Hava, toprak ve su dünyada canlı yaşamın ana üçlüsünü oluşturuyor. Bunlardan biri işlevini kaybetmeye başladığında canlı yaşamı devam ettirme koşulları da ciddi sıkıntılar yaşamaya başlıyor. Bu kaynakları rahat tükettiğimiz için sınırsız görüyoruz. Doğayı sürekli tüketen insanoğlu bu kaynakların doğal dengesini bozmasıyla sıkıntılar yaşamaya da başlıyor. Bilindiği gibi havaya salınan gazlardan dolayı dünyanın birçok yerinde şehir ya da kasabalarda teneffüs edilecek havanın temiz olmadığı, insan sağlığını tehdit ettiği bilinmektedir.
Hava gibi toprak da artık artan nüfusa yeterli olamıyor. Çünkü ekilebilir arazilerin bir kısmı ya betonlaştırılarak ya da maden çıkarımı vb. sanayi atıkları nedeniyle tarım dışına çıkıyor.
BM bu üçlüden su da sonu gelmez bir kaynak gibi görülse de insanoğlunun doğayı hor kullanma ve talan etmesiyle su kaynakları da kirlendiğinde dünyada temiz ve kullanılabilir suya erişim sorunları ortaya çıkmaktadır. Bu soruna dikkat çekmek için BM 22 Mart’ı 1993’te ‘Dünya Su Günü’ olarak kabul ediyor.
Dünyada sudan daha bol olan nedir ki diyenler olabilir. Her an teneffüs ettiğimiz hava da öyleydi ama neredeyse havası temiz, sağlıklı teneffüs edeceğimiz il kalmadı. Ekilebilir tarım arazileri yerini ya betonlaşma ya da madenler ya da atık maddeler yüzünden tarım dışı kalıyor. Dolayısıyla hava, toprak ve su üzerine şekillenen doğal yaşam koşullarından uzaklaşılıyoruz.
Dünyanın dörtte üçünün su olmasına rağmen, içilebilir su miktarı ancak % 1’den azdır. Dünyanın birçok bölgesinde güvenli ve temiz su kaynaklarına ulaşma sorunu yaşanıyor. Hatta bazı bölgelerde su kıtlığı çekiliyor. Gerekli önlemlerin alınmaması durumunda bilim adamları 20-30 yıl sonra dünya nüfusunun önemli bir kısmının ciddi su sıkıntısı yaşayacağını açıklamaktadırlar. Sadece yerüstü suları değil yer altı suları da maden ve sanayi atıkları gibi etmenler tarafından kirletilmektedir.
‘Su olmazsa hayat olmaz’ gerçeğini herkesin kabul etmesi gerekiyor. Suyu sadece kullanılacak bir kaynak değil aynı zamanda korunması gereken bir varlık olduğunun bilince çıkarılması da gerekiyor.
Su kaynakları artık iklim değişikliği, kontrolsüz su tüketimi gibi sebeplerle tükenmez gibi algılanıyor ama su sorunu, devamında çölleşme ve kıtlığın yaşanacağını bilim adamları sürekli dile getiriyorlar. Ayrıca iklim krizinden en çok etkilenecek ülkeler arasında görülüyoruz.
Su canlı yaşamın vazgeçilmezlerinden biri ve üretilemez bir varlık olan su gün geçtikçe kirletilmektedir.
Günümüzde 3 milyara yakın insan su kıtlığıyla karşı karşıya. Temiz ve kullanılabilir suya erişim her geçen gün güçleşiyor.
Doğal dengelerin bozulması ve doğal kaynakların hiç tükenmeyeceği mantığıyla, doğanın yağmalanması gelecek için ciddi ve yaşamsal bir sorun oluşturmaktadır. Bu sorun aslında sürekli gündem olan ekonomik, sosyal ve siyasal konuların da üzerinde bir konudur. Dünya yaşanabilir olmaktan çıkınca, hiçbir sorunun önemi kalmıyor.
Son yıllarda yaşanan iklim krizi, doğa olayları aslında insanoğluna ciddi uyarılar vermektedir. Doğa da insana artık dur ve düşün diyor ama bu uyarılar karşılığını bulmayacaktır. Çünkü insanoğlunun yağmacı ve talancı eğilimi bu sese yeterince kulak vermeyecektir. Bencillik dünyayı yaşanabilir olmaktan çıkaracaktır. Geride ne ağacın gölgesi ne de suyun sesi kalacaktır.