Devlete ve PKK’ye ‘İnsan Hakları Haftası’ çağrısı: Eller tetikten çekilsin
Bugün 10 Aralık İnsan Hakları Haftası. İnsan Halkları haftası tüm dünyada barış içinde kutlanırken, başta Diyarbakır ve bölge illeri bu anlamlı haftayı çatışma, olaylar ve ölüm haberleriyle giriyor. Gazete olarak, bölge ve Diyarbakır’ın insan hakları karnesini İHD Şube Başkanı Raci Bilici ile görüştük. Bilici, önemli tespitlerde bulundu. Devlete ve PKK’ye çağrıda bulunan Bilici, “Her iki taraf da ateşkes uygulasın ve eller tetikten çekilsin. Sokağa çıkma yasakları kaldırılsın ve sivil cinayetlerine son verilsin. Tek çözüm diyalog ve müzakeredir” dedi. Bilici ayrıca, bölgede en büyük sorunun yaşam hakkı ihlali olduğunu söyledi.
Barış için diyalog ve demokratik müzakere yolunun tek çıkar yol olduğunu ifade eden Bilici, "Diyalog ve demokratik müzakere dışındaki her yol tahribat ve yıkıma götürür. İnsanlığa karşı suçlar işlenir, katliamlar gerçekleşir" dedi. Bu yılki insan hakları haftasını Tahir Elçi'ye adadıklarını belirten Bilici, Tahir Elçi'nin katledilmesinin savaşın bir sonucu olduğunu söyledi. Cenevre Sözleşmesinin ve ek protokollerin uygulanmasının altını çizen Bilici,"Bölgede yürütülen ve hiçbir kaide kural tanımayan bu kirli savaş insanların yaşam hakkı başta olmak üzere tüm temel insani haklarını askıya alırken aynı zamanda da tarihi ve kutsal mekanlara da yönelmiştir. Tahir Elçi'nin önünde vurulduğu dört ayaklı minarenin ayaklarının kurşunlanmasından tutalım da daha bir kaç gün öncesinde kurşunların, bombaların hedefi olan, yakılan Kurşunlu Cami'ye kadar, tarih ve kutsallar büyük zarar görmekte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar" dedi.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününün tarihsel anlamı ve güncel önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bu yıl ki insan hakları haftası Tahir Elçi'ye adandı
Birleşmiş Milletler Genel kurulunca 10 Aralık 1948 yılında kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile Dünya İnsan Hakları Günü olarak kabul edilmiştir. Ve bu çerçevede tüm dünya çapında insan hakları haftası olarak kabul görmüştür. Türkiye'de ise İnsan Hakları Günü, 6 Nisan 1949 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin imzalanmasının ardından 27 Mayıs 1949 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Biz, İnsan Hakları Derneği olarak her gün çalışma yürütüyoruz. Tabii ki insan hakları haftasına özel, günün anlam ve önemini daha yoğun ve etkin bir faaliyet planlamasına konu ediyoruz. Bir yılın toplam bir bilançosunu çıkararak, hak ihlallerini daha görünür kılmanın çabasını veriyoruz. Son bir yılda yapılan hak ihlallerinin somutlaştığı temel bir mesaj ile kamuoyu karşısına çıkıyoruz. Bu yılki çalışmalarımızı " Savaşa karşı barış" temasında somutladık. Yine bu yılki insan hakları haftasını, Diyarbakır Barosu, Türk Tabipleri Birliği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan hakları Derneği Diyarbakır Şubesi olarak ortak bir çalışma ile Tahir Elçi'ye adadık.
Son dönemde bölgede yoğun çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları yaşanıyor. Tüm bu olumsuzluklar içinde halkın temel insani ihtiyaçlarını karşılayabilmesi fiili olarak engellenmiş oluyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Savaşta dahi insancıl hukukun devreye girmeli"
Bölgemiz öteden beri sıkıntılı bir bölge ve çatışmalar yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Aylardır bölgede bir çatışmalı ortam var ve ne yazık ki hiç bir kaide kural tanınmadan yürütülen çatışmalar var. Cenevre Sözleşmeleri, ek protokolleri her şey ihlal ediliyor. Bölgede 24 Temmuzdan bu yana yoğun çatışmalar sürüyor ve çok büyük hak ihlalleri yaşanıyor. Temel hak ve özgürlükler hep askıya alındı. Sokağa çıkma yasaklarının ilan edilmesiyle, insanların temel ihtiyaçlarını gidermesi noktasında ciddi sıkıntılar oluştu. Başta yaşam hakkı olmak üzere bir çok hak ihlali yaşanmaktadır. Çatışmalı ortamlarda, savaşta dahi insancıl hukukun devreye girmesi gerekir. Sokakta yürütülen demokratik hak arama eylemlerine dahi çok sert ve orantısız müdahaleler yapılıyor. Gözaltılar, tutuklamalar, gözaltında kötü muameleler çok yoğun yaşanıyor. Demokratik eylemlere kolluk kuvvetlerinin sert müdahalelerinde insanlar yaralanıyor, sakat kalanlar, yaşamını yitirenler oluyor. Kolluk kuvvetlerinin hedef gözeterek sivil halka ateş etmesi söz konusu. Son dönemde yaşanan tüm bu uygulamalar bizleri fazlasıyla kaygılandırmaktadır.
