12 Eylül’ün hüznü

Mümin Ağcakaya

Eylül hüzünlüdür. Bir taraftan doğa kışa hazırlanırken bahardan kalan renkleri solmaya, ağaçların yaprakları dökülmeden önce sararmaya başlar. Doğayı rengârenge bürüyen örtüsü yavaş yavaş canlılığını ve parlaklığını kaybeder. Kışa hazırlanan doğanın renk değişimi kışın da müjdecisidir. Dalında tutunmakta zorlanan yapraklar ufak bir esintiyle kendini dalından bırakır. Kendini esintiye teslim ederek, bir o yana bir bu yana uçuşarak üst üste konar. Ağaçların dallarında sararan, kızaran yapraklar doğaya ayrı bir renk katar. Baharla göz alabildiğine uzanan ovalarda ve dağlarda topraktan fışkıran yemyeşil otlar da artık doğanın döngüsüne daha fazla direnemeyerek ayak uydurarak sararıp kurur. Yeşilliğinden, rengârenklerinden ve canlılığından eski eser kalmaz. Kışın soğuk beyaz örtüsü altında geçireceği uzun kış gecelerine hazırlanmaya başlar. Renklerini geride bırakan, yaprakları dökülerek çıplak dallar haline gelecek olan doğa son günlerini yaşarken bağrında yaşattığı bütün canlılar da kendine göre hazırlıklarını tamamlamaya çalışır. Doğanın bu hali insanda bir hüzün oluşturur. Ancak bu hüzün mevsimseldir. Kış uykusuna çekilen doğa; baharla birlikte yeniden uyanmaya başlar. Baharın coşkusu; sonbaharın hüznünü, kışın soğuğunu geride bıraktırır. Yaşam sevinci yeniden başlar.

Hüzün sadece doğanın bu mevsimsel değişimlerinden oluşmuyor. Yaşamın bir de toplumsal boyutu vardır. Toplumsal alanda oluşan hüzünler genelde kötü anılar ve acılarla yoğrulduğu için, öyle mevsimlere bağlı olarak kolay değişmiyor. Acısı, hüznü insanlar üzerinde derin izler bıraktığı için kolay kolay geçmiyor. Hatırlanması bile birçok insanın acılarını tazeliyor, yaralarını kanatıyor. Bu yüzden Eylül denince o dönemi yaşayanların aklına hemen 12 Eylül gelmektedir. 12 Eylül’ün bilançoları ortaya çıkarıldığında; idamlar, işkenceler, yargısız infazlar, gözaltılar, cezaevleri, açlık grevleri, hak, hukuk ihlalleri zinciri devam etmektedir. Her şeyin olağanüstü olduğu bu dönemin tanıklarının anlatımlarına kulak misafiri olan yeni kuşaklar bile acaba bunlar gerçekten yaşandı mı? Diye sormaktan kendini alamamaktadırlar. Bir türlü inanmak istemektedirler.

Mevsimin hüznü çabuk geçiyor ama 12 Eylül’ün hüznü; acılarla yoğrulduğu için; insanların hafızalarına kazındığından bir türlü geçmek bilmez. O dönemin cenderesinden geçenler, oğlunu, yakınını faili meçhullere kurban veren analar, babalar için; 12 Eylül’de tarih yeniden başa sarmaktadır. Acı ve hüzün iç içe geçtiğinden hayatlarında bir daha yaşamak, hatırlamak dahi istemedikleri bir milat olarak kalır. Yaşam her şeye rağmen devam etmektedir. Onlar da sırtlarındaki bu yükle, yaşama tutunmaya çalışırlar.

Mümin Ağcakaya

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.