VİDEO - Diyarbakır’da kundura üretimi nasıl sona erdi?
Ramazan YAVUZ-Özel Haber
TİGRİS HABER - Diyarbakır’da 1978 yılına kadar atölyelerde usta sanatkârlar tarafından üretilen kösele kundura, bölge illerinin yanı sıra İstanbul’a kadar gönderiliyormuş. Kösele kundura üretimi 1978 yılında bir ayda aniden sona ermiş. Kösele kundura üretimi konusunda 55 yıllık usta olan ve halen Diyarbakır’daki küçük dükkânında ayakkabı tamiratı yapmaya devam eden Bedri Bulutoğlu, bir kundura atölyesinde kalfalık yaptığı 1978 yılında bir aylık süre içinde Diyarbakır’da kundura üretim sektörünün nasıl sona erdiğini Tigris Haber’e anlattı.
İSTANBUL’A BİLE AYAKKABI GÖNDERİLİYORMUŞ
Diyarbakır’da 1970’li yıllarda kösele kundura üretimi yapan bir çok atölye varmış.. Çıraklar, kalfalar ve ustalardan oluşan onlarca çalışanı bulunan bu atölyelerde üretilen kunduralar sadece Diyarbakır’da değil Van’dan Hakkâri’ye kadar bölgenin bütün illerinden gelen esnaflara satılıyor, gelemeyenlere ise gönderiliyormuş. Diyarbakırlı ustaların ellerinden çıkan kunduralar o kadar ünlenmiş ki İstanbul’daki esnaflara bile koliler halinde gönderiliyormuş. Atölyelerindeki bu yoğunluk 1978 yılında ise aniden bıçak gibi kesilmiş. Nedeni ise, bu atölyelerde çalışan başta kalfa ve ustaların haklarını alabilmek için aniden işi bırakmaları.
1978 yılında Gaziantep’ten gelen 2-3 kişi atölyelerde çalışan kalfalarla bir şekilde iletişime geçerek onlara “sigortasız, sendikasız nasıl çalışırsınız. Örgütlenin, iş bırakın, haklarınızı alırsınız” propagandası yapmış. Gaziantep’ten gelenlerin dedikleri üzerine patronlara adeta baş kaldıran kalfalar, iş bırakmış ve birde dernek kurarak haklarının peşine düşmüş. Ne olmuşsa bundan sonra olmuş.
“İSTANBUL’A BİLE AYAKKABI GÖNDERİYORDUK”
Diyarbakır’da 1964 yılında yani tam 60 yıl önce 10 yaşındayken ayakkabıcılık sektörüne çırak olarak giren 70 yaşındaki Bedri Bulutoğlu da 1978 yılında Gaziantep’ten gelenlerin irtibat kurduğu kalfalardan biri. Bedri usta Diyarbakır’da oldukça tanınan, sevilen ve işindeki titizliği nedeniyle takdir edilen biri. Halen küçük dükkânında ilerlemiş yaşına rağmen eskimiş ayakkabıları büyük emek sarf ederek tekrar kullanılabilecek hale getiren Bedri usta, 1978 yılında Diyarbakır’da kundura üretim sektörünün bir ay gibi kısa sürede nasıl çöktüğüyle ilgili yaşanılanları zaman zaman duygulanarak anlattı.