Sur’da yaşanan yasakla ilgili neler düşünüyorsunuz?
"Vatandaşın ihtiyacını karşılamaktan çok uzak"
Bir bütün olarak halkın temel haklarının; yaşama, barınma, beslenme, sağlık, eğitim, haberleşme haklarının askıya alındığı bir yerde sadece sınırlı sayıda bir ekmek dağıtımıyla yetinmek kabul edilebilir bir şey değildir. Temiz içme suyu ihtiyacının dahi karşılanmadığı bir ortamda çok sınırlı sayıda insana, kameraların önünde onları rencide edecek şekilde bir ekmek dağıtımının vatandaşın ihtiyacını karşılamaktan çok uzak olduğunu düşünüyorum.
Bu yıl ki İnsan Hakları Haftasını, tarihi minarenin önünde katledilen Tahir Elçi'ye adadığınızı söylediniz. Tahir Elçi'nin katledilmesini ve tam da katledilmeden önce Tahir Elçi'nin dikkatleri çekmek istediği tarihi eselerin tahrip edilmesini, yakılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Tahir Elçi'nin katledilmesi bu savaşın bir sonucudur."
Tahir Elçi'nin katledilmesi bu savaşın bir sonucudur. Tahir Elçi, çok iyi bir hukukçu ve insan hakları mücadelesinin yılmaz bir savunucusuydu. Biz İHD olarak Tahir Elçi ile birlikte, insan hakları alanında bir çok çalışma, araştırma, inceleme yaptık. İnsan hakları ihlalleri konusunda, Tahir Elçi ile birlikte kamuoyu önünde çeşitli açıklamalarda bulunduk. Tahir Elçi, sürekli olarak ülkeye barışın gelmesi için mücadele ediyordu. Ama ne yazık ki, savaş isteyen ve savaşı çıkaran güçler Tahir Elçi'yi afişe ettiler. Bir TV kanalında düşüncesini açıkladığı bir konu üzerinden onu hedef gösterdiler. Basın, medya organları üzerinden bir linç kampanyası başlatıldı Tahir Elçi'ye karşı. Tabii ki en başta yargı bu linç zeminini hazırladı. Tahir Elçi, sadece düşüncesini açıkladığı için yargı tarafından ipi çekilmişti. Bugüne kadar insanlığa karşı işlenen faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması noktasında kılını kıpırdatmayan hatta faili meçhul dosyalarındaki failleri bir bir aklayan yargı kendi cephesinden savaş konseptine destek vermiştir.
Bölgede yürütülen ve hiçbir kaide kural tanımayan bu kirli savaş insanların yaşam hakkı başta olmak üzere tüm temel insani haklarını askıya alırken aynı zamanda da tarihi ve kutsal mekanlara da yönelmiştir. Tahir Elçi'nin önünde vurulduğu dört ayaklı minarenin ayaklarının kurşunlanmasından tutalım da daha bir kaç gün öncesinde kurşunların, bombaların hedefi olan, yakılan Kurşunlu Cami'ye kadar, tarih ve kutsallar büyük zarar görmekte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Tarihi mekanlara yönelim bunlarla sınırlı değildir. Geçmişten bu güne bir çok köy yakıldı ve bu köylerle birlikte birçok tarihi mekan da yok edildi. Mezarlar yakıldı, yıkıldı. Bunların hepsi de halkın kutsalları, maneviyatlarında yer tutan değerleriydi.
Tahir Elçi, gerek tarihi mirasa, gerek insanlık mirasına sahip çıkma, temel hak ve özgürlükleri savunma noktasında büyük bir emek ve özveri ortaya koydu. Tahir Elçi bizim gibi insan hakları savunucuları açısından da tüm insanlık açısından da büyük bir kayıptır. Biz bugün Tahir Elçi'nin katledilmesinden sonra büyük bir travma yaşıyoruz.
