12 Eylül rejiminin üzerinden kırk yıl geçti.Bugün itibariyla 41.yılına girecek.Darbeden bu yana çok şey değişti.O günün koşullarında darbe ile gözaltına alınıp günlerce hatta aylarca çok ağır işkencelerden geçenler altmışlı yaşlara basamak dayadı.O gün doğan çocuklar bugün yaşlarının olgunluk evresine geldi.Darbe sonrası farklı iktdarlar geldi,geçti. Bir dönem Türkiye’sine damga vurmuş kimi siyasetçilere de tanık olduk.Özal gibi,Demirel gibi... Toplumsal muhalefetin üzerinden bir bolduzer gibi geçen darbecilerin kimisi öldü,kimisi ölüm döşeğinde... Ancak bu ülke de değişmeyen birşey var o da;darbe mekaniğinin hala devam ediyor oluşu ve darbe zihniyetinin kendisini bütün yönleriyle toplumda egemen kılmış olduğu gerçeği.
12 Eylül’ün yıldönümlerinde hep lanetler yağdırıldı darbecilere.Yaşanmışlıklar bizzat onu yaşayanların veya ona tanık olanların diliyle sürekli gündeme getirildi.Bir yönüyle darbe ve darbeciler yargılandı bu söylemlerde.Kuşkusuz ki bunların yapılması anlamlıydı ve yapılması da gerekiyordu. Buna ilişkin etkinlikler devam edecektir de kanımca. Bütün bunlara rağmen hala egemen olan anlayışın 12 Eylül darbecilerinin anlayışı olduğu gerçeği neden koca bir sorun olarak karşımızda duruyor.Bunca muhalefete, yığınca sorgulamalara ve verilen toplumsal, kitlesel mücadelelere rağmen neden bu zihniyet aşılamadı? Günümüz itibarıyla bunun sorgulanması gereken önemli bir konu olduğu fikrindeyim. Neden hala toplumun üzerinde EVREN ve onun ruhu bir karabasan gibi durur? Özal’ın ANAP’ı ile başlayıp yığınca partinin sürdürmeye çalıştığı bu zihniyet kendileri tarihin çöp sepetine atıldığı halde neden hala bir şekilde kendisini yaşatır?
12 Eylül öncesinde Türkiye de hakim olan; herşeye rağmen ciddi bir devrimci dinamizm ve demokratik mücadele kültürüdür.Her ne kadar 12 Eylül darbesinin kimi dış nedenleri varsa da en önemli nedeni bu devrimci dinamizm ve demokratik mücadelenin egemenlerde yarattığı korkuydu.Bu diyalektik bugün tersinden işleyen bir diyalektiktir. 12 Eylül bir bolduzer gibi toplumun bütün dinamiklerini parçalayıp yok etmeyi hedeflemişti. Kısmen bu amacaına da ulaştı.Hatta öyle bir korku duvarı ördü ki toplumda, tabiri caiz ise insanlar uzun bir süre kendi gölgelerinden dahi korkar duruma geldi. Bu korku duvarlarını aşmak bir hayli çetin bir mücadeleyi gerektirdi ve bunun sonucunda da ciddi bedeller ödendi.Bu bedeller daha da ödenmeye devam ediyor. Demokrasi ve özgürlük adına belki de bu bedeller uzun bir süre daha ödenmeye de devam edecektir.Bunca mücadele ve bedele rağmen hala ülkede darbenin etkileri fazlasıyla hissediliyor.Darbe mekaniği bütün yönleriyle işliyor.Bunun nedenini 12 Eylül darbesinin karekterinde,darbenin yarattığı sonuçların derinlikli ve köklü oluşunda aramak gerekiyor.Çünkü 12 Eylül darbesi,çok ciddi kriz içinde olan egemen sistemin bu krizin yol açtığı sorunların daha da derinleşmesini engellemek için yapılan bir darbeydi.Sistemin yaşadığı kriz göreli de olsa aşılırken ulus-devlet zihniyetinin bütün boyutlarıyla kendisini yeniden ürettiği ve faşizmin kendisini kurumsallaştırdığı bir sürece dönüştü.İdeolojik,politik ve ekonomik olarak kendisini restore eden Türk egemen sistemi kadar uluslararası hegemonik güçlerinde Türkiye özgülünde yaratmak istediği sistemin temelleri bu darbe ile atıldı ve yaratılmak istenen sistem günümüzde kökleşmiştir. Bugün Türkiye’nin temel ideolojik formasyonu olarak ifade edilebilecek olan Türk-İslam zihniyetinin temelleri de 12 Eylül faşizmi ile atıldı. Günümüzde etkisini kapsamlı olarak gösteren bu zihniyet yapısının toplumun temel zihniyet formülasyonu haline gelişi o gün yapılan darbenin kapsamının büyüklüğü,derinliği ve ideolojik niteliğiyle doğrudan ilintilidir.
