Kürtlerin yüzyıllık yalnızlığı bitiyor...
* Elektrik kesintilerinin yoğun olduğu bir yer. Petrol ve madenlerin yoğun olduğu bir yer. Bakır madeninin olduğu bir kentte sokağa çıkıp bakın, seyyar satıcılardan geçilmiyor. Günübirlik çalışmalarla karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. Çok yoksul bırakılan bir kent. Yolu ve yatırımı dâhil doğru dürüst bir hava alanı yok.
* Kürtler yüzyıldır ilk defa böylesine kenetlenmiş, bütün duygusu, düşünce ve gücü, pratiği ile var olmaya çalışıyor. Kobani'den Cizre'ye, Siirt'ten Kars'a kadar. İlk defa Kürtler uluslararası kamuoyu tarafından doğru algılandı ve algılanmaya devam ediyor.
* Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yere düşmüş ve sersemleşmiş bir insanın o arada ağzından çıkan kelimeler gibi söylediklerinin neye hizmet ettiğini, konuştuğu şeylerin Türkiye Cumhuriyeti politikası olmadığını artık herkesin anlaması lazım. Böyle bir politikayı Kürtler kabul etmez. Bu defa Kürtler "hadi hoşça kal" diyebilirler. "Sen bilirsin" diyebilirler. İlk defa Kürtler Türkiye'de "siz bilirisiniz" demek durumuna geldiler. Bu çok önemli bir gelişmedir.
Başlık: Kürtlerin Yüzyıllık Yalnızlığı Sona Eriyor...
Şeyhmus Diken- İlyas Akengin
Şeyhmus Diken: Dışarıdan göründüğü kadarıyla sanki Siirt'in demografik yapısı hayli değişmiş gibi! 1980'li yıllarda bir süre Siirt'te çalıştım, o yıllarda ticaret de, bürokrasi de, siyaset de Arap nüfusun elindeydi. Sanki şimdi denge Kürtlerin lehine değişmiş gibi mi? Siirt'teki değişimi nasıl görüyorsunuz? Kürtler, bu çok kimlikli ve çok kültürlü yapı içinde ortak bir yaşam kurgulayabilecekler mi? Belediye başkanı olarak siz dâhil!
T.Bakırhan: Yoğun bir göç aldı. Arap nüfustan parası olanda dışarıya yatırım yaptı. Bugün haliyle nüfus yoğunluğu Kürtlerin elinde, yüzde 75-80 oranında demografik olarak Kürtler bulunmaktadır. Kürtler hep hizmet sektöründe çalışıyorlar. Muhafazakâr ve ırkçı bir bürokrasi ve siyasi aktörlük Arapların lehine var. Kendi kimliği ile ne kadar yetenekli olursan ol kesinlikle Türkiye'nin her yerinde birşey olabilirsin ama Siirt'te bir şey olamazsın. Beni şaşırtan bu oldu. Burada siyasete yön verenlerin biraz Kürt karşıtı olmaları bunun en temel sebeplerinden biri. Hala Kürtlerin kimlikleriyle var olmasını; onlara layık ve hak olarak görmeyen bir siyasi anlayış var burada. Kendi olmayan Kürt bürokraside ve siyasette var. Ama kendi olan Kürt bu alanlarda yok.
Bizim elimizde olan yerel yönetimlerin dışında, Kürtlerin başka bir alanda var olma şansı yok. Ticaret ve ekonomi de aynıdır. Burada büyük ihaleler, partimize oy veren birine verilmez. Devlet ihalelerini alanlar ya Kürt olmayanlardır, ya da her şeyi ile sisteme hizmet edenler Kürtlerdir. Bu hiç bir yerde böyle değildir.
Şeyhmus Diken: Bu durum, yönetici olarak sizi de zora sokuyor değil mi?
