölgeye yansımalarından bir tanesidir.
‘Kürtlere karşı savaşıyor diye Haşdi Şabi’yi temize çıkartmak, akılla bağdaşır bir durum değil’
Burada belki ironik olan durum şudur; özellikle Türkiye’de hükümete yakın medyada, sosyal hesaplarda Haşdi Şabi’yi sevimli bir örgüt gibi gösterme gibi bir eğilim söz konusu. Oysa Haşdi Şabi denilen örgüt bundan çok kısa bir süre öncesinde Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok sert bir şekilde tehdit eden bir örgüttü. Haşdi Şabi komutanlarının, ‘Erdoğan’ın Irak’a uzanan ellerini kırarız’, ‘Başika kampını terk etmezlerse Türk askerlerini tabutlarında geri göndeririz’ gibi son derece açık tehditler ve galiz küfürleri söz konusuydu. Durum bu iken, bugün Kürtlere karşı savaşıyor diye Haşdi Şabi’yi temize çıkartmak, ona bir meşruiyet zemini oluşturmaya çalışmak akılla bağdaşır bir durum değil. Bu kesinlikle reddedilmesi ve aynı zamanda ciddi bir şekilde kınanması gereken bir tavırdır.
Haşdi Şabi, Şiilerin DAİŞ’i
Bu operasyonun sonucu ne olur; bence Irak’ın içerisinde bulunduğu temel açmaz şu: Irak’ın Kürdistan’ı engellemek için attığı her adım aslında Kürdistan’ın bağımsızlığına gitmesini hızlandırıyor. Kerkük’te eğer siz bir çatışmayı göze alır ve Kerkük’e savaş açarsanız, Kürtlerin bundan sonraki süreç içerisinde Irak’la birlikte yaşamasının bütün temellerini ortadan kaldırmış olursunuz. Bunun imkân ve ihtimallerini ortadan kaldırmış olursunuz. Bunun birinci sonucu budur. İkincisi, ilk etapta Haşdi Şabi’nin Kürdistan’a saldırması Kürdistan için elbette askeri olarak da insani olarak da ekonomik olarak da çok ciddi bir maliyet üretecektir. Bu kaçınılmaz olarak böyledir ama uzun vadede Haşdi Şabi’nin tartışılan yapısı, özellikle uluslar arası camiada DAİŞ ile benzerliği, Şiilerin DAİŞ’i olarak nitelendirilmesi Kürtlerin meşruiyet zeminini daha da güçlendirecek bir unsur olacaktır. Dolayısıyla Haşdi Şabi’nin Kürtlere saldırısı uzun vadede Kürtlerin lehine uluslar arası bir fikriyatın, desteğin oluşmasına sebebiyet verebilir. Nitekim bugün Amerikan eski Kâbil ve Bağdat Elçisi Zalmay Halilzad’ın bir açıklaması var; eski büyükelçi Irak ordusuna Amerika tarafından verilen tankların bugün Haşdi Şabi tarafından Kürtlere karşı kullanıldığını ve dolayısıyla bu tanların mutlak suretle imha edilmesi gerektiğini belirtiyor. Eğer Haşdi Şabi Kerkük’te daha fazla ilerlemeye devam eder ve daha önce çeşitli yerlerde görüldüğü gibi katliamlar gerçekleştirmeye başlarsa muhtemelen uluslar arası koalisyonun bu olaya müdahale etmesi kaçınılmaz bir hal alabilir.
‘Haşdi Şabi’nin hakim olması Kerkük’e fiilen İran’ın hakim olması anlamına gelir’
Bir diğer nokta Türkiye üzerinden değerlendirmek gerekirse şunu söyleyebilirim; maalesef yine Türkiye’de Kürtlerin kaybını Türkiye’nin kazancı gibi gören, Kürtlerin zararını Türklerin karı olarak gören bir bakış mevcut. Oysa bu tamamıyla yanlış bir bakıştır. Bugün Kerkük’te Erbil yönetiminin hakim olması mı Türkiye’nin lehinedir yoksa Haşdi Şabi’nin hakim olması mı Türkiye’nin lehinedir. Hiç kuşkusuz Haşdi Şabi’nin hakim olması Kerkük’e fiilen İran’ın hakim olması anlamına gelir. Oysa Türkiye ile iyi ilişkileri olan Erbil’in Kerkük’e hakim olması halinde Türkiye’nin çok daha lehinedir. Fakat bu Kürt fobisi üzerinden oluşturulan siyaset maalesef Türkiye’nin kendi çıkarlarını, menfaatlerini de görmesini engelliyor.
Türkiye’nin bu bakışı Türkiye’ye kaybettirir mi?