İnsan Hakları Derneği olarak son bir yılın insan hakları ihlalleri raporunu hazırladığınız bu günlerde en çok yaşanan hak ihlalleri hakkında ne söyleyebilirsiniz?
"Bölgede en çok yaşanan hak ihlali yaşam hakkı ihlalidir."
Ülkemizde ve bölgede insan hakları ihlalleri hep süreklilik arz etti ve son günlerde de büyük bir artış yaşandı. Çünkü, bu ülkede hala daha inkar ve imha politikaları hüküm sürüyor. Bu ülkede hala daha insanlar kimliğinden, dilinden, dininden, mezhebinden, kültüründen dolayı inkar ediliyor. Herhangi bir alanda hak arama mücadelesine başvuran kesimlere hemen bir karşı duruş sergileniyor. Bugün bölgede en çok yaşanan hak ihlali yaşam hakkı ihlalidir. Operasyonlarda her iki taraftan da insanlar yaşamını kaybediyor, bu ciddi anlamda bir hak ihlalidir. Sokakta, gözaltında, gerek psikolojik gerekse de fiziksel işkenceye ve kötü muameleye maruz kalıyor insanlarımız, bu da en çok yaşanan hak ihlallerinden biridir. İnsanların, onuruyla, kişiliğiyle, haysiyeti ve şerefiyle oynanıyor. Gözaltı ve tutuklamaların ciddi şekilde arttığını görüyoruz. İnsanların özgürlüklerinden mahrum bırakılması en temel insan hakkı ihlallerinden biridir. Bugün Cezaevlerindeki hak ihlalleri özellikle de hasta tutuklulara karşı yapılan ihlaller canımızı fena halde yakmaktadır. Şua an cezaevlerinde ölüm sınırında 3 yüz'e yakın hasta mahpus vardır. Yine bin civarında hasta mahpus vardır ve bütün bunların serbest bırakılması gerektiğini düşünüyoruz. Ama maalesef devlet bugün hasta tutsakları ölüme mahkum ediyor ve mahpuslar bir bir ancak tabutlarla dışarı çıkabiliyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde çok ciddi engeller var ve bu alanda çok yoğun hak ihlalleri yaşanmaktadır. Bunun en yakın örnekleri, özyönetimi, yerinden yönetimi savunan belediye başkanlarıdır. Bugün her hangi bir şiddet unsuru içermeyen demokratik ifadelerinden dolayı belediye başkanları tutukludur. Haber yapan gazeteciler, basın çalışanları tutuklanıyor. Tahir Elçi'nin durumu gözler önündedir. " PKK terör örgütü değildir" dediği için 7.5 yıl ceza ile yargılandı, siyasi olarak linç edildi ve tarihi minare önünde katledildi. Kadınlara yönelik şiddet hakeza artarak devam ediyor.
Anayasa değişmeli
Bilici, “Biz kadına yönelik şiddetin, babadan da kardeşten de eşten de sevgiliden de gelse politik olduğu görüşündeyiz. Kadına yönelik şiddet eril bir yaklaşımdır ve devlet bu mekanizmanın tam da ortasında yer almaktadır. Yine çocuklara yönelik çok şiddetli bir hak ihlali söz konusudur. Şu anda Cezaevlerinde onlarca tutuklu çocuk var. Bizim, 'çocuk cezaevleri kapatılsın' diye bir kampanyamız da var. Öte yandan ekonomik ve sosyal haklar konusunda da hak ihlalleri var. İnsanlar iş güvencesinden yoksun bir şekilde çalıştırılıyor. İş kazalarının dayısı her geçen gün artış gösteriyor. İnsanlar kötü koşullarda ve insanca yaşamalarına yetecek bir ücretten yoksun olarak çalıştırılıyor. Kapitalist sistem insanların emeğini sömürerek, insanları kişiliğinden, kimliğinden soyundurarak onursuzluğu dayatıyor. İnsanlar kapitalist sistem içinde hiçleştiriliyor ve iş cinayetleri adı altında bir bir kurban ediliyor. Bu ülkede sadece Kürtlerin değil, bütün farklılıkların hakları gasp ediliyor. Bir Alevi'nin kendi ibadetini özgürce yaşamasını engellemek bir insan hakkı ihlalidir. Bu ülkede anayasa da, yasalar da insan merkezli değil, devlet merkezlidir. Hal bu ki hukuk zayıf olanı güçlü olana karşı korumalıdır. Bugünkü anayasa zihniyet olarak da yapılış itibariyle de sivil değil. Temel hak ve özgürlüklere saygılı, özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasa değil. Bu ülkede her şeyden önce ret ve inkar politikasından vazgeçilmelidir. Hakları sadece sözde tanımak yetmez, hakların kullanımının koşulları hazırlanmalı ve her vatandaşın bu hakları kullanabilmesi anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Bir Türk nasıl tüm temel haklarını kullanabiliyorsa bir Kürt ya da azınlık her hangi bir halk da haklarını kullanabilmelidir. Yine bir Sünni vatandaş hangi haklardan yararlanıyorsa aynı haklarda bir Alevi vatandaş da yararlanmalıdır.