Oldukça uzun süren sohbetimizde zaman zaman nasırlaşmış ellerini ovuşturan, parmaklarına bulaşmış sentetik yapıştırıcıları çıkarmaya çalışan Bedri usta, ilk olarak o yıllarda Diyarbakır’daki kundura üretim sektörünün durumunu şöyle özetliyor:
“1964 Yılında ayakkabı sektörüne çocukken çırak olarak girdim. Askerlik dönüşü ise kalfa oldum ve kundura üretimi yapan atölyelerde bu işin ustası olan insanlarla mesai yaptım. 1978’lerde Diyarbakır’da kösele kundura üretimi yapan birçok atölye vardı. Bu kunduralar tamamen elle yapılıyordu. Çok zor bir işti. Çok iyi ustalarımız vardı. Bu atölyelerde çırakların yanı sıra, kalfalar ve ustalar çalışıyordu. Gece yarılarına kadar üretim yapıyorduk. Yaptığımız kunduralara talep çok fazlaydı. Van’dan Hakkâri’ye kadar satış yapılıyordu. Bazen bölge illerindeki ayakkabı esnafı Diyarbakır’a gelip düzinelerce satın alıyordu. Bazen de sipariş üzerine biz gönderiyorduk. Yaptığımız kunduralar o kadar sağlamdı ki İstanbul’a kadar talep vardı ve İstanbul’a da kolilerle gönderiyorduk. Yani bölgedeki kundura piyasası o yıllarda Diyarbakır’ın elindeydi. “
ÇÖKÜŞÜN NEDENLERİNİ TİGRİS HABER’E ANLATTI
Diyarbakır’daki kundura üretim atölyelerinin gittikçe ünlenmesine rağmen Gaziantep’in ise o yıllarda bu alanda bölgede varlık gösteremediğini dile getiren Bedri Bulutoğlu, ancak 1978 yılında bir ayda dengelerin tersine döndüğünü hüzünlü bir şekilde anlatıyor. Gaziantep’ten Diyarbakır’a gelen ve kendilerinin tanımadığı 2-3 kişinin atölyelerde çalışan kalfalarla diyaloğa girdiğini, bu kalfalardan birinin de kendisi olduğunu belirten Bedri Bulutoğlu, yaşanılanları şöyle anlatıyor:
“Antep’ten gelen 2-3 kişi bizimle iletişime geçti. Bize sendikadan, sosyal haklardan, sigortadan bahsettiler. Bizim zaten sigortamız yoktu. Hele kış geldiğinde ise özellikle yaşlı ustalar zorluk çekiyordu. Patronlar kış mevsiminde iş olmadığını gerekçe gösterip bize düşük paralar veriyorlardı. Oysa kış mevsiminde de iş yapıyorduk. Antepli bu kişilerin dedikleri açıkçası bize de uygun geldi. Gençtik, kanımız kaynıyordu. Diğer atölyelerde çalışan kalfalarla bir araya gelip haklarımızı almak için mücadele etme kararı aldık. Öncelikli olarak Ayakkabıcılar Yardımlaşma ve Dayanışma derneğini kurduk. O yıllarda Emeğin Birliği diye bir fraksiyon vardı. Bunlarda sürekli bizimle ilişki halindeydiler. Yerleri Sümerbank sokağındaydı. Alt katı bizim derneğe ayırdılar. Biz tüm kalfalar aniden işi bıraktık ve atölyelerde de haliyle üretim durdu. Emeğin Birliği üyeleri sürekli yanımıza geliyor, kalfa arkadaşların pekte aşina olmadığı faşizm, sosyalizm, demokrasi, feodalizm, sağ, sol gibi terimler kullanıyorlardı. Bizde onlara ‘arkadaşlar bunlardan anlamaz. Bizim derdimiz sadece paramızın zamanında verilmesi. İş güvencemizi sağlamak’ diyorduk. Tabi işi bırakınca aniden parasızda kaldık. Parasız halde birde dernek çalışmaları yapıyoruz. Baktık olmuyor. Bari halktan yardımı toplayalım dedik. Diyarbakır o yıllarda zaten küçük. Hemen herkes birbirini tanıyor. Biz durumumuzu anlatarak vatandaşlardan makbuz karşılığı yardım toplamaya başladık. Evli olan arkadaşlara 5 lira, bekarlara ise 2.5 lira veriyorduk. Sağ olsun halkımızda bize sahip çıkıyordu. “
“İŞE DÖNMEK İSTEDİK, AMA PİYASAYI KAPTIRMIŞTIK”
Atölye sahiplerinin bir gün olsun yanlarına gelerek ne istediklerini sormadığını, bazı patronların ise kalfaları birbirine düşürmek istediğini ancak buna rağmen bir ay sonra tekrar işbaşı yapmak için girişimde bulunduklarını belirten Bedri Bulutoğlu, “tekrar iş başı yapmak istedik ama patronlar çeşitli bahanelerle kabul etmedi. Meğerse dernekte aldığımız kararlardan anında haberleri oluyormuş. Bir kere sopayla bana da işçileri örgütlediğimi öne sürerek saldırdılar. Yara almadan zor kurtuldum. Patronlarda artık bizimle çalışmaktan çekiniyordu. Kentte başka da kalfa ve usta da yoktu. Diyarbakır’da biz bunları yaşarken meğerse Gaziantep’teki kundura üreticileri ise bölge illerini gezip ayakkabılarını pazarlıyormuş. Bir aylık sürede de bölgedeki piyasayı nasıl etmişlerse ele geçirmişler. Diyarbakır’da atölyeler bir daha açılmadı. Hepsi kapandı. Atölye sahiplerinden bazısı ayakkabı satışı yapan mağazalar açtı. Bazısı ise İstanbul’a gitti. Diyarbakır’da o yıllardaki gibi kundura üretim sektörü bir daha toparlanamadı. Amacımız bu atölyelerin kapanması falan değildi. Çünkü burada çalışarak kazandığımız parayla geçimimizi sağlıyorduk. Patronlar da bize ön yargılı çok yaklaştı. Bizde de tam olarak birlik yoktu. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Biz durumun bu hale geleceğini de tahmin etmemiştik. Şimdi halen düşünürüm Antep’ten gelip haklarımız için bizi örgütleyenler bunu karışıklık çıksın, üretim dursun diye mi yaptılar? Yoksa gerçekten emekçiden yana mıydılar bilmiyorum. Çünkü o kişileri de bir daha göremedik. Diyarbakır’daki kundura üretim sektörünün çöküşü de böyle oldu. Şimdi ise ayakkabı üretim sanayisi Antep’te. Bölgenin her tarafına ayakkabı satıyorlar ” dedi.