T.Bakırhan: Tabi, elbette İstanbul'da bir belediyeye mesela Esenyurt'a gidin en önemli mevkilerde gidin bakın Kürtler vardır. Ama Siirt'te öyle değil. Önce bir süzgeçten geçiriliyor sonra bürokrasiye konuluyor insanlar. Buda ciddi bir rahatsızlık yaratıyor.
Şeyhmus Diken: Peki bu blokajın derinlerdeki hikâyesi nedir sizce. Çok zor bir durum olsa gerek!
T.Bakırhan: Burada Tillo (Siirt’in merkeze bağlı bir ilçesi) hegemonyası var. Çok derin bir örgütlenme şekli var. Partimiz dışındaki bütün aday, başkan, sendika ve odaları belirleyen lobidir. Bizim partimize kadar da elleri uzanmış mıdır tahmin edemiyorum! Bu lobi, devletten bile daha güçlüdür. Vali buraya gelir geçer ama o lobi orada kalır. Her şeye karar veren bir lobidir. Dolayısıyla böyle olunca halklar arası ciddi bir kırılma yaratılıyor. Kürtler ciddi olarak taraf tutulduğunu biliyor ve görüyor dolayısıyla kendisini ait hissetmiyor. Araplar da belediyeyi kendisinin olarak his etmiyor ve görmüyor. Biz bunu kırmaya adayız. Bugüne kadar hizmetlerde Kürt, Arap ayırımı yapmadık.
Şeyhmus Diken: Belediye kapısında üç dilde tabelalar var, Kürtçe, Türkçe ve Arapça. Bu tavrınız, üç dilliliğiniz gündelik hayata nasıl yansıyor? O sözünü ettiğiniz derinliklerdeki lobi bu tavrınızı nasıl karşılıyor?
T.Bakırhan: Sınırları kırmak ve yıkmak bizimle ilgilidir ve lehimizedir. Burada Kürtler öcü gösterilerek, yoksul emekçi Araplar, dışarıdan gelen memurlar Kürt karşıtı bir cephede toparlanmaya çalışılıyor. Biz bunun tam tersini yapmaya çalışıyoruz. Üç dilli hizmet ile bunu hayata geçirmek istiyoruz. 3 dilli bir kreş açacağız. Yazılı görsel etkinliğimizi 3 dilli yapıyoruz. Araplara ait olan, Kürtlerden farklı olan etkinliklerine katılmaya, katkı sunmaya çalışıyoruz. Bu coğrafyada bizim gibi farklı inanç ve etnik kimliklerin yaşadığın anlatmaya çalışıyoruz. Bu tabi ki yıkılacak ve kırılmak zorundadır. Kırıldıkça demokrasi ve halklar kazanacak. Bunu çok iyi bildikleri için habire kaşımaya çalışıyorlar. Burada Belediye Kürtlerin olarak görülüyor, Arap esnafı zorunlu olmadığı müddetçe belediyeye uğramaz. Belediyenin önünden geçerken dönüp bakmamaya çalışır. Tamamı için değil tabi, sözünü ettiğim o zihniyettekiler için geçerli.
Bizim halklarla bir sıkıntımız yok, bu halkı örgütleyen zihniyetlere tepkimiz var. Bütün zorluklara rağmen, bu duvarları yıkacağız. Siirt'te de bunu başaracağız. Siirt, ne Mardin'e ne de Kars'a ve başka bir yere benzemiyor. Kökleri çok derine giden bir kent. "Yeşil"lerin, İbrahim Şahinler'in; faili meçhul cinayetlerin öncülüğünü yapan derin çevrelerin örgütlü olduğu bir yerdi buralar. Geçmişteki derin yapılanmaların olduğu bir yer burası. Bu bir "derin miras" mıdır nedir. Kimi çevreler hala öyle görüyor buraları.
