İhsan Arslan sessizliğini bozdu
- Hz. İbrahim’in ateşe atılma anında, tarafsızlık ya da tavırsızlık söz konusu olamaz: Ya yangına körükle gideceksin ya da ateşi söndürme umuduyla karınca misali su taşıyacaksın. Gün, kimden yana olduğunu aşikâr kılma günüdür.
Haber Merkezi-Genelde çok az konuşmasıyla tanınan AK Parti'nin 22 ve 23. dönem Diyarbakır milletvekilli İhsan Arslan, sessizliğini bozdu
"Kamuoyuna açık mektup" adıyla yaptığı yazılı açıklamada Türkler'in de Kürtler'in de çözüm sürecine destek olmak ve demokrasinin güçlenmesine yardımcı olmak için Erdoğan'ı desteklemeleri gerektiğini duyurdu.
“An gelir, sesini yükseltmesi gerekir insanın.” diyen Arslan; açıklamasını şöyle sürdürdü; “Söz gümüş ise sükut altındır” demiş atalarımız. Doğrudur. Ama öyle anlar vardır ki, susmak ihanet, konuşmak vacip olur. Genelde az konuşan biri olmakla birlikte, bugün mutlaka sesimi duyurmam gerektiğine inanıyorum. Hangi safta durduğumu açıkça gösterme ve bunun gerekçelerini kamuoyuna izah etme ihtiyacı hissediyorum.
Hz. İbrahim’in ateşe atılma anında, tarafsızlık ya da tavırsızlık söz konusu olamaz: Ya yangına körükle gideceksin ya da ateşi söndürme umuduyla karınca misali su taşıyacaksın. Gün, kimden yana olduğunu aşikâr kılma günüdür.
-Ya yeni hâl, ya izmihlâl!”.
Türkiye Cumhuriyeti, tam bir dönüm noktasında. 10 Ağustos 2014 tarihinde, devletin kaderi belirlenecek. Bu tarihi günde milletçe, sandık başına giderek tercihimizi yapacağız: Ya yeni hâl, ya izmihlâl!”. Ya yeni bir Türkiye, ya eskiye dönüş eşliğinde eski Türkiye! Tercihlerimizin geleceğimizi şekillendireceği bu tarihi dönüm noktasında, mutlaka sorumluluk bilinciyle hareket etmemiz gerekiyor.
-“Ben Kürdüm” demenin günah ve suç sayıldığı günleri hatırlıyorum
Ben eski Türkiye’de, sakallı insanların devlet dairelerine adım atmalarına izin verilmediği günleri hatırlıyorum. Başı örtülü kızımla Selçuklu Üniversitesi’nin kampüsüne alınmadığım günleri hatırlıyorum. Dindar insanların takke-tespih yüzünden hapse atıldıkları ya da sırf bu yüzden işten kovuldukları günleri hatırlıyorum. Eski Türkiye’de, Kürtçe konuşmanın ve Kürtçe şarkı dinlemenin yasaklandığı, Kürdün varlığının dahi inkar edildiği, “Ben Kürdüm” demenin adeta günah ve büyük suç sayıldığı günleri hatırlıyorum. Dersim’deki, Zilan’daki katliamları okumuş biri olarak ben, Munzur çayının günlerce kırmızı aktığını biliyorum. 27 Mayıs 1960’taki, 12 Eylül 1980’deki askeri darbeleri, 28 Şubat’ı yaşayan biri olarak, son 30 yılda 4 bin köyün yakılıp yıkıldığını, on binlerce Türk ve Kürt gencinin kanlarının akıtıldığını asla unutamıyorum. OHAL dönemlerini, faili meçhulleri, gayet iyi hatırlıyorum. Kürdistan sözcüğünü telaffuz etmenin, Kürtleri muhatap almanın, barıştan bahsetmenin vatana ihanet sayıldığı günleri de hatırlıyorum.
