Roboski'nin 7. yılı: Nereden nereye gelindi?
Tigris Haber- 28 Aralık 2011 günü, Kuzey Irak’ta uçuş yapan bir insansız hava aracı (İHA) sınırın Irak tarafından Şırnak ili Uludere ilçesi Ortasu köyüne (Roboski) doğru yaklaşan bir grup olduğunu bildirdi. Bu bildirimin ardından birliklerin tamamı görüntüyü izlemeye başladı.
2’nci Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanı Albay Aygün Eker, İHA’ların geçtiği görüntülerdeki kişilerin ‘kaçakçı olduğunu’ üstlerine söylemişti. 2’nci Ordu da zaten son ana kadar grubu sınırı geçtikten sonra yakalamak için hazırlık yapıyordu. Genelkurmay’ın hava harekâtına karar verildiğini 2. Ordu Komutanlığı’na iletmesinden sonra Eker, 2. Ordu Komutanı Korgeneral Servet Yörük’e kararın yanlış olduğunu ve sonuçlarının vahim olacağını söyledi. Aldığı yanıt “Genelkurmay’ın elinde kesin bilgiler olmasa bu kararı vermez” oldu.
Eker şaşkındı, çünkü Genelkurmay 2’nci Ordu’ya danışmadan hava harekâtı kararı almazdı.
‘Üzerine vazife olmayan işlere karışıyorsun’
Batman 2’nci İHA Filo Komutanlığı’nda görevli Hava Pilot Kurmay Binbaşı Ali İhsan Şahin de ekranda yük hayvanı ve insanlardan oluşan kalabalık bir grubun kuzeye, sınıra doğru geldiğini görüyordu. Hemen 2’nci Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi’ni (BHHM) arayarak gelen grubun kaçakçıya benzediğini bildirdi. Bu sırada odaya giren 14’üncü İnsansız Hava Uçakları Sistemleri (İUS) Üs Komutanı Albay Fidan Yüksel, binbaşıya “Üzerine vazife olmayan işlere karışıyorsun” diyerek kızdı.
Yarım saat kadar sonra Binbaşı Şahin, 2’nci BHHM Amiri Kurmay Albay Ahmet Kazdal’ın konuşmalarından hava operasyonu düzenlenebileceğini anlayınca “Komutanım yanlış yaparsınız, bunlar kaçakçıya benziyor” diye bir kez daha uyardı. Albay Kazdal “Bir şey olacağı yok, izliyoruz” demekle yetindi.
Aslında Kazdal da Batman İHO Filo Komutanlığı ile yaptığı görüşmelerden sonra gruptakilerin kaçakçı olduğuna kanaat getirmişti. Hatta hava taarruzuna karar verildikten sonra da grubun kaçakçı olduğunu düşünüyordu. Savcılıkta, kaçakçı olduğunu düşündüğü gruba karşı hava taarruzu kararını ‘askeri hiyerarşiye aykırı olacağı için’ tartışmadıklarını söyleyecekti.
‘Bilmediğimiz bir sebep vardır’
Şırnak Çakırsöğüt Jandarma Komanda Tugay Komutanı Tuğgeneral Niyazi Erhan Patır’ın görüşü de görüntülerdeki kişilerin kaçakçı olduğu yönündeydi. Görüntüleri izlerken Tümen Komutanı Tümgeneral İlhan Bölük de Tuğgeneral Patır’a katıldı, “Terörist olsalardı aydınlatma mermilerini ve top atışlarını fark edince dağılırlardı” dedi. Ama görüntüleri izlemeye devam ederken uçakların grubu bombaladığını gördüler. Çok şaşırmışlardı.
Harekât merkezindeki genel kanaat da görüntülerdeki ısı kaynaklarının kaçakçılara ait olma ihtimalinin daha yüksek olduğu yönündeydi. Tümen Komutanı Bölük’ün bombalamadan sonra “Bilmediğimiz bir sebep vardır” dedi.
Emir, demiri de vicdanı da kesti
2’nci İHA Filo Komutanlığı’nda ‘uçucu’ olarak görev yapan ve olay günü İHA’yı kontrol eden Yüzbaşı Duran İspir de baştan itibaren görüntülerdeki kişilerin kaçakçı olduğunu düşünüyordu. Görüntüdeki kişiler alçak irtifadan uçan İHA’nın sesini duymuş olmalıydı ama yürüyüş düzenlerinde bir değişiklik olmadan yollarına devam ediyorlardı.
İspir, grup PKK’lı olsaydı İHA’nın sesini duyduklarında ya hareket etmeden bekleyeceğini ya da ısılarının algılanmasını engelleyecek yerlere saklanacağını biliyordu. Gruba top atışı yapılmasına bu yüzden karşı çıktı ve bunu Filo Komutanı Binbaşı Şahin’le de paylaştı. Ama itirazları boşunaydı, sonunda İspir’den grubun lazerle işaretlenmesi istendi. Emir, demiri de vicdanı da kesti, bütün itirazlarını yutmak zorunda kalan yüzbaşı, işaretlemeyi yaptı. Uçaklar bombalarını gelen grubun üzerine bıraktı.
