Adam hırsızlık yapmıştır ve zamanın yasalarına göre, hırsızlığın cezası ölümdür. Cezasının uygulanması için, darağacına çekilmeden önce, son arzusu sorulur.
Annesini görmek istediğini söyler.
Annesi getirtilir,”Anneciğim, uzat o mübarek dilini öpmek istiyorum” der. Annesi dilini uzatınca, onu ısırır ve koparır. Annesine der ki” Eğer bu dilinle, zamanında hırsızlığın kötülüğünü bana anlatsaydın, bu gün burada olmazdım” der.
Günümüzde, hırsızlık dâhil, her türlü yanlışı dile getirip, doğruyu söyleyenlere ne oluyor dersiniz?
Ankara’nın kışı yaşanırken, Adalet bakanlığı binasının önünde, bir elinde kılıç, bir elinde terazisi olan adaletin mitolojik tanrıçası Themis’i, bu kadar çıplak ve bu kadar çaresiz hiç görmemiştim.
Themis’in zayıflığını, kendisi de biliyor olmalı ki, MKE Ankaragücü Spor kulübü başkanı, dünyanın gözü önünde, futbol hakeminin şakağına yumruğu çaktı.
Ankara’daki yumruklama, bütün dünyaya açık kameraların önünde gerçekleşti.
Buna rağmen, olayın kahramanı kulüp başkanı, yediği yumruğun etkisi ile yüzünün şekli değişen hakeme, belki tutturabilirim deyip, yumruk attığını inkâr ediyordu.
Hakemi yerde tekmeleyen başkanın adamları, ayaklarını salladıklarını ama hakeme değip değmediğini bilmediklerini pişkinlikle söylediler.
Bu tarz söylemler, onlar için doğaldı. Çünkü şimdiye kadar, başta Amed Spor olmak üzere, birçok maçta hakemler, misafir oyuncular, misafir seyirciler, kulüp başkanları darp edilmiş, yandaşların yaptıkları yanına kalmış ve adalet yerini bulmamıştı.
Yandaş iseniz ve inkâr ederseniz kurtuluyorsunuz, bu hep böyle olmuştu.
Madenlerde, demir yollarında kazalar yaşanır, Ankara’nın garında bomba patlar, insanlar ölür, yargılanmalar yıllar sürer, sonuçta göstermelik cezalar verilir ve olaylar kapatılır.
Doğu ve güneydoğudaki belediyelerin seçilmiş belediye başkanları, muhtemelen bir suç işlemiştir denip tutuklanır. Yerlerine kayyum atanır.
Halkın seçtiği belediye başkanının masumiyeti mahkemece onaylanır, ihtimalen başka bir suç işlemiştir denip içerde tutulur.
Mahkemeler, Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’nin suçsuzluğuna karar verdikleri insanlar, ceza evlerinde tutulmaya devam edilir.
Yıllardır böyle olmuştu.
Ülkemizde yasaların uygulanmasındaki zayıflığa şahit olan;
Portekiz Hakem Komitesi, hakemlerimize, “eğer ülkenizde mutlu değil iseniz bize gelin” diyor.
Almanya Devleti, doktorlarımıza” ülkenizde mutlu değilseniz bize gelin” diyor.
Avrupa Birliğine üye ülkelerinin vatandaşlarının çoğu, Türkiye’yi AB’de görmek istemiyor.
Mecburi ve mutsuz insanların ülkesine döndük vesselam.
1970 ve 80’lerin; yasamanın politikacısını, yürütmenin hükümetlerini, yargının savcı ve hâkimlerini, milletin hizmetkârı bürokratları ve memurlarını, arar olduk.
Bu güne göre, hepsi yerinin adamı idi. Belki yanlışları vardı, ama millete de saygıları vardı.
Bu gün, devletin ayarları bozulmuş, yasama, yürütme ve yargı erkleri tek elde toplanmıştır.
Eğer yandaş iseniz;
Yasalar politikacıyı bağlamaz,
Yasalar hâkim ve savcıları bağlamaz,
Yasalar bürokratı bağlamaz,
Yasalar memuru bağlamaz,
Ve yasalar vatandaşı bağlamaz.
Yandaş Politikacı yüksek perdeden bağırır” Anayasa mahkemesi başkanı teröristtir, Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır”
Yasalar genellikle muhalif olan; politikacıları, gazetecileri, KHK mağdurlarını, tüccarı, işçiyi, vatandaşı v.b. kişileri bağlıyor.
Unutuldu ise hatırlatma fayda var!
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir şekilde yerine getirilemez (TCK 24/3)!
Amirinin talimatı dahi olsa, yasal olmayan bir emri yerine getiren de suç işlemiş sayılır (Anayasa m. 137/2)!
Görevini yasalar çerçevesinde yerine getirenlere, saygımız sonsuzdur.
Bu ülkenin insanları; Ülkede yönetim gücünü kullanan AK Parti yetkililerinin, takiyecilerin beklentilerini boşa çıkarıp, parti tüzüklerinde ifade ettikleri, Anayasa’ya, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine, çıkarılmış yasa ve yönetmeliklere bağlılıklarını esas alıp, adil olmalarını bekler.
Bu ülkenin insanları; Hâkimler, doktorlar, milletvekilleri, askerler, polisler ve mesleğine başlarken, görevlerini tarafsız yerine getireceklerine dair yemin edenlerden, yeminlerine sadık kalmalarını bekler.
Değerlendirmeyi, muhatapların vicdanlarına bırakarak, adliyelerin duvarlarında, mahkeme salonlarında, yargılayan hâkimin hemen arka duvarında, yazılı bir sözü hatırlatmak isterim.
“Adalet mülkün temelidir” (Hz. Ömer) ve gün gelir adalet, yasalar beni bağlamaz diyenlere de lazım olur!
Türkiye tarihi, benzeri örneklerle doludur.