VİDEO - "Peker’in iddiaları resen soruşturulmalı"
Ali Abbas Yılmaz / Özel
Diyarbakır Barosu, Sedat Peker’in videolarında öne sürdüğü iddiaların soruşturulması için Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na bölgede işlenen bütün faili meçhul dosyaların yeniden ele alınması talebiyle başvuruda bulundu. Baro Başkanı Nahit Eren, Sedat Peker’in videolarındaki ifşaatlarıyla gündeme gelen “Derin devlet” konusuna ve bölgede iş insanlarına yönelik cinayetlerle ilgili Tigris Haber’e değerlendirmelerde bulundu.
‘Güvenlikçi iklim sahaya indiriyor’
Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, güvenlikçi politikalar zemininde derin devlet organizasyonlarının yeniden gündeme geldiğine değinerek, şunları söyledi;
“Maalesef Türkiye’de bu tür ilişkiler her dönem kamuoyuna bir şekilde yansıyor. Yeri geldi bir trafik kazasıyla yansıdı, yeri geldi çatışmalı sürecin yoğun olduğu, güvenlik tedbirlerinin en üst safhaya alındığı dönemlerde bu tür ilişkilerin açığa çıktığına zamana zaman tanıklık ettik. Türkiye’de uzun bir dönemdir, özellikle 2002’den sonra bir şekilde bu tür organizasyonlarla bir tür mücadele içerisinde olunduğu, bunlara yönelik operasyonlar yapıldığı, tutuklamalar, hüküm giymeler olduğu görüldü. Son yıllarda bunların yeniden açığa çıktığına tanıklık etmeye başladık. Tabii neden bu dönem açığa çıktığı ve neden bu tür güçlere ihtiyaç duyulduğu ve neden bu tür insanlar ülkenin gündemini meşgul edebildiği; siyaseti, iş çevrelerini dizayn edebilecek bir pozisyona gelebildiği üzerinde durulması gereken bir konu. Maalesef hepimiz o videoları izledik, açıklamaları dinledik. Kendilerini devlet yerine koyan bir organizasyon algısı veriyorlar. Zaman zaman ekranlara yansıyor, çakarlı araçlarla ve adeta bir hükümet yetkilisinin koruma usulüne tabi gövde gösterileriyle zaman zaman gittikleri yerlerdeki görüntüleri bizzat kendileri paylaşıyor. Bu da neyi gösteriyor, aslında ülkedeki her alanda söz sahibi ve etkin olduklarını kamuoyuna yansıtıyorlar. Kolluk ya da siyasal iktidar neden buna karşı gereğini yapamıyor?
İktidar içi çatışmayı izliyoruz
‘Maalesef iktidar içi çatışmaların olduğu bir tabloda iki bakan arasında bir saf tutmadan bahsediliyor.’ Diyen Baro Başkanı Eren, Peker’in bu tabloda kimin nasıl kollandığından söz ettiğini de aktararak, şöyle dedi;
“Bu tür organizasyonlar ya iktidar içi çatışmalardan kaynaklı ortaya çıkıyor ya da iktidarın muhalefete yönelik kriminalize edici, ötekileştirici olduğu dönemlerde bu tür organizasyonlar rol sahibi olarak yer alabiliyorlar. Muhalefet milletvekillerine yönelik eylemlerde bu tür insanların görevlendirdiği şahısların rol aldığını duyuyoruz. Türkiye’de çatışma süreçlerinin, baskı süreçlerinin ya da özgürlük alanlarının daraltıldığı dönemlerde bu tür organizasyonlar daha çok artıyor. Çünkü o sert, güvenlikçi iklim, o özgürlük alanlarına müdahale zamanları bu tür yapıların sahaya inmesine sebebiyet veriyor. Çünkü şiddetten, şiddetvari söylemlerden besleniyorlar. Kamunun göstermiş olduğu reaksiyon adeta kendilerine bir gerekçe oluşturuyor. Maalesef Türkiye’de her dönemde bu tür organizasyonlar olmuştur.”
‘Savcılık bu vahim iddiaları resen soruşturmalı’
Sedat Peker’in geçmişinin, öne sürdüğü iddiaların soruşturulması için engel teşkil etmesinin hukukta yeri olmadığına işaret eden Eren, savcıların söz konusu iddialarla ilgili resen soruşturma başlatma görevine dikkat çekerek şunları söyledi: “Mümkün değil. Kişinin daha önceki pozisyonu, suç örgütü lideri olup olmaması vs. tüm bunlar ceza hukukunda bir suç isnadına dair bilgileri ki, sadece duyuma dayalı bir şeyden de bahsetmiyor. İşin içinde biri olarak bizzat içinde olduğu işlerden bahsediyor. Yer, zaman, kişi ve ceza hukuku açısından bir kişinin beyanına itibar edebilmek için gerekli doneleri de ortaya koyuyor. Şu tarihte diyor, şu kişiye karşı, şu şu kişilerle diyor. MGK’dan bahsediyor. O dönem Kürt iş insanlarına yönelik cinayetlerden bahsediyor ve bunun bir devlet organizasyonu olduğunu söylüyor. O dönemin önemli şahsiyetlerinin kendi kişisel çıkarlarına göre davrandıklarını ve MGK’da buna yönelik alınan kararlardan bahsediliyor.”
