En büyük eşkıya kimdir?
Zamanın birinde, zengin bir adamın, babasının parasına güvenipavare yaşayan bir oğlu varmış.
Babası oğluna sürekli “oğlum çalış, baba parası hazır paradır, hazıra dağ dayanmaz, ayrıca memlekette eşkıya çoktur, bir gün çarpılır perişan olursun, çalış ve emeğinle kazan ki güçlü ve rahat olasın” der dururmuş ama oğlanın da umurunda olmazmış.
Gün gelir, adam hastalanır ve ölüm yatağında, ömrünün son demlerini yaşamaktadır.
Biricik oğlunu yanına çağırarak vasiyetini söyler.
-“Oğlum, şurada iki kese altın var, birisi senin, diğerini de memleketinen büyük eşkıyasına vereceksin” der.
Oğlunun, bunu neden yapacağına ilişkin, ısrarlı tüm sorularına rağmen, babası;
-“Vasiyetimi yerine getirdiğinde öğreneceksin” der ve bir müddet sonra vefateder.
Oğlu, babasının vasiyetini yerine getirebilmek için yollara düşer.
En büyük eşkıyayı bulabilmek için, ülkeyi karış karış dolaşır.
Her bulduğu eşkıyanın daha beteri ve daha zalimi olduğunu öğrenir.
Günler ve aylarca gezdikten sonra, yorgunluktan halsiz düşen delikanlı, yalçın ve sarp dağlarla çevrili bir bölgede yaşayan, “yedi dağın eşkıyası” namlı birinin, zulmü ile zirve yaptığını duymuştur.
Eşkıya ile ilgili duyduklarından, dehşete kapılan gencinyüreği korku ile titrese de, vasiyeti yerine getireceği içinsevinçlidir.
Kar-kış demeden eşkıyanın yaşadığı dağlara doğru yola düşer. Bir müddet sonra eşkıyanın adamları ile karşılaşan delikanlı, sorgusuz sualsiz katledilecekken;
-“Durun, ağanıza bir hediye getirdim.” deyince eşkıyanın huzuruna çıkarılır.
Eşkıya,heybetinden insanın dizlerinin titrediği türden biridir.
Gürleyen sesiyle:
-“Anlat bakalım, burada ne arıyorsun?” der.
-“Babam bir müddet önce vefat etti. Bana da miras olarak iki kese altın ve bir vasiyet bıraktı. Vasiyetinde, iki kese altından birini ülkenin en büyük eşkıyasına vermemi söyledi.
Aylardır yollardayım. Sonunda duydum ki sizden büyük eşkıya yokmuş. Babamın vasiyeti gereği, bu altın kesesini size vermem gerekiyor.”
Delikanlının bu saf hali üzerine, Yedi Dağın Eşkıyası koca bir kahkaha atar.
-“Duyduklarının çoğu doğrudur. Eşkıyaların en büyüğüyüm ve fakat bu ülkenin en büyük eşkıyası ben değilim.”
Ayrıca“ Biz eşkıya da olsak, hak etmediğimiz mallara asla el sürmeyiz delikanlı!” der.
Delikanlı her ne kadar altın kesesini alması için ısrar etse de, Yedi Dağın Eşkıyası reddeder.
-“Şimdi şehre git, Kadı efendiyi bul, selamımı söyle ve bu altın kesesini ona ver. Bu kesenin asıl sahibi odur” der.
Delikanlı çaresiz bir şekilde geri döner ve soluğu Kadı efendinin konağında alır.
Yaşadıklarını Kadı efendiye anlatır ve altın dolu keseyi vermek istediğini söyler.
Kadı hiddetlenip gürler:
-“Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz, sen bana nasılharam bir para teklif edersin? Tez bunu falakaya yatırın” der.
Delikanlı çaresiz, ne yapacağını bilemez halde ağlamaya başlar,
-“Kadı efendi, babamın bu tuhaf vasiyeti yüzünden, başıma gelmeyen kalmadı. Kitabınıza göre bu işin bir çözümü yok mudur?” demesi üzerine Kadı;
-“Kitaba bir bakalım” der ve kitabı bir müddet karıştırdıktan sonra;
-“Bak delikanlı, bir kanun adamının böyle açıktan para alması asla kabul edilemez. Hem kanunlara hem de Allah rızasına aykırı bir durumdur.
Ancak, aramızda ticari bir anlaşma imzalarsak, senden bu kese altını alabilirim.
Hukuki ve caiz olabilmesi için de, ben sana bu altınlar karşılığında bir şey satacağım.” der.
Delikanlı, bir çözüm yolunun bulunması karşısında heyecanlanır.
Kadı, delikanlıya pencereden dışarıya bakmasını söyler.
-“Bahçem neyle kaplı delikanlı?”
-“Karla kaplı Kadı Efendi.”
-“Hah işte, şimdi ben bu karları sana satıyorum, sen de karşılığında bir kese altın vereceksin” der.
Delikanlı da sevinçle;
-“Tamam,Kadı Efendi” der.
Belgeler hazırlanır. Satış sözleşmesini imzalayıp altın kesesini Kadı’ya veren delikanlı, babasının vasiyetini yerine getirmenin mutluluğuyla oradan ayrılır.
Vakit akşam olmuştur. Ertesi gün memleketine yola çıkmak üzere, bir handa gecelemeye gider.
Sabahın ayazında, gencin kapısına dayanan Kadı’nın adamları, delikanlıyı tutuklayıp Kadı’nın huzuruna çıkarırlar.
Kadı efendi, öfke ve hiddet içerisindedir, delikanlı içeri girer girmez gürlemeye başlar.
-“Bre arlanmaz, bre sıkılmaz, bre Allah’tan korkmaz! Biz seninle dün bir anlaşma imzalamadık mı? Ne diye satın aldığın karları hala benim arazimin üzerinde tutuyorsun?Satın aldığın karları bugün arazimden kaldır, yoksa seni arazimi işgal etmekten hapse atarım” der!
Delikanlı şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez.
-“Etme Kadı Efendi, yapma Kadı efendi, bu kadar karı ben bir günde nasıl kaldırırım?
Bu işin başka türlü bir çözüm yolu yok mudur acaba?”
Kadı efendi tekrar kitabı karıştırır;
-“Bu gün iyiliğim üzerimde, sana acıdım. Satın aldığın karların benim arazimde bir müddet daha kalmasına müsaade ediyorum,lakin bunun için bana bir kese altın daha vereceksin” der.
Babasından kalma diğer kese altını da Kadıya kaptıran delikanlı, Kadı’nın yanından ayrılır.
Dışarı çıktığında dağlara dönerek:
-“Ey Yedi Dağın Eşkıyası! Hey gidi Kelle Koparan... Sen meğer eşkıya değil, evliya imişsin. Dediğin doğruymuş, gel de eşkıya nasıl olur gör.” diye bağırır…
Evladı, babasının vermek istediği dersi almıştır.
En büyük eşkıyalığın, adaletin olmadığı bir ülkede, karar alıcıların keyfi uygulamalarında olduğunu öğrenmiştir!
Ve babasının oğlu, eşkıyalığın egemen olduğubir ülkede, var olabilmek için, çok çalışıp, emeği ile güçlü olmaya karar vermiştir!
Ya Siz…?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.