Hocalara espri olarak zulamdaki (dolabımı kastediyorum) elmayı yemeyin, dedim. Ejder Hoca, yaşlılığıma göndermede bulunarak, sen zaten Adem Baba olarak elmayı yedin, cennetten kovuldun. Daha da elma yemeyi sürdürüyorsun!
Salih Hoca; benim babam da yaşıtlarından çok fazla yaşadı. 10 yıl önce ölen arkadaşı, büyük abimin rüyasına giriyor ve ona diyor ki: ‘’Babana söyle, onun dosyası kaybolmuş. Dosyasını arayıp bulsun!’’ Bana, Aydın Hocam hani sen de dosyanı ara bul, demeye getiriyor!
Mesut Hoca: ‘’Aydın Hocam, keşke dinozorların olduğu dönemde yaşıyor olsaydık. Onlardan biri üzerimize basar, bu iş biterdi. Mezar kazmaya da, üzerimize okuyup üfleyeceklere de gerek kalmazdı. Oldu da bitti maşallah, olurdu.’’
ESMER GÖZ BAĞIM (II)
büsbütün tenhalaştığım saatlerde
geceyle geliyorsun üstüme
bir hüzün sağanağı halinde
savunmasızım, can alıcı canan
bütün silahlarımı yitirdim
zeyno yalova’yı seçti
“beni kör kuyularda merdivensiz bıraktı″
ve beni gafil avladı esmerliğin
ayaklarım bağlı
en dibinde bulunduğum kuyuya
bir hüzün sağanağı halinde doluyorsun
oksijen tüpüm de yok tabi
boğuluyorum, esmer sadist
sevinebilirsin
ne etsem, beynimde inildeyen bir kaval
kalbimi eritiyor, gözlerimi köreltiyor
önümü göremez oluyorum
ah, alçak dünya
bula bula beni mi buluyorsun
hayatın bir oyunu bu, yine geciktim
trenler yine önde gidiyor
elimde bir mendil bile yok sallamaya
olsun, ben de o tatlı esmeri
elim kalbimde uğurlayacağım
AYDIN ALP
AŞKLA VURULAN CEM YAYINEVİ 1996
RUHLAR MAHŞERİ (TOPLU ŞİİRLER ) JJ YAYINLARI 2015
Nöbetçiyken ben öğrencilerimin ardına verirken stajyer öğretmeni de dışarı atmışmışım! Stajyer Hanım; hocam, ben stajyerim, dedi de onu içeri aldım. Salih Hoca da bir arkadaşın kaynanası çok yaman biriymiş. Düğün salonunda çocukların ardına verirken onu uyarmışlar. Dur, damadı da dışarı attın demişler. Sokak düğünü demişlerdi de ben yazarken salon demişim. Moğol kardeşim de benim için ‘’Sağır duymaz, uydurur.’’ dedi. Kulağı ağır işiten bir hocamız o gün aramızda yok ya, benim onun yerini aldığımı imâ ediyordu. Alacağınız olsun, dedim. Özlem Hoca da ‘’Akvaryumda diğer balıkları hizaya sokan balığı aldım. Ondan sonra bir başka balığın diğer balıkları hizaya soktuğunu gördüm, dedi.’’ Yani Aydın Hocalar olur demeye çalıştı da beni övdü mü yerdi mi anlayamadım!
Nöbetçiliğime bunlar laf sıralarken, sınıfta kavga eden öğrencilerin arasına daldığım anda pantolonum bir sıraya takıldı ve pantolonumun paçası yırtıldı. Çay ocağına çay almaya giderken, Nuran Abla bu idareciler bana bir pantolon almak zorundalar, dedim. Nuran Abla’nın elindeki bardaklar birden düştü. Ona ‘’Yahu sana ne oluyor* Ben, idareciler pantolon alacaklar, dedim. Sen niye öyle heyecanlandın*’’
Ejder Hoca ‘’Aydın Hoca’nın turşusunu kuralım.’’ dedi. Samurayımız da ‘’Sirke yetmez.’’ dedi. Ejder Hoca beklenmez bir yanıt verdi. ‘’Şeker gibi adamdır da ondan.’’ dedi.
Samurayımız Mesut Hoca bana: ‘’ Hocam pek içki içmiyorsun. Sigarayı da bırakmışsın. Kırk yılda bir içerken tek bir sigara tüttürüyorsun! Can Yücel, günde iki paket sigara içiyordu. Bir büyük rakı deviriyordu. Tabi ki öyle sıkı şiir yazar. Senin içtiğin içkiyle, sigarayla şiir mi yazılır*
Dil için pratik şart diyorduk. Ben de kadının birinin koca bir ineği taşıdığını söyledim. Kadın yavruyken sürekli taşıdığı için alışıyor diye de ekledim. Salih Hoca da ‘’Ne var yani, biz de seni taşımaya alıştık.’’ dedi.
Belli bir süre gelmeyen öğrencileri, listeden siliyorlar. Salih Hoca, Aydın Hoca’yı da öğretmen listesinden silselerdi keşke, dedi.
Uzaydan akıllı canlılar gelseler, bir baksalar ki öğretmenler sessiz ve aralarında çok sesli konuşan birini dinliyorlar. Bu biri, tuhaf sesler çıkarıyor (kahkahalar atıyor). Aydın Hoca’yı alıp götürürlerdi. Ondan ebediyen kurtulurduk, dedi. Gülmemeye sanki yeminli tipler bile gülüyorlardı! (ARDI VAR!)
Ağız tadıyla, kaygısız gülebileceğimiz, özgür günlere…