Kürt belediye başkanlığını hak edemez, alamaz ve yönetemez gözüyle bakılıyor. Tam tersine bizden bir önceki belediye Siirt'te AKP'nin elindeydi. Bir sürü sorun bırakmıştı geriye. Şimdi işçi alımında koşulları yerine getiren Arapların özellikle gelmesini istiyoruz. Çağrılar yapıyoruz, iş verirken Türk, Kürt, Arap ayrımı yapmıyoruz. Bu konuda hakka ve hukuka uygun bir yönetim uyguluyoruz. 6-7 aydır böylesi bir anlayıştan gelen bir kentte belediye meclis çoğunluğu bizde olmasına rağmen meclisteki kararları oybirliği ile alıyoruz. En ufak eleştiriyi tartışarak doğruya ulaşmaya çalışıyoruz. Bundan sonra da o siyasi derin yapılar, aktörler müdahale etmese meclisimizde bütün kararlarımızı oy birliği ile alacağız. Bu Türkiye'de bir örnektir. Hatta bununla ilgili yaşadığım bir anı var, AK Partili bir belediye meclis üyemiz görüşmek istediğini söyledi. Görüştük, benden özür diledi. Bana 'sizi tanımamama rağmen, seçim döneminde hakkınızda çok kötü propagandalar yürüttüm. Ama sizin sekiz aylık uygulamanız beni tamamen utandırdı. Bu nedenle özür diliyorum" dedi. Bilmeden görmeden hüküm vermenin yanlışlığını anlatmaya çalıştık. Bu politikamız sistemi rahatsız ediyor.
6-7 Ekim olaylarında basın açıklamasına sert bir şekilde müdahalede bulunuldu ve altı insanımız yaşamını yitirdi. Batman ve Şırnak gibi illerde olaylar az kayıplarla biterken, en kanlı yerlerden biri Siirt oldu. Tam bir savaş alanı yaşandı. Korucu ve askerler sokağa indi, 80'lerde bile böyle bir şey görmemiştim. Buradaki temel rahatsızlığın üzerine gideceğiz. Onlar Kürt karşıtı bir cephe kurmaya çalışırken o duvarları ortadan kaldırıp, Arap ve Kürtlerin kardeş olduğunu, birlikte yaşamaktan farklı bir seçeneğin olamayacağını anlatmaya çalışacağız. Yaşadığımız topraklarımızın hepimizin vatanı olduğunu anlatmaya çalışacağız.
Şeyhmus Diken: Siirt'te 6-7 Ekim eylemliliklerinde, olaylarında altı kişi hayatını kaybetti. Son bir ay içinde Kobanê ve Rojavadaki IŞİD’e karşı savaşta da Siirt 20 kayıbı ile anılıyor. Bu kadar ölümlerin ve travmaların yaşandığı bir şehirde nasıl belediye başkanlığı yapıyorsunuz? Ölümler ve hizmet üretmek ikilemi zor değil mi?
T.Bakırhan: Bu durumu daha çok eşim fark ediyor. Eve gittiğim zaman eşim yine cenaze ve taziye mi var diye soruyor. Gerçekten insan psiklojosinin bozulduğu bir süreç. Hiç bir dönem bu kadar ağıtlar yakılmadı. Siirt, Kobani'ye katılımların en fazla olduğu illerden bir tanesidir. Bize yönelik baskının sebeplerinden biri de bu olabilir. Cenazenin gelmediği ve taziye çadırının kurulmadığı gün yok diyebilirim. 40 gündür cenaze kaldırmadığımız gün yoktur.
Şeyhmus Diken: Bugün size gelirken üniversiteyi yeni bitirmiş bir genç kadın Cennet Baba’nın Kobanê'den cenazesi geliyormuş Siirt'e. Muhtemelen bu söyleşiyi bitirdiğimizde cenazeye gideceksiniz!
