DEMİRTAŞ TUTUKSUZ YARGILANABİLİR

DEMİRTAŞ TUTUKSUZ YARGILANABİLİR
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, partisinin seçim çalışmaları, ittifaklar, HDP lideri Demirtaş’ın tutukluluğu, Kürt sorununun çözümü ve Kudüs meselesi üzerinden iktidar partisinin tutumu üzerine önemli açıklamalarda bulundu.

HDP – HÜDA PAR arasında bir ittifak görüşmesi olmamasından HDP içindeki Türk Solu’nu sorumlu tutan Yılmaz, HDP’nin milletvekili profili ile tabanı arasında “Doku uyuşmazlığı” olduğunu söyledi.

Özel Haber: Ali Abbas Yılmaz

Tutuklu yargılanıyor olması çifte standart

HDP’nin tutuklu adayı Selahattin Demirtaş’ın tutuksuz yargılanabileceğini ifade eden Yılmaz, “Biz bu olaya iki yönlü bakıyoruz. Bunun hukuki ve siyasi yönü var. Hukuki anlamda baktığımız zaman tutuksuz yargılanabilir. Hukukta aslolan tutuksuz yargılamadır. Cumhurbaşkanı adayı olan birisinin tutuklu yargılanıyor olması doğru değil. Burada çifte bir standart olduğu açık ve biz bunun hakkaniyetli olmadığı inancındayız” dedi.

Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz ile seçim çalışmaları, ittifaklar, Kürt sorununun çözümü ve Kudüs meselesini konuştuk.

HÜDA PAR’ın seçim çalışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?

HÜDA PAR olarak 81 ilde tam liste ile seçimlere girmeyi düşünüyoruz. Bizim 81 il için adaylarımız tamamdır.

Seçim ittifaklarında HÜDA PAR nerede duruyor?

Biz HÜDA PAR olarak her iki ittifakta da yer almadık. Daha doğrusu her iki ittifak tarafından da ötekileştirildik ve ittifaklara alınmadık. Bu konuya ilişkin basında diğer parti yetkililerinin sadece niyet beyanları oldu fakat ciddiye alabileceğimiz bir teklif gelmedi.

“Kürdistani seçim ittifak”nın HDP ve HÜDA PAR’ı ittifaka dahil etme çabaları oldu ancak bundan da bir sonuç çıkmadı. Sizce “Kürt ittifakı” neden geniş manada sağlanamadı?

Aslında bu konuda tabanda bir heyecan dalgası oluştu. Demek ki bu konuda tabanda bir sorun yok. Tek sorun belki HDP’de egemen olan marjinal Türk Solu’nun mutedeyin Kürtlere yönelik olumsuz bakış açısıdır. Farklı dünya görüşlerine sahip Kürtlerin birbirleriyle görüşmelerini ve aralarındaki ihtilafları konuşarak çözmelerini istememiş olmasıdır. Bu nedenle HDP, marjinal Türk Solu’nun ağırlığını koyması ile HÜDA PAR ile görüşmeye dahi yanaşamadı. Bir diğer konu ise ittifak için hiçbir görüşmenin de gerçekleşmemiş olmasıdır. 26 Nisan’da seçime girme yeterliliği bulunan bütün partilerle seçim döneminin olası sorunlarını görüşmek için randevu istedik. Görüşme talebimize olumlu yanıt veren 5 parti ile görüştük. Bu talebimize olumlu veya olumsuz dönüş yapmayan 3 parti oldu. Bunlar; CHP, MHP ve HDP’dir. Bu üç parti de HÜDA PAR ile görüşmekten kaçındı. Tabii MHP’nin görüşmek istememesini milliyetçi bir reflekse bağlayabilirsiniz. Yine, Kemalist sistemle barışık olmamızdan kaynaklı CHP de bizimle görüşmek istememiş olabilir. HDP ise görüşmeme nedenini kendisi açıkladı. Yıllarca birlikte çalıştıkları sol grupların bunu istemediğini ifade ettiler. Yine bir başka açıklamada da görüşmeme gerekçeleri olarak tabanlarındaki tepkileri gösterdiler. Ancak görüşme ihtimalinin dahi tabanda oluşturduğu heyecan, beklenti HDP’nin HÜDA PAR ile görüşmeme gerekçesi olarak öne sürdüğü ‘taban istemedi’ meselesinin de asılsız olduğunun en bariz göstergesidir. Biz HDP’nin HÜDA PAR ile birlikte seçimlerde ortak hareket etmesinin HDP tabanında arzu edildiğini biliyoruz.