Nihai onay Özel’den
İHA Filo Komutanlığı’nda görev yapan Yüzbaşı Baha Pakkan da görüntüleri izleyince gelenlerin kaçakçı olduğunu düşündü ve top atışı yapılmaması için 2’nci İHA Filo Komutanlığı’nı iki kez telefonla uyardı. Aslında bu yaptığı görev alanına girmiyordu ama vicdanı rahat etmemiş, kendisini grubun kaçakçı olduğunu komutanlığa iletmek zorunda hissetmişti.
Oysa Genelkurmay’da hava başkaydı. Genelkurmay İstihbarat Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Genelkurmay Görüntüleri İzleme Merkezi’ne (GİM) giderek görüntüleri izlemişti. Ardından Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı emrinde görevli Albay Serdar Eren, Hedef Analiz ve Değerlendirme Şube Müdürü Albay Zorlu Topaloğlu, Tuğa Ali Rıza Kuğu, Tümgeneral Satı Bahadır Köse ve Orgeneral Yaşar Güler ne tür bir harekât yapılacağını görüştu. Toplantıdan ‘zayiat verilmeden PKK’lıların etkisiz hale getirilebilmesi amacıyla hava harekâtı’ kararı çıktı.
Güler, kararı sunmak için Genelkurmay 2’nci Başkanı Hulusi Akar’ın makamına gitti. Akar, hava harekâtı için onay talebi için MGK toplantısı nedeniyle karargâhta bulunmayan Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’e telefonla iletti. 28 Aralık 2011’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı saat 13.55’te başlamış ve 5 saat 20 dakika sürmüştü. Dolayısıyla ‘hava harekâtı için onay’ talebi Özel’e MGK toplantısının bitiminden hemen sonra veya son dakikalarına iletiliyordu.
Özel, telefon görüşmesinde, bilgilerin işlendiği haritanın konutundaki çalışma ofisine gönderilmesini istedi. Haritayı evindeki çalışma ofisinde inceleyen Özel, hava harekâtının yapılmasına onay verdi.
21:39’da sınır hattında bekleyen gruba uçaklar ilk bombayı bıraktı. Bombardıman 22:24’e kadar sürdü ve 19’u çocuk, 34 kaçakçı öldürüldü.
Sonra ne mi oldu?
Başbakan Tayyip Erdoğan, katliam için, “Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” dedi.
Askeri savcılık, yürüttüğü soruşturma sonunda bombardıman kararının ‘kaçınılmaz’ bir hata sonucu alındığını söyleyip takipsizlik kararı verdi. Bu karara yapılan itiraz Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi’nce reddedildi. İç hukukta tek yol olarak Anayasa Mahkemesi (AYM) kalmıştı.
Ailelerin avukatlarının yaptığı başvuru sonucunda AYM’nin yargı sürecini başlatacak bir karar vermesi bekleniyordu. AYM de ‘titiz’ bir inceleme yapıyordu. Dosyada 53 başvurucudan üçünün avukatlarının vekaletnamesinin olmadığını fark eden AYM, eksikliklerin 15 gün içinde tamamlanması için avukata tebligat çıkardı. Avukat belgeleri iki gün gecikmeyle sundu ve gecikme nedeni olarak da bir sağlık raporu sundu. AYM, belgeleri iki gün geç veren avukatın sunduğu sağlık raporunu ‘ağır, ameliyat gerektiren veya ölümcül bir hastalık’ olmadığı gerekçesiyle kabul etmedi.
Dosya son umut olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gitti. AİHM ise AYM’nin usulden ret kararına karşı yapacağı bir şey olmadığına karar verip dosyayı kapattı.
Sorulamayan soru
Bu ülkenin 34 vatandaşı, bu ülkenin savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürüldü ve tek bir kişi bile yargılanmadan dosya kapandı. O yüzden kimseye “Neredeyse bütün askeriye, gelenlerin kaçakçı olduğunu söylerken, Genelkurmay’ı uyarmaya çalışırken, uçakla bombardıman kararı nasıl ve niye alındı?” sorusu sorulamadı.
Yanıtlanan tek soru
Yanıtlanan tek soru şu oldu: Katliamın üzerinden bir hafta geçmişti. Bir köşe yazarı, “Eşek, atı becerir. Katır doğar” diye başladı yazısına ve “Sayın terörist’le sayın kaçakçı arasında katır tepmişe dönmek istemiyorsa, bi karar vermesi lazım artık devletin… Kişneyecek misin? Anıracak mısın?” diye bitirdi.