T.Bakırhan: İnanın bazen insanın psikolojisi kaldırmıyor. Rahat uyuyamıyorsun, görüşme yaparken bile gözün farklı yerlere kayıyor. Kolay değil, ailelerimizin acılarını paylaşmak durumundayız. Tamamında bulunmalıyız. 30 yıl cezaevinde kalmaktan daha zor geliyor, bu süreç. Yoksul, emekçi derme çatma gecekonduda kalmasına, yaşamasına rağmen o onurlu aileleri gördükçe, dik duruşları karşısında eziliyoruz. Ailelerin o kadar inançlı ve bağlı oldukları görülüyor ki, insan şaşırıyor. Daha çok ailelerin duruşu bize moral oluyor. Siirt, yurtsever ve yoksul bir kenttir. Yurtseverliği nedeniyle yoksul bırakılmış bir kenttir. Dört tarafı barajdır, ama elektriği Kocaeli ile aynı fiyata kullanıyor. Hatta kaçak oranı da yansıtıldığı için daha pahalı kullanıyor. Elektrik kesintilerinin yoğun olduğu bir yer. Petrol ve madenlerin yoğun olduğu bir yer. Bakır madeninin olduğu bir kentte sokağa çıkıp bakın, seyyar satıcılardan geçilmiyor. Günübirlik çalışmalarla karınlarını doyurmaya çalışıyorlar. Çok yoksul bırakılan bir kent. Yolu ve yatırımı dahil doğru dürüst bir hava alanı yok. Buradaki siyasiler farklı amaçlarla uğraştıkları için Siirt büyük bir köy konumundadır. Bizde öğrendiklerimizle buradaki fotoğrafı giderebilecek şekilde yeni genç ve dinamik bir kadroyla buna derman olmaya çalışıyoruz.
Şeyhmus Diken: Bundan sonraki projeleriniz neler?
T.Bakırhan: Öncelikle katılımcılığı demokrasiyi esas aldık. Bunu önce kendi meclisimizde geliştirmeye çalıştık. Çok demokratik yapı ile çalışmalarımızı yürütüyoruz. Her hafta serbest kürsü ile halkımızı dinliyoruz. Herkes kendi alanıyla ilgili sorunlarını not ediyor, imkânlar dâhilinde sorunlara müdahale ediliyor. Muhtarlarla her ay bir gün biraraya geliyoruz. Sorunların karşılanıp karşılanmadığını birlikte takip ediyoruz. Daha çok kadına dönük projeler gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Duygu Asena "Kadının adı yok" demişti. Siirt'te kadın hiç bir yerde yok. Her alan kadınlara kapatılmış. Burada çarpık bir muhafazakârlık var. Önceliğimiz kadınların siyasal, ekonomik ve sosyal projelere katılmalarına yöneliktir. Şu anda bir proje ile uğraşıyoruz. El işini, el emeğini işleyecek bir kadınların yönettiği pazarı kurma, kadınlar pazarı kurma çalışmamız var. 56 proje ile ortaya çıktık. Bunların tümünü karşılamayı amaçlıyoruz. Sanki yeşil alan sevilmiyor, her alanı betonlaştırmak istiyorlar, ama bizde yeşil alana önem veriyoruz, bu yönlü çalışmalarımız var. Kaldırımlar işgal altındaydı, kaldırdık. 5-6 ayda burada bir belediye var, görünümü verdik.
Şeyhmus Diken: HDP Türkiye demokrasisine EşBaşkanlık sistemini sundu. Sizde nasıl yürüyor? İktidarı paylaşmak insan için çok zor olsa da!