HÜDA PAR tabanı ile HDP’nin bir sorunu olmadığını Demirtaş da ifade etmişti. Acaba Demirtaş’a rağmen mi HDP böyle bir karar aldı?

HDP içerisinde biraz daha aklıselim ile hareket eden Kürtlere rağmen, Türk Solu HDP içindeki ağırlığını kullandı. Zaten şuan Türk Solu HDP’yi kendi kontrollerine almış durumdadır.  HDP listelerine bir bakın, HDP’ye oy veren seçmen kitlesinin profili ile listelerdeki aday profillerinin örtüşmediğini göreceksiniz. HDP’ye oy veren kitlenin yüzde 70’i namazlı niyazlı bir kitledir. Ancak bu kitlenin oyu ile meclise gidenlerin yüzde 70’i İslam’a muhalif olan bir profildedir. Yani, HDP’ye oy veren yüzde 90 Kürt seçmen olmasına rağmen, meclise gönderilenlerin çoğunluğu Türk solcularıdır. Hele ki, meclise giren dindar Kürt’ün sayısı da yok denecek kadar azdır, bir elin parmaklarını geçmez. HDP içinde İslami geçmişi olan vekil sayısı 10’u geçmez. Bu da HDP’nin çelişkisidir. Maalesef HDP’de Cihangir, Nişantaşı solcularının söyledikleri kale alınıyor. HDP’nin HÜDA PAR ile yakınlaşmasını istemeyen marjinal Türk Solu’dur. Maalesef Kürt seçmen bu çelişkiyi görmüyor.

Peki, söz konusu bu ittifak gerçekleşmiş olsa idi bölgede nasıl bir tablo oluşurdu?

Tabii anket şirketleri ve stratejistlerin görüşü diğer partilerin burada silineceği yönündedir. HÜDA PAR’da HDP de baraj sorunu yaşamazdı. Ancak siyasette bir gün bile çok önemlidir ve çok önemli gelişmeler yaşanabilir. Bir gaf çok büyük değişimlere konu olabilir. Çünkü son anda halkın tercihini etkileyebilecek bazı manipülasyonlar olabiliyor. Şuan bu tür manipülasyonları bir yana bırakırsak Cumhurbaşkanlığının ikinci tura kalma ve HDP’nin de baraj altında kalma ihtimali var. Anket şirketlerinin araştırmalarında da HDP genellikle baraj altı gösteriliyor.

Saadet Partisi ile bir partinizin görüşmesi vardı ama bundan da bir sonuç çıkmadı, bu konuda neler söylemek istersiniz?

Evet, Saadet Partisi ile partimiz arasında zaman zaman görüşmeler oluyordu ama bunlar bir ittifak görüşmesi değildi. Temel Karamollaoğlu’nun basın üzerinden bir niyet beyanı oldu ama herhangi bir görüşme gerçekleşmedi.

HÜDA PAR’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl bir tutum alacağı kamuoyunda merak konusu. Partinizin bu konuda netleşen bir tutumu var mı, HÜDA PAR kimi destekleyecek?

Bu konudaki açıklama yapma yetkisi Genel Başkanımızın tasarrufundadır. Partimizin yetkili kurulları olarak bir araya geldik ve bu konuyu görüştük. Ayrıca şunu da ifade etmek isterim, mevcut Cumhurbaşkanı adayları içinde sadece bir aday partimizden destek talep etmiş durumdadır. Diğer adayların bu konuda bir destek talebi olmadı. Biz ise sadece adayların destek taleplerine ya da vaatlerine bakmayacağız. Bugün tüm adaylar da seçim beyannamelerini açıklıyorlar ama biz vaatlerden öte adayların geçmişine de bakacağız. Adaylar geçmişlerinde ne yaptılar, bugün neler yapıyorlar ve gelecekte ne vaat ediyorlar, bütün bunları bir arada değerlendireceğiz. Hâlihazırdaki adaylara baktığımızda ise dört dörtlük diyebileceğimiz, koşulsuz destekleyeceğimiz, kendi adayımız olarak da gösterebileceğimiz bir aday da yok. Hepsinin de bize göre artı ve eksileri var. Yani, mevcutlar içinde bir adayımız yok ama falan aday müspettir denebilir. Veyahut da adayların artı ve eksileri sırlanır ve seçmen serbest bırakılır ve kimin destekleneceği halkın vicdanına bırakılır. Her iki seçenek de söz konusudur.