‘Türkiye’nin aleyhine bir siyasettir’
Hiç kuşkusuz Türkiye’ye kaybettirir. Türkiye Ortadoğu’da bir şekilde İran ile rekabet halinde bir ülke ve kendi nüfuz alanını arttırmaya çalışıyor. Türkiye’nin Ortadoğu’daki nüfuz alanını nasıl arttırabilirsiniz; ittifak ilişkilerinizi güçlendirerek arttırabilirsiniz. Türkiye’nin şimdiye kadar Ortadoğu’da en büyük ittifak ilişkisi Irak Kürt Bölgesel Yönetimiyleydi. Ancak referandum sonrasından bu ittifak ilişkilerinin ciddi şekilde hırpalandığını, zarar gördüğünü biliyoruz. Öte taraftan Kürdistan yönetimiyle ilişkilerini bozması onun Irak merkezi hükümeti ile ya da İran ile ilişkilerinin iyi olması anlamına da gelmiyor. Şu çok açık ve net, Türkiye’nin hiçbir zaman İran gibi Irak merkezi hükümeti üzerinde bir nüfuzu olmayacaktır. Dolayısıyla şuanda izlenen siyaset İran’ın etki alanını genişleten, Türkiye’nin etki alanını ise daraltan bir siyaset ve o nedenle de Türkiye’nin aleyhine bir siyasettir. Bence bunun aksi bir siyasetin izlenmesi gerekirdi. Yani, Türkiye’nin ilkesel olarak referanduma karşı çıkmaması, Irak merkezi hükümeti ile Kürdistan yönetimi arasında arabuluculuğa hazır bir pozisyonda olması gerekirdi. Ama Türkiye hem ırak’tan hem de İran’dan da daha sert bir söylem tutturdu ve şimdi arabulucu olma, müzakere zemini oluşturma zeminini de ortadan kaldırdı.
Hükümetin bu politikasına karşı bölgedeki Kürtlerin tavrı nasıl olur. Yani, önümüzdeki seçim sürecine bunun yansıması nasıl olur?
‘AK Partiye oy veren Kürtlerin çok büyük bir kısmı bu politikadan rahatsız’
Ben bölgedeki Kürtlerin, AK Partiye oy veren Kürtlerin çok büyük bir kısmının hükümetin şuanda izlemiş olduğu siyasetten ciddi bir rahatsızlık duyduklarını düşünüyorum. Aslında bu rahatsızlığı medyada da görebiliyoruz. Erdoğan’ın siyasetine karşı AK Partili milletvekillerinin, siyasetçilerin kamuoyunda görüşler sergilediklerini, bu politikanın yanlış olduğunu, Kürtlere kaybettireceğini, AK Partinin de Kürtleri kaybedeceğini ifade ediyorlar. Dolayısıyla sürdürülmekte olan bu politika rahatsızlık üreten bir politikadır. Bu rahatsızlık siyasi bir maliyete dönüşür mü, AK Partiye seçimde çok ciddi bir fatura çıkartır mı diye sorarsanız onu zamana bırakmak gerekiyor. Çünkü 2019’a kadar uzunca bir süreç var ve bu süreçte farklı dinamikler söz konusu olabilir. Diğer taraftan bu sadece AK Partiye bağlı bir olay da değil. AK Partinin karşıtı siyasi partilerin nasıl bir siyaset izledikleri de önemlidir. Örneğin bölgede diğer güçlü olan bir aktör olan HDP’nin nasıl bir siyaset izlediği bu soruna nasıl bir cevap ürettiği de son derece önemlidir. Ama şurası kesin ki, bu politika çok ciddi bir rahatsızlık yaratıyor ve bu net bir şekilde açıkça dile getiriliyor. AK Partinin bu siyasetinin bölgede kendisine destek veren Kürtleri tatmin ettiğini söylemek mümkün değil.
Irak merkezi hükümetinin referandumdan dolayı Kürtlere savaş ilan etmeyecekleri yönünde çeşitli açıklamaları varı ancak bugün Kerkük’te bir savaş başladı. Ayrıca İran’ın Haşdi Şabi üzerinden Kerkük’e müdahale ettiğini söylediniz, İran’ın sonraki adımı nedir?