İnsan Hakları Derneği olarak çalışma yürüttüğünüz alanlarda herhangi bir sorunla karşılaşıyor musunuz?
"Tehdit ediliyor, hakaretlere uğruyoruz"
Öncelikle bizim İHD olarak herhangi bir güvencemizin olmadığını belirtmek isterim. Çalışma koşullarımız inanılmaz ölçüde daraltışmış ve zorlaştırılmıştır. Devletin bu konuda bize karşı bir tahammülsüzlüğü var. Bir çok yere girip araştırma, inceleme yapmamıza izin verilmiyor. yanı başımızda Sur ilçesi yasaklı bölgedir, oraya girip inceleme yapmak istiyoruz izin verilmiyor. İzin verilmeyen yelere girebilmek için ısrar ettiğimizde ise ne yazık ki, hakaretlere, tehditlere maruz kalıyoruz. Bugün uluslararası alanda, yabancı devletlerin büyükelçilikleri, yabancı ülkelerden heyetler bizi ayda dört beş kez ziyaret ediyorken kendi ülkemizde ise bugüne kadar devletin bir yetkilisi kapımızı çalmış değil. Tersine devlet bizi, marjinalleştirmeye, itibarsızlaştırmaya, ötekileştirmeye, kriminalleştirmeye, terörize etmeye dönük bir tutum izlemektedir. Devlet İHD olarak hazırladığımız raporlardan büyük bir rahatsızlık duymaktadır. Hakkımızda davalar açılıyor, sürekli olarak soruşturmalara uğruyoruz. Devlet insan hakları savunucularının can güvenliğinin sağlanması konusunda bir çaba içerisine girmiyor. En yakın örneği Tahir Elçi'nin katledilmesidir. Devlet isteseydi Tahir Elçinin güvenliğini alamaz mıydı. Tahir Elçi'nin bir hukukçu olarak, bir insan hakları savunucusu olarak, her şey bir yana bu ülkenin bir vatandaşı olarak demokratik hakkını kullanırken devlet tarafından can güvenliğinin sağlanması hakkına sahip değil miydi? Tahir Elçi neden bu haktan mahrum bırakıldı?
"Tek çözüm diyalog ve müzakeredir."
Son olarak şunu söyleyebilirim; çok kritik bir dönemden geçiyoruz ve çok kaygı verici bir aşamaya da geldik. Devlet, vatandaşlarının yaşamının her alanındaki haklarını amasız, fakatsız güvence altına almalı ve uluslararası anlaşmalarda imza altına aldığı tüm haklardan vatandaşlarını yararlandıracak koşulları hazırlamalıdır. Devlet, bu ülkede yaşayan bütün farklılıkların haklarını kabul etmeli ve onların kendilerini var etme koşullarını hazırlamalıdır. Devlet, Kürt halkı başta olmak üzere tüm farklılıkların haklarını diyalog ve müzakere yöntemi ile adil bir çözüme kavuşturmalıdır. Biz diyalog ve müzakere dışında hiç bir yol ve yöntemi kabul etmiyoruz. Diyalog ve demokratik müzakere dışındaki her yol tahribat ve yıkıma götürür. İnsanlığa karşı suçlar işlenir, katliamlar gerçekleşir. Biz İHD olarak, İnsan Hakları Haftasında her iki tarafa da şu çağrıyı yapacağız: Her iki taraf da ateşkes uygulasın ve eller tetikten çekilsin. Sokağa çıkma yasakları kaldırılsın ve sivil cinayetlerine son verilsin. Tek çözüm diyalog ve müzakeredir.
ÖZEL HABER: Ali Abbas YILMAZ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.