Zaman; farkında olmadan akıp geçerken bazen en sevdiklerimizi de bizden kopararak sonsuzluğa yolcu etmektedir. Ölüm ve ayrılığın acısı geride bir acı ve boşluk bırakmaktadır. Yaşamın akışı içinde tükenen ömrümüz bizi yürümeye, yaşama bir biçimde tutunmaya zorluyor. Kuşatılan yaşam içinde geride kalanların hangi limanda, ne zaman duracağı bilinmeyen yolculuğunda bindiğimiz gemi yaşamın son durağına doğru rotasına devam ediyor.
Bazen telefondaki bir ses acıyı yüreğine sokar, içinde fırtınalar kopar. Yokluk hissi bir taş gibi yüreğine oturur. Yollar artık kavuşturmaya yetmez. Geride resimler ve anılar kalır. Artık onlarsız günler geceler, yazlar kışlar geçmeye başlar.
Ölüm hiç beklenmeyen zamanda gelir ve yaş ne olursa olsun her ölüm erken oluyor. Ölüm sevdiklerini geri dönüşü olmayan bir yola yolcu eder. Ölümün gölgesi yüreğe soğuk kışları aratmayan kara bir gece gibi düşer,
Çocukluk düşlerimiz kim bilir ne kadar yaşam doluydu ve doğanın bütün renkleriyle süslüydü. Ama zaman ilerledikçe yaşamın sorunları bizi erken yaşta düşlerimizden uyandırıyor. Kısa ömürlerimize ne kadar çok şeyler sığdırdığımızı gördükçe karamsarlıklara düşmediğimizi de söyleyemeyiz. Çocukluk düşleri geride kalsa da, bir yaşam dalına ellerini uzatmak zorundasın.
Yazılmayan, yazılamayan öykülerle dolu yaşam yolculuğu herkesi aynı sona doğru sürüklese de; zamanın akışında eriyen ömrümüz, ayrılıklara alışa alışa yol devam ediyor. Yaşamın gerçekliği çabucak toparlanmamızı dayatmaktadır
Yaşam; geride yaşananlara rağmen umutlu olmayı gerektiriyor. Güzellikleri yakalayıp umutlarla birleştirip yol alamazsa geride sadece bir hiçlik kalıyor.
Yaşam; birçok şeyde olduğu gibi acıya katlanmayı da öğretiyor. Güneş her sabah geceye rağmen her sabah yeniden doğuyor. Sevgi ve acı insanın prangası olsa da yolun sonundaki umuda doğru yürüyor.