Doğrusu, özel hesabı olmayan herkesin de tüm bu sıraladıklarımı pekala hatırladığına inanıyorum. Parti çıkarlarının, kişisel hesapların, kıskançlık ve nefret duygularının, gerçekleri adeta görmezlikten gelmeyi beraberinde getirdiği anlar da olabiliyor elbet. Ama akıl ve vicdan sahipleri için eski Türkiye’de neler yaşandığı tüm çıplaklığıyla ortada.
-Kürt sorununun çözümünde gelinen noktayı yok sayamayız…
Geçmiş ile günümüz arasında yapılacak bir kıyaslama, nereden nereye gelindiğini açıkça gözler önüne seriyor. Kürt sorununun çözümünde ve demokratik açılım sürecinde, geçen 12 yıllık süre zarfında alınan mesafeyi adeta yok saymak akıl ve izanla bağdaştırılamaz. Söz konusu sürecin hangi lider ve hangi iktidar tarafından başlatıldığını, sonuca ulaştırma amacıyla kararlı biçimde sürdürüldüğünü inkar etmek asla mazur karşılanamaz.
Kürtler de Türkler de Erdoğan'ı desteklemeli
Unutmayalım ki, halihazırda hüküm süren barış sürecinin devamı ve de başarılı biçimde tamamlanması, hem Kürtler hem Türkler için hayati bir önem arz ediyor. Bu sürecin Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi geleceği ile doğrudan ilintili hale geldiği gerçeğini de samimiyetle itiraf etmemiz gerekiyor. Nitekim Sayın Erdoğan’ın 10 Ağustos seçimlerini güçlü bir şekilde kazanması, söz konusu barış ve kardeşlik projesinin tamamlanmasını mümkün kılacak; bunun aksi ise süreci sekteye uğratacaktır. MHP’li bir iktidar ya da gücü sınırlı bir HDP ile sürecin devam ettirilemeyeceği gün gibi ortadadır. Bu nedenledir ki 10 Ağustos seçimlerini, bir Kürt sayımı biçiminde görme yanlışlığına düşmemek büyük önem taşıyor. Tam tersine asıl hedef, açılım ve çözüm sürecini başarı ile taçlandırabilecek bir siyasi irade ve liderliği, azami düzeyde desteklemek olmalıdır. Bu noktada, Kürtler ve Türkler olarak ortak bir geleceği hep birlikte inşa etme kararlılığımızda gerçekten samimi isek Sayın Erdoğan’ı desteklemekten başka çaremiz bulunmuyor.
Ertelenebilir küçük hesaplar peşine düşmemeye özen göstermeli ve de stratejik düşünmeliyiz.
Kürt siyasi mücadelesinde başkalarının da çabaları ve fedakarlıkları olmakla birlikte, Sayın Erdoğan’ın çözüm sürecindeki iyi niyetini, cesaretini ve fedakarlığını asla görmezlikten gelemeyiz. Demokratikleşme adına da, hak ve özgürlükler adına da, Kürt sorununun çözümü adına da, 10 Ağustos’ta eski Türkiye’ye ve statükoculara kesinlikle geçit vermemeliyiz. Bu ülkeyi 90 yıl sonra el ele vererek yeniden inşa etmek istiyorsak, ertelenebilir küçük hesaplar peşine düşmemeye özen göstermeli ve de stratejik düşünmeliyiz. Siyasal sistemimize yeni ve çağdaş bir rota belirleme fırsatı doğurabilecek olan 10 Ağustos seçimlerinde tarafsız ve tavırsız kalmamalıyız. Bu hassasiyetin bir gereği olarak ben de “oy rengini belli etme modası”na uyarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında saf tutacağımı tüm kamuoyuyla paylaşmak istiyorum. Kardeşlik hukukuna, barış içinde birlikte yaşamaya, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamaya, daha özgür daha demokratik yeni bir Türkiye’ye gönül vermiş biri olarak, 10 Ağustos seçimlerinin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.