15 Temmuz'dan yola çıkıp 16 Nisan'a doğru yol almaya devam edelim. Her ne kadar 15 Temmuz gecesi Bakırköy Belediye Başkanı'nın evinde ne aradığının mantıklı bir açıklamasını yapamasa da , iktidar, 15 Temmuz Demokrasi Nöbetlerinin kapanışını yapacağı "Yenikapı Buluşması" na KK'yı da çağırdı. Hatta ayak direyen KK neredeyse yaka paça götürüldü desek yeridir. Amaç dünyaya birlik , bütünlük içinde dimdik ayakta bir Türkiye görüntüsü vermekti.
Neticede şimdiye kadar görülmemiş bir insan seliyle, blok halinde 15 Temmuz kalkışmasına arka çıkan Batı ve ABD'ye karşı bir gözdağı verilmiş oldu. Kirli ellerini ülkemizden çeksinler ve sömürge heveslerinden vazgeçsinler diye. Geçtiler mi peki? Yıllardır kapısında girmek için bekleştiğimiz Batı, Türkiye'yi beş parçaya bölmeyi planlamış ve halen de oyuna devam ediyor. Yanlız bu arada tuhaf bir şeyler oldu. Batının bizimle uğraşırken uğradığı başarısızlık, kendi içinde bazı tartışmalara yol açtı. Bu tartışmalardan çıkan şey ise yükselen Faşizm oldu. Şimdiden Fransa, Avusturya ve Hollanda da faşist partilerin önümüzdeki dönemde iktidara yürüyeceğini söyleyebiliriz. Anlaşılan o ki Batı bizi parçalamak isterken kendisi dipsiz bir çukura doğru yuvarlanmaya başladı. ABD 'de de durum farklı değildi. Onlar da 15 Temmuz'un başarısız olmasıyla bir tasfiye yaşadı. İşler iyi giderken bir bütün zannettiğimiz ABD meğer kendi içinde kurumların birbirileriyle çekiştiği ve üstünlük sağlamaya çalıştığı parçalı bir yapıya sahipmiş. Şimdilik kavgadan Trump denen adam galip çıkmış gibi görünüyor. Ama diğerleri henüz pes etmiş değil. Bizim de dileğimiz kimse pes etmesin, iki taraf da telef olana kadar maç devam etsin şeklinde! İngiltere ise bu sonu daha önceden görmüş ve Brexit'le bu tartışmaların şimdilik dışında kalmıştır.Bu kadim sömürgen devletin bundan sonra atacağı adımlara, yapacağı numaralara karşı uyanık olmak şart.
Bu arada bizde ise Feto operasyonları olanca hızıyla devam ediyor ve binlerce polis, asker, savcı, hakim ve iş adamı darbeyle iltisaklı oldukları gerekçesiyle ya gözaltına alınıyor ya da ihraç ediliyordu. Bylock denen bir proğramla da irtibatlı 200 binin üzerinde kişi tespit edilmişti. Bir de bunlarla beraber 40 bin civarında öğretmen ihraç edilmişti. Mağduriyetlerin çoğu da Öğretmenlerin ihracıyla gündeme gelmiş oldu. Onca öğretmen ihraç edilirken ve mağduriyetler de genelde bu camiada meydana gelirken çıkmayan, yada çok cılız çıkan ses, geçtiğimiz günlerde Akademisyenlerin ihraç edilmesiyle gür bir şekilde çıkmaya başladı! Kendilerine sahip oldukları rütbe ve payeyi veren devlet, ülkeyi bölmeye çalışan bir terör örgütüne karşı mücadele ederken, bu mücadeleyi zayıflatmak, itibarsızlaştırmak hatta başarısız kılmak için bildiri yayınlayan Akademisyenlerin bir kısmı üniversitelerden ihraç edildi. Birileri de diyor ki, onlar bilim adamıdır ve her ne kadar yayınladıkları bildiri savunulamaz olsa da ihraç edilmeleri yanlıştır. Daha geçen gün Kanada Toronto'da bir camide verdiği cuma hutbesinde Yahudileri eleştirdiği için Eymen El Kasravi isimli bir şahıs asistan olarak çalıştığı üniversiteden kovuldu. Adamlar bir eleştiriye tahammül edemezken, bizimkiler devlete ve millete düşmanlığı meşru görme havasında. Kimse kusura bakmasın, devlet kendi altını oyan bu şahısları bünyesinden atma hakkına bal gibi de sahiptir. Bu şahısların içeri atılıp, atılmamaları benim ilgi alanım değil. Ama üniversiteden dışarı atılmaları normal bir uygulamadır. Üstelik savundukları çukur siyasetinin 15 Temmuz'a giden yolda bir yapı taşı olduğu da ortaya çıkmışken bu bildiriye masum bir akademik tepki demek art niyet değilse de saflıktır. İlla bir mağduriyetten söz edilecekse, yine söylüyorum ; ihraç edilen öğretmenlerin durumlarının yeniden gözden geçirilmesi için iktidara bir çağrı yapılmalıydı, akademisyenler için değil!
Not: HÜRRİYET'in geçenlerdeki manşetine gösterilen tepkilerin, içeriğine bakınca biraz abartılı olduğu düşünülebilir. Fakat HÜRRİYET'in darbe ve muhtıra gibi eylemleri desteklemeye yönelik kabarık dosyası bu konuda fazlaca iyi niyetli düşünmemizi engelliyor doğrusu.