VAN - Şemdinli kırsalında 1984 yılında çıkan çatışmada 8 askerin yaşamını yitirmesi üzerine çevre köylerde yaşayan onlarca kişiyi gözaltına alan askerler, 108 gün boyunca köylülere her türlü işkenceyi yaptı. İşkencede Mustafa Erdal yaşamını yitirirken, işkence ve soğuktan dolayı Abdullah Demir'in ayağı çürüdü ve ameliyatla kesildi. Yıllardır işkencecilerin yargılanması için mücadele veren Demir, 30 yılın ardından 15 Ekim'de görülecek ilk duruşma ile işkencecilerden hesap sorulmasını bekliyor.
Hakkari'nin Şemdinli ilçesinin Narlı köyünden 8 kilometre uzakta 1984 yılında PKK güçleri ile askerler arasında çıkan çatışmada 8 asker hayatını kaybetti, çatışmanın ardından çevre köylerde bulunan onlarca kişi gözaltına alınarak işkenceden geçirildi. İşkence sonucu Mustafa Erdal isimli yurttaş yaşamını yitirdi. Günler süren işkenceye maruz kalan Abdullah Demir (69) ise yaşadığı ağır işkencelerden dolayı ayağını kaybetti. Gözleri bağlanarak gözaltına alınan Demir, herkes gibi daha evinde darp edilmeye başladı ve askerler, kendilerinden o zaman "Apocular" olarak bilinen PKK'lilerin yerlerini göstermesini istedi. Köylüler ısrarla PKK'lilerin yerlerini bilmediklerini söylemesine rağmen elleri ve gözleri bağlı bir şekilde önce Narlı Taburu'na, ardından ise Hakkari Tugayı'na götürüldü. Gece gündüz taburda 18 gün boyunca işkenceye tabi tutulan köylüler, ardından üzerlerine komanda elbisesi ve ayağına iki numara küçük ayakkabı giydirilerek, helikopterle Çukurca YİBO'nun inşaatına götürüldü. Şimdiki adı Şehit Bilal Say Bilgiç Yatılı İlköğretim Okulu olan binada 90 gün boyunca camsız, kapısız ve sıvasız odada eksi 40'lara varan soğukta bekletilen Demir, ıslak alanda ve beton üzerinde 3 ay boyunca tutuldu.
Ayağı kesilen Demir'le adeta dalga geçildi
Vücuduna elektrik verilen, genital bölgesine cop sokulan, falakaya yatırılan köylülerden bazıları, olaydan haberdar olmamalarına rağmen yaşadıkları insanlık dışı işkencenin son bulması için askerleri kendilerinin öldürdüklerini dahi söylemeye zorlandı. Birbirlerini üzerine ifade vermelerini isteyen askerlere inat konuşmadığını söyleyen Demir, "Ben ölüme razıyım ama iftiraya razı değilim" diyerek, kimsenin üzerine ifade vermeyeceğini söylemesi üzerine askerin, "Ya öleceksin ya bülbül gibi öteceksin" dediğini aktardı. Yaşadığı ağır işkencelerin ardından önce Hakkari Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Demir, durumu ağır olduğu için önce Van'a ardından ise Ankara'da hastaneye sevk edildi. Hastanede ayağı kesilen Demir'e, yetkililer "Seni bilmeyerek bu hale getirdik. Beraat oldun. Devlet sana borçludur, seni tedavi edecek" diyerek, bir daha geri gelmeyecek olan ayaklarının bedelini tedavi ederek ödeyebilecekleri söylendi. Kendisine herhangi bir resmi evrak verilmeyen Demir, gözaltına alındığı tutanağa bile alınmadan Hakkari'deki evine gönderildi.
Olayın ardından devletin baskısı üzerinden kesilmeyen Demir, sürekli evinin gözetilmesi ve yoğun baskı altına alınması nedeniyle 1995 yılında Van'a taşındı. Ayaklarını kaybettiği gibi topraklarından da olan Demir, çocuklarını okutabilmek için çok zor koşullarda çalışmaya devam eder. Yıllarca devlet kurumlarını gezen ve işkencenin sorumluları hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmak için giden Demir, "Biz senin davana karışamayız. Bütün yetki askeriyededir" denilerek, dilekçesi kabul edilmedi.
