Günümüz dünyasında, ortalama olarak günde otuz bin insan ölmektedir. Dolayısıyla hayatın en büyük gerçeklerinden biridir ölüm… Ölümün mahiyeti, inanca göre değişir. Bazılarına göre ölüm, yok olmaktır, toprak altında çürümektir veya başka bir inanışa göre ölü yakılır ve kutsal bir nehire külleri atılır gibi türlü türlü ölüm anlayışları ve inanışları vardır.
Fakat biz ehl-i iman için ölüm, Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle’saadet-i ebediyenin kapısıdır. Bir terhis tezkeresidir, Yüzde doksan akrabalarımızın, başta Peygamberlerin; Sahabe ve Evliyaların olmak üzere sevdiğimiz insanlar ile buluşmaya vesile olan yolun ilk durağıdır ölüm. Âdem babamızın asıl mekânı olan cennete gitmeye başlamaktır ölüm.
Dolayısıyla ölümden değil; hazırlıksız ölmekten korkulur. Ve unutulmamalıdır ki ‘her insan ölecek yaştadır.’
Ölüme hazır olan”Bazı kâmil insanlar, ölümü sevmişler, daha ölüm gelmeden ölmek istemişler” Mesela Mevlana, ölüme’şeb-i aruz’yani düğün gecesi demiş. Yunus Emre ’canın Canana ulaştığı gündür ’demiş.
Bediüzzaman ‘El-mevtu yevme nevruzine’ yani ölüm bizim nevruz günümüzdür. Baharın başlangıcı, yepyeni bir gün ve âlemin açılmasıdır demiş.
Evet, büyüklerimiz en çok korkulan ölüme bu nazar ile bakmışlar.
Çünkü nazar-ı iman, her şeyin mahiyetini değiştirir. Her şeyi insana sevdirir ve güzel gösterir. Ehl-i iman, her durumda kârdadır. Hastalık da, musibet de ve hatta ölüm bile gelse ehl-i iman kardadır. İman, ibadet ve ahlak olduktan sonra her şey güzeldir. Hastalık da, sıkıntı ve musibet de ve ölüm de hoştur, güzeldir. Çünkü ölüm ile ölümsüz bir hayat başlar. Yani bir daha ölmemek için bir defa ölmek lazım’. Ölüm ile ehl-i iman kabir kapısından geçip ahret sarayına girmiş olur.
Ölüm, öldürülmez, kabir kapısı kapanmaz. O halde yapılacak tek iş, ölüme ve kabre her an ve zaman hazır olmaktır. Çünkü ölümün yaşı ve zamanı yoktur. Bütün mesele geride güzel bir iz bırakabilmektir. Cenab-ı Hak, hepimize hayırlı ve imanlı bir akıbet nasip etsin ve bizleri geride güzel iz bırakabilenlerden eylesin. Âmin