Ülkenin her tarafında AKP-MHP koalisyonuna karşı ciddi bir direniş söz konusuyken, topluma hakim kılınmaya çalışılan tamamen bu güruhun öncülüğünü yaptığı zihniyet yapısıdır. 12 Eylül darbesi süreklileşmiştir bu koalisyon iktidarında. Yaşamın her alanına hakim kılınmaya çalışılan ciddi bir korkudur. Toplum nefes alamaz hale getirilmiştir. Toplumsal dinamikler parçalanmaya çalışılırken, toplumun direnen kesimleri sık sık yapılan siyasi operasyonlar ile susturulmaya çalışılmakta.bunlar günlük yaşamın rutinleriymiş gibi topluma yansıtılmaktadır.Öylesi bir psikolojik hava yaratılmıştır ki toplum politikasız bırakılmış ve bu adeta bir meziyetmiş gibi yansıtılmıştır. Aslında politkasızlık bir yönüyle toplumsallığın parçalanması ve darbe mekaniği ile yaratılmak istenen toplumun adı olmaktadır. Adeta geliştirilmek istenen yaşamın her alanına ilişkin bir apolitikliktir. Bununda öncülüğünü 12 Eylül darbe mekaniğini sürdüren AKP-MHP iktidarı yapmaktadır. Toplumu yönetememe hali bu darbeci zihniyetin sürdürülmesini zorunlu kılarken,çözüm olarak sunulan ise Türk-islamcı saiklerle bölgede ne kadar sorun varsa o sorunlara bir şekilde burnunu sokmak,girdiği bölgeleri bir şekilde karıştırmak,sorunların tarafı olarak içteki sorunları ötelemek olmaktadır.
Bugün darbe mekaniği her zamankinden daha fazla işlemektedir. Ancak bu darbe mekaniğine karşı da devrimci demokratik güçlerin ciddi bir mücadelesi de söz konusudur.Darbeci zihniyetin yaşamın her alanına ilişkin örgütlenme ve hakimiyet çabalarına karşı direnen kesimlerinde her alana ilişkin kendisini örgütleyebilecek bir mücadele pratiği içinde olması elzemdir.Toplumun farklı kesimlerine mevcut siyaset anlayışının bizi bugün götürdüğü yerin çok iyi anlatılması gerekmektedir.Bu da yeni bir zihniyet yapısı ve demokratik siyasetin bütün parametreleriyle yaşamın her alanına hakim kılınmasıyla mümkün olacaktır. Bu nokta da demokratik siyaset; öncülük yaptığı iddiasında olanlara büyük bir görev ve sorumluluk yüklemektedir. Başlangıcı ; 12 Eylül darbesinin yarattığı zihniyet yapısının aşılmasıyla yaparak, toplum için yapılan bir siyaset anlayışını hakim kılalım.Şunu unutmayalım darbe mekaniği işliyor olsa da egemen sistem bugün yaşadığı çürümüşlük içinde debelenmektedir.Darbeci zihniyetin sonu yakındır.
Murat Kan