T.Bakırhan: Eşbaşkanlıkta kimi problemler yaşanıyor, görüyoruz. Koltuk ve iktidar öyle bir şey ki, koltuktaki kadında olsa erkekte olsa fark etmiyor. Tabi bizde yanlış bir algı oluştu. Eş Başkanlık, eşit haklara sahip olmak demektir. Kadınlar ve erkekler açısından da her ikisini de görünür kılan, avantajlı konuma getiren bir figür görüntüsü oluşturulamadı. Bütün haklara eşit oranda sahip kişiler olarak görüyorum eş başkanlığı. Eşit haklara sahibiz. Yapma ve etmede aynıyız. Bizde bir problem yok. Problem olan yerlerde de ucuz hesaplar yapmaya gerek yok. Resmi ve gayri resmi ayrımı yapmamak gerekir. Bu konuda partimizi de eleştiriyorum. Erkekleri resmi, kadınları eş başkan olarak koyan mantık biraz eleştirilmelidir. Sanki eş başkanlık kadınlar üzerinden tartışılıyor gibi yürüyor. Umarım bu tablo önümüzdeki süreçte değişir, erkekler eş, kadınlar resmi olsun. Erkek üzerinden yürütülseydi daha iyi olurdu. Ama büyütülecek kadar büyük bir sorun değil. Ucuz tartışmalara girmemek gerekir. Önemli olan pratik işleyiştir. Kendimizi bir yere koyup onu yedek bir konuma koyduğumuz an problemler başlar. Sevgi ve çalışma ortamını gözetirsek hiçbir problem yaşanmaz. Dünyaya örnek olan bir projeyi ucuz tartışmalara boğmadan layığı ile götürürüz. Onbin yıllık bir egemenliği altı ayda çözmek elbette zor.
Şeyhmus Diken: Gelecekle ilgili politik tahayyülleriniz hem bir politik şahsiyet olarak hem de Siirt belediye başkanı olarak; Kobanê'de yaşananlar ve süreçle ilgili olarak yaşananları da katarak düşüncelerinizi alıp söyleşimizi bitirelim.
T.Bakırhan: Kürtler açısından on yıllardır gelecekle ilgili tahmin çok zordu. Çünkü sürekli ezilen her an başına ne geleceği belli olmayan süreçler yaşadık. Örneğin Saddam'ın kafası bozulduğunda Halepçe katliamını yaptı, Esad Kürtler örgütlendiği zaman farklı yerlere sürgün ediyordu. Türkiye ise baskı ve zulüm politikaları uygulardı. İlk defa Kürtlerin geleceğini tahmin etmek bu kadar kolay ve görünür oldu. Belki yarını tahmin etmemiz zor ama Kürtlerin 10-20 yıl sonrasını tahmin etmek yarınımızdan daha kolay. Kürtler yüzyıldır ilk defa böylesine kenetlenmiş, bütün duygusu, düşünce ve gücü, pratiği ile var olmaya çalışıyor. Kobani'den Cizre'ye, Siirt'ten Kars'a kadar. İlk defa Kürtler uluslararası kamuoyu tarafından doğru algılandı ve algılanmaya devam ediyor. Muhafazakâr ve faşizan yönetimlerin sürdüğü bir bölgede Kürtler sekülerdir. Arab'ı, Süryani'si ve Ermenisi’de kendi soydaşlarının yanında göremediği itibarı Kürtlerin yanında görüyor. Her eve gidin öyledir. Cizir ve Kobani kantonuna gidin, savaşanlar sadece Kürtler değildir. Bu durum uluslararası güçler tarafından iyi göründü ve okundu. Buda kendimizi anlatma ve tanıtmada iyi oldu. Çünkü konsept sorunu yaşıyorduk. Kürt siyasal partiler ve hareketleri ilk defa siyası kaygıları bir kenara bırakıp ortak mücadele ediyorlar, bu çok önemlidir. Mahabat'ı gördük, 30 yıldır Türkiye'deki mücadele sürecinde Kürt partilerinin ortaya koyduğu pratik ortadadır. Rojava düne kadar kendi içinde boğdurulmaya çalışılırken, izleniyordu. Buda Kürtlerin ittifakı ve birliği konusunda önemli bir gelişme. Kürtleri yok sayan dört parçadaki hükümetler çok iyi biliyor ki, yalan yanlış, oyalamaya, aldatmaya dönük siyasetin karşılığı artık Kürtlerde yoktur. Kobani'deki Türkiye'nin tavrı ve ona karşı 6-7 Ekim'de yaşanan olaylar devletin yeni bir politika yürütmesine sebep olmuştur. Olacaktır demiyorum, olmuştur diyorum çünkü başka şansları yok. Bu nedenle Kürtlerin geleceği, bütün eksikliklere, acılara rağmen olumlu olacağını, önümüzdeki on yılların Kürtler açısından en kazançlı dönem olacağını söylüyoruz. Kürtlerin uluslararası kamuoyunda hak ettikleri yeri bulacağını, Kürtlerin tek parça olmasa bile yaşamış oldukları bölgelerdeki sınırların sonuna kadar gevşediği, dört parçadaki yönetenlerinde zorunlu olarak Kürtler arası ekonomik, sosyal ve siyasal ilişkilerin gelişmesine hep birlikte tanıklık edeceğiz. Bunu hep birlikte göreceğiz. Bunun başka çaresi ve yolu yoktur. Kürtler Kobani ile birlikte son dönemlerde ortaya koydukları ittifakı, ortak mücadeleyi büyütebilirlerse önemli kazanımlara sahip olabileceklerini düşünüyorum.
