24 Ocak faili meçhul katliamları bize hatırlatan bir tarih.
Ülkenin iki değerli isminin katledildiği bu ortak tarih aynı zamanda diğer faili meçhul cinayetleri ve katliamları da gündemimize taşıyor.
Dün, yani 24 Ocak Uğur Mumcu ve Ali Gaffar Okkan'ın katledildikleri gündü.
Bu iki değerli insanı anma ile ilgili anma haberlerini izlerken insan ister istemez 90'lı yıllara hafıza yolculuğu gerçekleştiriyor. Aslında failleri belli ancak belirsizliğe gömülen bir katliam döneminin içinden geçtik.
Karanlık dönemin karanlık 'adam'larının kurban seçtiği bu saygın insanları saygı ile anmaktan başka da yapacak bir şeyimiz olmadı toplum olarak. Onların şahsında, katledilmiş yüzlerce kişiyi de saygıyla anmaktan başka yapacak bir şeyimiz olmadı.
Derin devletten paralel devlete yatay ve dikey geçiş yaptığımız şu günlerde de hala yapacak bir şeyimizin olmadığının canlı tanıklarıyız. Geride kalan o karanlık günlerin kurbanları için insani sorumluluk gerektiren görev onların katillerinin ve mensup oldukları odakların ortaya çıkarılmasıydı.
Temiz toplum adına da asıl görev, hukuk devleti olduğunu iddia eden bir devletin ve devlet erkini elinde bulunduran iktidarlarındı. Balyoz, Ergenekon adı verilen davaların ve bu davalardan yargılanan bir takım isimlerde takılı kalan o karanlık dönemlerin açığa çıkarılması yönünde henüz ciddi bir çalışmanın olmadığının da tanıklarıyız.
Ve maalesef faili meçhullerimiz, o karanlık dönemler ve sorumlular tarihe havale edilmiş durumda. Tarihin en iyi tanık olduğu gerçeğini elbette gözden kaçırmamak gerekir. Karanlık dönem ve sorumlularının tarih gibi önemli bir tanık karşısında bir gün mutlaka ortaya çıkacağına inanıyorum.
Geride bıraktığımız dönemin faili meçhulleri bu durumda da, yakın dönemde özellikle Gezi parkı ile başlayan direniş günlerinde katledilen gençlerin katillerinin ortaya çıkarılması ve yargılanması için bir çaba oldu mu?
Elbette ki olmadı.
Yakın tarihin katliamları da karanlıklara gömülmek isteniyor.
Tarihe havale etmek galiba Devlet geleneği.
**