‘Bu savaş, müdahale tercihi İran’ın bir tercihidir’
İbadi birkaç defa bunu ifade etti. Ayrıca Irak merkezi hükümetinden yetkililerin de bu yönde ifadeleri oldu. Kesinlikle bir savaş yapılmayacak, Kürdistan’a tanklar sürülmeyecek, Kürtlerle savaşmayacağız yönlü açıklamaları oldu ama bugün bir savaş var. Bunun iki türlü bir açıklaması olabilir. Birincisi, bu söylenenler gerçeği yansıtmaktan uzak, sadece göz boyama ve zaman kazanmaya dönük taktiksel bir şey olarak görülebilir. İkincisi ise İbadi’nin iradesinin üzerinde bir iradenin bu tür bir savaşı Irak’a dayattığı ifade edilebilir. Görebildiğim kadarıyla bu ikinci ihtimal daha geçerli bir ihtimaldir. Yani, bu savaş, müdahale tercihi İran’ın bir tercihidir. İran oradaki aktörleriyle bunu gerçekleştirmiştir. Zaten Haşdi Şabi’nin hareketlenmesi İran’ın dışında düşünülemez. Irak merkezi hükümeti hiçbir koşulda Haşdi Şabi’yi İran’ın istemediği bir savaşa zorlayamaz. Dolayısıyla eğer bugün Haşdi Şabi ile birlikte Kürdistan’a saldırıyorsa bu doğrudan İran’ın isteğidir. Irak merkezi hükümetinin İran’ın siyasetine direnme gücü yoktur. Doğrudan politikalarını onlar belirlemektedir. O nedenle bütün bu ‘savaşmayacağız’ demelerine rağmen bugün bir savaşın içinde olmalarının nedeni budur.
İran’ın çıkarları bağımsız Kürdistan’a karşı…
İran’ın bölgesel siyasetine bakmak lazım. İran’ın bölgesel siyaseti bir Şii hilali olarak ifade edilen bir nüfuz alanı oluşturmak. Yani, Tahran’dan başlayan Bağdat’tan geçen ve Şam’a uzanan bir hilal üzerinde tamamen kendi etki alanını kurmayı hedefleyen bir siyaseti var. Kürdistan’ın bağımsız bir devlet haline gelmesi kaçınılmaz bir şekilde İran’ın bu politikalarını ciddi manada olumsuz yönde etkileyecekti. Yani, İran’ın Kürdistan’a karşı durması bunu engellemeye çalışması kendi iç politikası açısından tutarlıdır. Diğer taraftan İran şunu da yapıyor; Kürdistan’ın bağımsızlaşması halinde Amerika’nın bundan sonra kendisine uygulayacağı çevreleme politikasında Kürdistan’ın önemli bir aktör olacağını düşünüyor. O nedenle İran, buna engel olmak, engellemek için elindeki bütün kozları sahaya sürmek şeklinde nitelendirilecek bir siyaset yürütüyor.
Kerkük’ün düşme olasılığını nasıl görüyorsunuz?
‘Kerkük’ün Haşdi Şabi’ye bırakılması uluslar arası camianın kabul edebileceği bir vasat değil’
Kerkük’ün tamamen Haşdi Şabi’nin eline bırakılacağı bir vasat bence uluslar arası camianın kabul edebileceği bir vasat değil. Muhtemelen buna izin verilmeyecektir, çünkü bu tür bir durumun ortaya çıkması bölgede şuana kadar çeşitli şekillerde yatırım yapmış olan uluslar arası güçlerin bütün hesaplarını alt üst edecektir. Gerek siyasi olarak gerek ekonomik olarak gerekse de petrol açısından yatırım yapmış olan bütün siyasi güçlerin hesabını alt üst edecektir. O nedenle Kerkük’ün düşmesi, Haşdi Şabi tarafından tamamen ele geçirilmesi gibi bir ihtimalin güç olduğunu düşünüyorum.
Türkiye bu süreçten sonra arabulucu olarak devreye girebilir mi?
‘Türkiye’ye bir faydası yok’
Türkiye’nin bir kere Kürdistan siyasetini ciddi bir şekilde gözden geçirmesi gerekiyor. Bu tamamıyla mutlak karşıtlık üzerine oluşturulmuş bir söylemin Türkiye’ye de Kürdistan’a da bir faydası yok. Aksine Ortadoğu’da bugüne kadar son çeyrek asırda iyi bir ittifak ilişkisi geliştirmiş iki aktörü de ciddi şekilde zedeleyecek bir yapıdır. Kerkük’ün Haşdi Şabi’nin, İran’ın denetimine girmesinin de hiçbir şekilde Türkiye’ye bir faydası yok. Türkiye orada ciddi manada etkisini kaybedecek. Kerkük’ün Haşdi Şabi’nin denetine girmesi Türkiye’nin çok dile getirdiği, Türkmenlerin korunması açısından da herhangi bir yararı yoktur. O nedenle Kürdistan ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Sadece Irak’taki Kürtlerle değil aynı zamanda Irak’taki Sünni ve Hıristiyan Araplarla da yani yeni sosyolojilerle de buluşup bunun üzerinden bir ittifak ilişkisi geliştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde İran’ın fiili olarak Irak’a hakim olması Türkiye açısından ciddi bir problem teşkil etmeye namzettir.”
İlyas Akengin / Ali Abbas Yılmaz / Özel