Bayramlar insanların kaynaşması ve duyguların coşmasıdır.
Bayramlar kardeşlik, küslerin barışması ve hoşgörüdür…
Dini bayramlar; kabir ziyaretiyle başlar aile gezmesi, dost ziyaretleri ile devam eder, dini vecibeler yerine getirilir…
Resmi bayramlar; genelde devlet ricalinde kutlanır, bayrak töreni, Anıtkabir ve protokol gereği tebrikleri kabullenmekle devam eder…
Bir de halkların kendilerine özgü bayramları vardır, Newroz Bayramı gibi, Dil Bayramı gibi, Dünya Barış Bayramı gibi, 1 Mayıs İşçi Ve Bayramı gibi…
Nedense, bu üç bayram hükümetlerin hoşlarına gitmedi, çeşitli kılıflarla yıllarca inkâr ettiler.
“Milletler arası işçi kardeşliği teşkilatların 1889’daki Paris kongresinde, yılın bir günün dayanışma amacıyla işçilerin ortak bayramı ilan edilmesi kararlaştırılır. ABD’li sendikacıların önerisi üzerine o gün 1 Mayıs olarak kabul edilir….
Osmanlı Devleti dönemindeki işçi örgütlenmesinin en gelişmiş olduğu yer Selanik’ti ve 1911 yılında burada tütün, liman ve pamuk işçileri, 1 Mayıs gösterisi düzenleyerek bu günü kutladılar. 1912 yılında İstanbul’da ilk defa 1 Mayıs kutlaması gerçekleşti.” 1923 yılında 1 Mayıs günü yasal olarak işçi Bayramı ilan edilse de “Bahar Bayramı” adı altında lanse edildi…
Yani yasa ayrı, eylem ayrı!
Newroz Kürt coğrafyasında binlerce yıldır kutlanan bir bayramdır. Önce inkâr edildi, edilir tabi; Kürt yoktur dediler yıllarca, çeşitli yakıştırmalarda bulundular. Önce Dağ Türk’ü dediler tutmayınca Kart-kurttan türeyen bir ismi Kürtlere yakıştırdılar, olmayan Kürt’ün bayramı mı olur!
Devlet eliyle Newroz’a sahip çıktılar. Newroz’un “W” harfi fenni sünnetçiler tarafından itinayla sünnet edip,“V” harfine dönüştüler, “O” harfini ucundan acık kesip “U” harfine dönüştürdüler, bin yılların Mitolojik Newrozu sünnet sonrası mutasyona uğrayıp Nevruz oluverdi, güler misiniz, ağlar mısınız!
Türk Bayramı ilan edip yumurta tokuşturma bayramına dönüştürdüler…
Ne keskin zekâ değil mi?
Dünya Dil Bayramı zaten hak getire, bu ülkede tek dil vardır o da Türkçedir! Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, bir konuşmasında şöyle demişti:
“Bu ülkede tek bir halk vardır o da Türkçedir, diğerlerinin köle ve hizmetçi olma hakkı vardır…”
Bu ülkenin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel 1961 yılında Diyarbakır’da bir konuşmasında şöyle demişti:
“Kürt yoktur, Kürt yoktur, kim ki Kürt varsa yüzüne tükürün!”
Bu tekçi zihniyet hala devam ediyor!
Tek din, tek dil ve “Rabia” işareti;
Sonrası
Sonrası mı?
Sonrası; kardeşlik edebiyatı, oysa her çığlık kendi lisanında büyür!
1 Mayıs; dünyada İşçi Ve Köylü Bayramı olarak kullanılır ama bizim ülkemizde yıllarca “Bahar Bayramı” olarak kullanıldı, bu ülke de yalan ve inkâr etme hastalığı vardır. Tüm kirleri halının altına süpürdüler, halı çürüyünce; küf koktu, kir koktu, leş koktu, tozlar savruldu, bok koktu!
Temizleyebilirsen gel temizle!
1931 yılında Ankara’nın Belediye Başkanı Nevzat Tandoğan meclis kararıyla pejmurde kıyafetli yamalı giysilerle, köylülerin ve işçilerin iş elbisesiyle, Kızılaya girmesi yasaklanır. Koca Aşık Veysel belinde tahta valizi elinde bastonu, boynunda sazı Kızılaya gelir, zabıtalarla yakalanıp para cezasına çarptırılır, parası olmadığı için de Kızılay sınırına çıkartılır, duvarlarda koskocaman bir yazı:
“Köylü Milletin Efendisidir!”
Siz onu benim külahıma anlatın!
Ülkemizde 68 ruhunun özgürlük hareketinden sonra bu tabular yıkılmaya başlandı, 1 Mayısın İşçi Ve Köylü Bayramı olduğu kamuoyunu tarafından kabullendi ve Taksimde kutlanmaya başlandı, erk ve güç kutlamaya katılan kalabalığı görünce koltuklarının tehlikede olduğunu, bu korkuyla 1977 yılında failleri belli ama faillerinin hiç bir zaman yargılanmadığı bir katliam yaptılar! Ve gelen hükümetler 1 Mayıs Bayramını Taksimde yasakladılar, Türkiye’de 1 Mayıs denince akla Taksim gelir, Taksim denince de 1 Mayıs gelir!
Korkuyla, yasaklarla devlet yönetilir mi?
Taksim bir anma mekanıdır, o yüzden Taksim işçinin emekçinin ruhudur. Bir ruhu yok etmeye çalışıyorlar, ruhları yeşil dolarlara endekslenmiş zevatlar ruhtan ne anlarlar… Bireylerin bayramlarından sevinçlerinden neden korkuyorsunuz da yasaklıyorsunuz? Muhalefetteyken Taksimi savunurlar, hükümet olunca da yasaklayıp şiddet uygularlar! Yasaklar ideolojidir, hem de ilkel bir ideolojidir, ilkel ideolojiler geri kalmış üçüncü dünya ülkelerinde olur!
Yasaklarla insanlar terbiye edilemez, her yasak kendi doğrusunu-gerçeğini er-geç bulur ve o gerçeklik yasakçı zihniyetin sonu olur!
Burası Türkiye traji komik olayların yaşandığı ülke!
Eskiden; “Ya sev ya da terk et!” diyorlardı şimdiler de ise ya biat et, biat etmeyen vatan hainidir!
Aziz Erim