Ankaradayım...
Her gelişimin öncesinde niyet edip gerçekleştiremediğim ziyareti yaptım.
Şiirin has ustası Ahmed Arif ağabeyin Ankara “Cebeci Asri Mezarlığı”ndaki ebedi mekânını ziyaret ettim.
Yalnız değildim...
Hem bana eşlik eden hem de anı belgeleyen bir başka usta; şair ve fotoğraf sanatçısı mekteplim Mehmet Özer arkadaşımla...
Kızılay’da atladık bir taksiye. Bizden de gariban çıktı taksici. Klimasının gazı yokmuş o sebeple çalışmıyordu klima.
Ankara’nın hatırlı sıcak günlerinden biriydi Ankaralılara göre. Baktım termometreye, 34’ü gösteriyordu. Güldüm. Bir gün önce 45 dereceden gelmiş biri olarak gülmeyip ne yapacaktım.
Taksinin direksiyonu minyatür araçlarınki gibi küçücüktü. Ona da parası yetmemiş değiştirmeye meğerse fukara taksicinin.
Yol boyu muhabbet ederken adını “küçük direksiyon” koyduk.
Vardık asri mezarlığın kapısına sorduk görevliye Ahmed Arif’in mezarı nerdedir diye! Elindeki telefona ismi girdi. Sonra mezarlık haritası gibi bir levhanın önüne götürdü bizi. Başladı tarife. Ya hu üstadım yanlış bir mezara gitmeyelim hele bi daha bak şu isme deyince!
“Abi bu sağ iken ne iş yapardı” diye sordu.
Şairdi, dedim.
“Haaa abi hani bu Diyarbakırlı şair!”
Evet o dedim gözlerimin içi gülerek.
“Desene başta abi, hemen burada girişe yakın. Ziyaretçileri çok gelir, gençler özellikle...”
Sonra birlikte vardık mezar başına.
Mezarlığın güvenlik görevlilerinden biri geldi yanımıza ve başladı ustanın şiirlerinden birini okumaya...
Oturdum adının yazılı olduğu ortası delik taşın yanıbaşına dedim ki ustanın kelamınca;
“Varamaz elim
Ayvasına, narına, can dayanmazken,
Kırar boynumu yürürüm.
Kurdun, kuşun bileceği hâl değil,
Sormayın hiç
Laaaaal...
Kara ferman çıkadursun yollara,
Yarin bahçası tarumar”
Mehmet ha bire bastı deklanşöre.
O da davudî sesiyle şiirler okudu ustadan.
Elli sene olmuş usta dedim “Hasretinden Prangalar Eskittim” görücüye çıkalı. Pranga duruyor yerinde ha! Ne çürüdü, ne de eskidi.
Sonra döndük ziyaretten.
Oturduk Mülkiyeliler Birliğinin bahçesinde, kaldırdık kadehleri Ahmed Abi’nin ruhuna hürmeten.
Akşamın ilerleyen saatinde yazmış bir arkadaşım çok haklı olarak “neden mezarı Diyarbakır’da değil de Ankara’da” diye.
Bilmem dedim ve sonra ekledim.
Ahmed Arif Diyarbekirli olduğu kadar Ankaralıdır da. Demez miydi “hasretim nazlıdır ankara, o sebepten olmalı” diye.