Çürümüş ayaklarını ayakkabıyı keserek çıkardılar
İşkencenin izlerini yıllarca üzerinde taşıyan Demir, "Beni soğuk betonda 90 gün yatırdılar. Ölmek bizi için büyük bir ödüldü. Başımızda her zaman birileri bekliyordu. Elimizde en ufak bir fırsat olsa orada canımıza kıyardık" dedi. Köylülerle birbirlerini bir tek gözaltına alınırken gördüklerini söyleyen Demir, "Biz onlarca kişi gözaltına alındık. Ama 90 gün boyunca gözlerimiz ve ellerimiz bağlı bir şekilde bekletildik. Sorguya tek tek alınıyorduk. Birbirimizden işkenceden yükselen seslerimizden haber alıyorduk. Bazı işkenceler moral bozucu ve insanlık onurunu inciten boyuttaydı. Copları genital bölgemize sokup, ağzımıza koyuyorlardı. Sürekli falaka ve eksi 40'larda beton üzerinde uzatıyorlardı. Ayaklarımın ıslak ve küçük numaralı ayakkabıya konulması nedeniyle onları artık hissetmiyordum. Ölümü her an yaşıyorduk" dedi. Mahkeme ve doktora götürmeleri istedikleri zaman askerlerin, "Mahkeme yoktur. Allah yoktur peygamber izindedir" dediklerini aktaran Demir, "Yan tarafta Mustafa Erdal adında bir genç vardı. Bana ile Mustafa'ya 'Sizi dağa götüreceğiz hadi kalkın' dediler. Ayaklarım çürüdüğü için ayağa kalkamadım. Ayaklarım bana bağlı değildi adeta. 'Nazlanma' diyerek, bana saldırıp dövdüler. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Botlarımı ayağımdan çıkarmaya çalıştılar ama ayaklarıma yapışmıştı. Yün çoraplarımı ve ayakkabıyı keserek ayağımdan çıkardılar. Ayaklarım çürümüştü. Buna rağmen bir süre daha böyle beklettiler" diye anlattı.
Ayağı onu taşıyamadığı için ölümden kurtuldu
"Biz gördük Allah kimseye göstermesin" diyen Demir, "Tam da o zaman Mustafa Erdal'ın cenazesini dağdan getirdiler. Ayaklarım beni taşıyamaz durumda olduğu için beni götürmemişlerdi. Muhtemelen ben de Mustafa gibi öldürülmüş olacaktım" dedi. Erdal'ın ölümünün ardından kendisiyle gözaltına alınan köylülerin Diyarbakır'a götürüldüğünü, kendisinin ise durumu ağır olduğu için Ankara'ya götürüldüğünü aktaran Demir, "İşkenceden ilk çıktığımda Hakkari Devlet Hastanesi beni almadı. Tedavi edemeyeceklerini söyleyerek bir an önce Ankara'ya götürülmem gerektiğini askerlere söylediler. Bir iki gün öyle aynı ölü gibi tugayda bekletildim. Sonra Van'a gönderildim. Burada da 15 gün kaldıktan sonra Ankara'ya sevk edildim. Ankara'da hemen ameliyat oldum. Ve ayaklarım kesildi. Durumum ağır olduğu için hakkımda hiç bir tutanak tutulmadı ve sanki beni bu hale getiren askerler değilmiş gibi ortada bırakıldım" dedi.
'Davamın takipçisi olacağım'
Gözaltına alınmaları ile ilgili herhangi bir resmi işlemin yapılmadığına dikkat çeken Demir, "Beni hastaneden çıkaracakları zaman 'Seni bilmeyerek bu hale getirdik. Beraat oldun. Devlet sana borçludur devlet seni tedavi edecek' dediler. 'Allah rızası için bana bir resmi belge verin. Beni tedavi etmenizi istemiyorum. Beni çocuklarımın yanına götürün, son kez sağ salim olarak onları göreyim' dedim" diye konuştu. Birçok kez suç duyurusunda bulunmak için savcılığa gittiğini söyleyen Demir, "Bana tüm mahkemeler 'Biz senin davana karışamayız. Bütün yetki askeriyededir' diyerek dilekçemi geri verdiler. Yıllar sonra dava açtım ve davamın takipçisi olacağım" dedi.
Dava sürüncemede bırakılmak istendi
Yıllarca başvurusunu kabul ettirmeye ve işkence gördüğünü ispatlamaya çalışan Demir, önce delil toplamaya ve kendisi ile birlikte işkence görenleri ifade vermeye ikna etmeye çalıştı. Demir'in avukatı Fahri Timur, 2011 yılında Hakkari Cumhuriyet Savcılığı'na başvurduklarını, yürütülen soruşturma sonucunda 2014 yılının Mayıs ayında iddianamenin hazırlanarak, işkence suçunu işleyen faillerin yargılanması için dava açıldığını aktardı. Uzun süre yargı tarafından kabul edilmeyen dosyanın 2011 yılında kabul edilmesinin ardından 2 yıl boyunca nedensiz bir şekilde bekletildiğine dikkat çeken Timur, "Yargı sürekli gerekçelerle davayı açmamak için ısrar etti. En son Adli Tıp Kurumu'nun raporunu yetersiz bulunduğu gerekçesiyle iddianameyi iade kararı vererek, davayı açmamıştı. Ardından tekrar başvurduk ve uzun bir uğraş sonucunda tekrardan davanın açılması için büyük bir çaba harcadık" diye konuştu.