“USTA, KALFA KALMADI”
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte hazır taban kunduralar, spor ayakkabıları, emitasyon ayakkabıların popüler hale gelmesi nedeniyle kösele kunduralara olan talebinde adeta bitme noktasına geldiğini belirten Bedri usta, Diyarbakır’ın Merkez Yenişehir ilçesinin Ali Emiri 4. Sokağında küçük dükkânında günümüzde sadece ayakkabı tamirciliği yaparak mesleğini sürdürmeye çalışıyor. Diyarbakır nüfusunun günümüzde 2 milyonu geçmesine rağmen günde ancak 100-150 çift kundura üretildiğini dile getiren Bedri usta, “7-8 yıl önce kundura üretim atölyesiyle ilgili bana teklif geldi. Ancak artık usta, kalfa kalmadı. 1990’ların sonuna kadar sipariş üzerine kösele kundura yapıyordum.. Ancak emitasyon ayakkabılar çıkınca oda bitti. Şimdi yaşlısı da, genci de, kadını da artık genelde spor ayakkabı giyiyor. Hele hazır tabanda çıkınca kösele kunduraya ilgi bayağı azaldı” diyor.
“VATANDAŞ ESKİ AYAKKABILARINA YÖNELİYOR”
Sohbetimizin yavaş yavaş sonuna gelirken dükkâna ilk girdiğimde dikkatimi çeken dikiş makinasının üzerindeki ilginç avizesini soruyorum. Tezgâhında müşterilerinin onarması için getirdiği eski ayakkabıların oluşturduğu yığının arkasındagülerek soruma cevap veriyor Bedri usta. Elinde onarmaya çalıştığı ayakkabıyı bırakan Bedri usta bana dönerek, “bir arkadaşımın icadı. Gözlerim artık eskisi gibi iyi görmüyor. Arkadaşım bir yoğurt kabına ampulü monte ederek ışığın aynı yerde toplanması için yaptı. Dikiş yaparken onu kullanıyorum iyi oluyor” diyor.
“BİR AY FAZLA GİYMENİN HESABINI YAPIYORLAR”
İnsanların alım gücünün düşmesi nedeniyle eski ayakkabılarına yöneldiğini ve tamire getirdiğini belirten Bedri Bulutoğlu, “25 yıldan fazladır sadece tamirat yapıyorum. Günümüzde milletin alım gücü de çok düştüğü için eski ayakkabılarını tamir için ha bire getiriyorlar. Bu nedenle iş var. Bazısı artık kullanılamayacak hale gelmiş yani atılması gereken eski ayakkabısını bile tamir için getiriyor. Durumu izah ediyorum ancak ‘bir ayda giysek bizim için iyi’ diyorlar. Bir ayakkabı olmuş 3-4 bin lira ekonomik durumu olmayan nasıl alsın. Mecburen dolaplardaki eski ayakkabılara yöneliyorlar. Bazısı ‘ iyi ki zamanında fazla ayakkabı almışız ve atmamışız. ‘ diyor. Zengin adam zaten getirmiyor. İhtiyacı olduğunda gidip 2-3 çift birden alıyor. Benimde yaşım geçti. Bu işte zorlanıyorum da. Bazen dükkânı açmadığımda bana telefon açıyorlar. Tek başıma zor oluyor. Yetiştirmek için çırakta bulamıyorum. Kimse çocuğunu ayakkabıcı olsun diye de getirmiyor.” diyerek konuşmasını tamamlıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.