‘MGK kararlarını talep ettik’
O dönemin Milli Güvenlik Kurulu kararlarını talep ettiklerini aktaran Baro Başkanı Nahit Eren, “Tabii bunlar çok ciddi ve vahim iddialar. Biz kişinin geçmişte işlediği suçlardan ya da kişinin daha önceki pozisyonundan kaynaklı bugün söylemiş olduğu şeyleri itibarsızlaştırıp gerekli yasal süreçleri başlatmazsak ceza hukuku anlamında doğru bir yaklaşım olmaz. Nihayetinde cinayet işlemiş bir kişi de bir olaya tanıklık yapmış olabilir. Böyle bir durumda o kişinin daha önceki suçlarından dolayı o delile ya da beyana itibar etmeyeceğiz demek ceza hukuku açısından doğru değildir. Aslında Baroların ihbarına, şikâyetine de gerek duyulmadan her savcılığın bu kadar vahim iddialara karşı resen soruşturmaya başlaması gerekir. Hukuk devletinde olması gereken budur. Yargının asli görevi budur. Ülkede 50 milyon insanın izlediği videolardan bahsediyoruz. Ülkenin Cumhurbaşkanı bile grup toplantısında bu meseleyle ilgili konuşuyor. Savcıların bundan habersiz olduğunu iddia etmek mümkün değil” dedi.
‘Yargı bağımsızlığından söz edemiyoruz’
Yargının siyasetten bağımsız olması gerektiğine vurgu yapan Eren, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu mesele siyasal alana da etki etti. Söz konusu iddialar hep siyasetçiler üzerinden yürüyor. Biz her dönem yargının hiçbir etki ve tesir altında kalmadan anayasanın, yasaların kendilerine verdiği yetkiyi bağımsız bir şekilde kullanmasından bahsediyoruz. Ama maalesef Türkiye’de her dönemde hem mevcut yargı sistemi içerisindeki idari yapılanma hem de siyasetçilerin yargı üzerinde kurduğu tahakküm de inkar edilemez. Bakıyorsunuz henüz bir yargılama başlamadan bir siyasi çıkıp karar ihdas ediyor. Şuan Türkiye’deki politik iklim açısından yargı bağımsızlığından bahsedemiyoruz. Yargısal süreçlerin başlaması için siyasal iradeden bir yeşil ışık yanması gerekiyor. Yani iddialar asılsız da olsa soruşturulmalı. Sonuçta hukukçuyuz ve masumiyet karinesi önemli. Hele ki hakkında iddialar bulunan kişiler kamu güvenliğinden sorumlu kişilerse, bakan ve milletvekilleri ise bunların aklanmaları açısından da yargısal sürecin başlaması gerekir. Siyasetin de yapması gereken aslında bu.”
‘Şiddet dili tabana yayıldığı zaman kontrol imkânı da kalmaz’
Türkiye’de siyaset dilinin çok sert olduğunu belirten Eren, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meral Akşener’e yönelik kullandığı ifadelere ilişkin şunları söyledi: “Tabii tepeden bu dil kullanılınca bu topluma da yansıyor. Hatta bu söylem toplumda daha sert bir şekilde kendini gösteriyor. Zaman zaman fiziki saldırılara dönüşebiliyor. Siyasilerin söylemlerini yumuşatmaları gerek. Siyasetçilerin şiddet dilinden kaçınması lazım. Kaldı ki, ülkenin Cumhurbaşkanının, bakanlarının daha ılımlı bir dil kullanması gerekir. Evet, siyaset aynı zamanda bir rekabettir ama bu propaganda dilinin, kullanılan söylemlerin diğer muhalefet partilerini, meslek örgütlerini, toplumun belli bir kesimini kriminalize edici, ötekileştirici olmaktan uzaklaşması lazım. Bu dil ülkeye faydadan çok zarar verir. Çünkü bu dil tabana yayıldığı zaman kontrol imkânı da kalmaz.”