Devlet yazarın sorusuna ‘tatmin edici’ bir yanıt vermiş olacak ki yazarımız da durumdan memnun, bu bahiste başka soru sormuyor.
Vicdanı değilse de kalemi kuvvetli ‘sayın yazar’ın son kitabı şimdilerde best-seller…
Tutuklu eski HDP milletvekili Ferhat Encu, kardeşi ve birçok yakınını kaybettiği Roboski Katliamı dolayısıyla kaleme aldığı mektubunda, “Bu katliam insanlık tarihine geçen kara bir leke. Katledilen Roboski hakikatini gün yüzüne çıkarmak için tüm hak savunucularını ve hukukçuları Roboski ile dayanışmaya çağırıyorum” ifadelerini kullandı.
28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde savaş uçaklarının bombardımanı sonucu 19’u çocuk 34 sivilin yaşamını yitirdiği katliamın üzerinden 7 yıl geçti.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski milletvekili Ferhat Encu, tutuklu bulunduğu cezaevinden, katliama ilişkin bir mektup kaleme aldı.
Encu, kardeşi Serhat ve birçok yakınını kaybettiği katliamın insanlık tarihine geçen bir kara leke olduğunu belirtti.
Katliamın üzerinden geçen bunca zamana rağmen sorumlular hakkında tek bir soruşturmanın açılmadığını kaydeden Encu, “Aksine adalet mücadelesi veren aileler cezalandırıldı” dedi.
‘Tarih bu vicdansızlığın hesabını soracak’
Encu’nun adalet için mücadele çağrısı yaptığı mektubu şöyle:
“Vicdanını yitirmiş bir siyasi anlayış ve bu siyasi anlayışın vesayetine girmiş bir yargı mekanizmasının vermiş olduğu kararlarla, bu katliamın üzerini örtmesi insanlık vicdanında hep kanayacak büyük yaralar açmıştır. Tarih bu hukuksuzluğu unutmayacaktır. Unutmayacağı gibi er veya geç bu vicdansızlığın hesabını da soracaktır. Hukuk ve yargı mekanizması dediğimiz kurumlar mağduriyete sebep olanları korumakla değil, mağdur olanların mağduriyetini gidermek için varlar. Yasalar bunun için yaratılmışlardır. Temel hak ve özgürlük ilkeleri çerçevesinde bu yasalar düzenlenmiştir.
Fakat ne yazık ki bu katliamda olduğu gibi diğer birçok katliam ve olayda bunun gereği yerine getirilmemiştir. Roboski Katliamı olduğu günden beri bizler ‘bir daha asla’ demek için, bu güzelim toprakları kan deryasına çeviren anlayışlara karşı durmak, annelerin acılarına son vermek, bu toprakların hep özlemini duyduğu kardeşliği ve barışı tesis etmek için mücadele ettik ve etmeye devam edeceğiz. Bizler bu katliamın müsebbiplerini tanıyor ve biliyoruz. Bizler sadece yoksulluğumuzdan kaynaklı katledilmedik, aynı zamanda da kimliğimizden ve aidiyetimizden dolayı da katledildik ve maalesef bu katliam devam etmektedir.
Bu topraklar çok büyük acılar yaşadı. Ve bu acıları yaşatanlar, müsebbibi olanlar kendi çıkarlarını koruyan bir avuç iktidar heveslileridir. Bu acıların son bulması için samimi bir yüzleşme olması gerekiyor. İmha ve ret anlayışı ile bu ülkede ne yoksulluk ne de bizi biz yapan farklılıklar ortadan kaldırılabilir. Hakikatin üzeri toplarla, tanklarla, F-16’larla örtülemez. Onu görmekten, tanımaktan başkaca çare yoktur. Aksi daha fazla büyük acılar demektir. İşte bir daha böylesi acılar yaşamamak için mücadele azmimizi, irademizi ortaya koymak gerekiyor. 3 yıldan fazladır üzerimize örtülen ölü toprağı kaldırmamız gerekiyor. Korkmadan hakikati, adaleti haykırmamız gerekiyor.
Roboski Katliamı gibi birçok katliam, olay ve ölüm Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmaya yüz tutmuştur. AKP iktidarı hiçbir olayın sorumluluğunu üzerine almadığı gibi gerçeği çarpıtarak hakikatin üzerini örtmeye gitmiştir. Bu yozlaşmış ve kokuşmuş anlayışa karşı mücadele etmek vicdani sorumluluktur. Ve tüm vicdan sahiplerini, bu vicdani sorumluluğu yerine getirmeye çağırıyorum. Hukuk yolu ile katledilen Roboski hakikatini gün yüzüne çıkarmak için tüm hak savunucularını ve hukukçuları Roboski ile dayanışmaya çağırıyorum.”
Kaynak: T24
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.