Kazanımlar derken sınırların ortasında bayrak dikilmiş bir durumdan söz etmiyorum. Aslında oda olabilir. Ama ona denk gelecek kazanımlardan söz ediyorum. Dolayısıyla hükümetin son dönemlerdeki yaklaşımları, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yere düşmüş ve sersemleşmiş bir insanın o arada ağzından çıkan kelimeler gibi söylediklerinin neye hizmet ettiğini, konuştuğu şeylerin Türkiye Cumhuriyeti politikası olmadığını artık herkesin anlaması lazım.
Böyle bir politikayı Kürtler kabul etmez. Bu defa Kürtler "hadi hoşça kal" diyebilirler. "Sen bilirsin" diyebilirler. İlk defa Kürtler Türkiye'de "siz bilirisiniz" demek durumuna geldiler. Bu çok önemli bir gelişmedir. Bugüne kadar “aman ha!” deyip dört elle sarılıp, başımıza inen tokatlara, ağzımızdan alınan lokmaları görmemezlikten gelip "aman ha yürüsün, lütfen bizden kaynaklı olmasın" diyen Kürtler "Siz bilirsiniz" noktasına geldi. Bugün "siz bilirsiniz" dediğimiz insanlar oturup doğru düşünüp, ortadoğudaki gelişmeleri iyi okuyup, Kürtlerle dostça, kardeşçe, yüzyıllarca bir arada yaşayacakları bir planlama ile üzerinde çalışmaları gerekiyor. Hükümetin bu kadar agresif olmalarının nedeni geleceği iyi okumalarından kaynaklıdır. İyi okuyorlar ama gelecek konusunda yapmak istedikleri bugüne kadarki ırkçı, şoven politikalarına ters geldiği için sindiremiyorlar. Onlarda Kürtlerin yolunun nereye gittiğini çok iyi biliyor ve farkındalar. Bunu görmemek için kör olmak gerekir. 6-7 Ekim biraz bunu göstermiştir. Umarım iyi şeyler olur ve süreç artık tek taraflı ve oyalamaya, aldatmaya dönük söylemlerle gidebilecek bir süreç değil. Birkaç AKP'lin "Kardeşiz, Müslümanız" söylemleriyle gidecek bir süreç değil. Artık somut ve net adımların atılacağı ve Kürtlerin kabul edeceği pratik bir sürece girilmesi gerekir. Gelecek yarınımız belki belli değil, ama Kürtlerin geleceği belli ve nettir. Bütün gelişmeler Kürtlerin lehinedir.
Şeyhmus Diken: Latin Amerikalı yazar edebiyatçı Gabriyel Garcia Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık kitabından apartılarak sizce de Kürtlerin “yüzyıllık yalnızlığı” bitiyor mu?
T.Bakırhan: Çok doğru Kürtlerin yüzyıllık yalnızlığı bitiyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.