‘Bölgedeki faili meçhullerin yeniden ele alınmasını talep ettik’
Diyarbakır Barosu’nun Peker’in ifşaatlarında gündeme gelen ve bölgedeki iş insanlarına yönelik cinayetlerde “MGK’da alınan kararlar” olduğu iddiasına ilişkin Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan başvuruyu hatırlatan Eren, şu ifadeleri kullandı:
“Biz baro olarak özellikle 7’inci videoda 90’lı yıllara dair işlenen faili meçhul cinayetler konusunda yapılan açıklamalara yönelik bir suç duyurusunda bulunduk. Biz neyi talep ettik? Aslında biz o süreci çok iyi biliyoruz. O dönemi bilen tüm yurttaşlar burada olanları, hangi organizasyonların bu cinayetlerin arkasında olduğunu biliyor. Gözaltında kayıpları, faili meçhul cinayetlerin nasıl işlendiğini biliyor. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın Daimi Arama Bürosunda kapatılmış binlerce faili meçhul cinayet dosyası var. Tabii zaman zaman o dönemde görev almış kişilerin tanıklıkları da oldu. Ayhan Çarkın da benzer ifadelerde bulundu. İtirafçı A. Aygan da aynı itirafları dile getirdi. Musa Anter cinayetine kadar birçok cinayete ilişkin detaylı anlatımları oldu. Tabii 2009 yılından sonra davalar da açıldı. Yerleşim yerleriyle adlandırdığımız, Lice Davası, Kulp Davası, Dargeçit Davası, Cizre Davası açıldı. Her davada 10-15 kişinin nasıl infaz edildikleri bütün ayrıntılarıyla dosyalara yansımıştı. Ama maalesef o dosyalar bir şekilde güvenlik gerekçesi adı altında Batı illerine nakledildi ve tek tek beraatla sonuçlandırılıp kapatıldı.”
Devlet destekli organizasyonlar
Eren sözlerini şöyle devam etti;
“Biz bunun daha önce “terörle mücadele” adı altında devlet destekli bir organizasyon olduğunu biliyorduk. Ama farklı olan şuydu; biri bunu MGK’da Başbakan’ın bilgisi dâhilinde olduğunu, ikna edilip kararlaştırıldığını ve düğmeye basıldığını iddia etti. Bu çok vahim bir iddia. Zaman zaman dünyanın birçok ülkesinde devlet içinde bu tür paramiliter güçler oluşur. Kontrgerilla faaliyetleri içinde oldukları bilinir. İktidarın buna yol verdiğini de hepimiz biliyorduk, ama söz konusu kişi bunun MGK’da kararlaştırıldığını iddia ediyor. Bunu bizzat bildiğini ve belli kişilere yönelik suikastlarda kendisinden üst düzey kolluktan, bürokratlardan destek geldiğinden bahsediyor. Bütün bunlar çok vahim iddialar ve biz de Diyarbakır Barosu olarak Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na bu videoda dile getirilen iddiaları üzerine bölgede işlenen bütün faili meçhul dosyaların yeniden ele alınmasını talep ettik. Bahsi geçen kişilerin şüpheli sıfatıyla dinlenmesini talep ettik. Milli Güvenlik Kurulu’nun o dönemde almış olduğu kararları, o dönemin Başbakanlarının, İçişleri Bakanlarının dinlemesi gerektiğini talep ettik. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçeyle başvurumuzu yaptık.”
‘Aydınlık bir gelecek için yüzleşmek zorundayız’
Türkiye’nin bir şekilde 90’lı yıllardaki süreçle yüzleşmesi gerektiğini belirten Eren, sözlerini şöyle noktaladı: “Cumhurbaşkanı iktidara geldiğinde hep şunu söyledi: Türkiye asla 90’lı yıllara dönmez. Bunu söylemek o dönem yasal olmayan, doğru olmayan bir sürecin işletildiğini kabul etmek demektir. İlk dönem güvenlikçi politikalarla değil diyalog ile sorunların çözüleceği iddiasında bulundular. Ama maalesef bugün geldiğimiz nokta yine 90’lardaki süreçler gibi. Bugün beyaz Toroslar değil ama başka marka araçlar konuşuluyor. Yine illegal yapıların işleri konuşuluyor. Türkiye’nin bir şekilde 90’lı yıllardaki süreçle yüzleşmesi lazım. Eğer o süreci hem siyasal hem de hukuki zeminde çözemezseniz ya da o süreci irdelemezseniz bugün gündeme gelir, birkaç yıl sonra unutulur ama sonra yeniden gündeme gelir. Bir şekilde bu karanlık dönemlerle hesaplaşmamız lazım. Bunu temiz bir siyaset için yapmalıyız. Toplumsal barış için yapmalıyız. Birlikte yaşayabilmek için yapmalıyız. Bunun için geçmişle yüzleşmek şart. Hukuk için, aydınlık bir gelecek için geçmişle yüzleşmek zorundayız. Bu ülkenin bir gün bu karanlık süreçle yüzleşeceğine eminim.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.