Parti tabanınız ittifaklar konusunda ne düşünüyor, tabanınızdaki eğilim hangi adaydan yanadır?

Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda tabanımız da muzdariptir. Özellikle OHAL’in ilanından sonra hükümetin icraatları tabanımızı da vurdu. Şuan birçok üyemiz güvenlik soruşturmalarından dolayı işe alınmadı, çalışanların iş akitleri feshedildi. Tabii bu durum bir mağduriyet oluşturuyor ve bu da ister istemez tabanımızda bir tepkiye neden oluyor. Şuan tabanımızda hükümete karşı bir tepki de var. Partimiz bir adayı işaret ederse tabanımız parti istediği için oyunu verecektir. Ama isteyerek gönül rahatlığıyla değil, kerhen verecektir. Tabii bu durum bütün partiler için söz konusudur. Nitekim bize gelen bilgiler arasında Antalya’da MHP’lilerin milletvekilliği için MHP’yi, Cumhurbaşkanlığında ise Akşener’i destekleyecekleri söyleniyor. Yani, Antalya’da MHP’ye oy veren taban Erdoğan’a oy vermeyecek. Farklı yerlerden de buna benzer duyumlar alıyoruz. Yine, Demirtaş’a oy verip de, HDP’ye oy vermeyenlerin de bilgisi geliyor. Sahada bunu da duyuyoruz. Dolayısıyla seçmen gerek adaylara karşı gerekse de partilerine karşı kırgınlıklarını sandığa yansıtacaktır diye düşünüyorum. Çünkü bu seçim ittifakları her partinin de tabanında belli kırgınlıklar oluşturdu. Yani, hem hükümetin icraatlarına ve özellikle de OHAL’den kaynaklı temel hak ve hürriyetlere yönelik kısıtlamalar, insan haklarındaki gerilemeler, oluşturulan mağduriyetler elbette ki partilerin tabanında hükümete karşı bir tepkiye neden olacaktır hem de ittifakların bileşiminden kaynaklı belli tepkiler sandığa yansıyacaktır. ‘Millet ittifakı’na bakalım; CHP’li bir kısım seçmen İYİ Parti ile ittifak yapılmasından rahatsızdır. Yine, bir kısım CHP’li seçmen Sivas olaylarından kaynaklı Saadet ile yapılan ittifaktan rahatsız. Çünkü o olaylar sırasında Temel Bey Refah Partisinin Belediye Başkanıydı. Dolayısıyla parti tabanlarının bu tür kırgınlıkları var ve bu ittifaklardan dolayı partilerine kızgınlıkları da var. Yani, bu durumda partisinin Cumhurbaşkanı adayını destekleyen tabanın bir kısmı ittifaka oy vermeyebilir. Bu tabloda benim öngörüm, Cumhurbaşkanlarının oylarının kendi partilerinin oylarından daha yüksek olacağı yönündedir. Demirtaş’ın oyunun HDP’nin oyundan daha yüksek çıkma ihtimali var.

 ‘Cumhur ittifakı’nın birinci turda kazanma ihtimali var mı, sizin öngörünüz nedir?

Bizce bu konu bıçak sırtıdır. Eğer son dönem mağduriyetler olmasaydı, MHP ile ittifak olmasa bile Erdoğan’ın popülaritesi birinci tur için yeterliydi. Fakat OHAL ve MHP ile ittifaktan sonra özellikle ittifak siyasetine hakim olan MHP’nin milliyetçi dili, ötekileştirici söylemi ve tabii hükümetin icraatlarının Erdoğan’ın popülaritesinde olumsuz bir etki oluşturmuş olabilir diye düşünüyorum. Yani, MHP ile birliktelik Erdoğan’a zarar vermiş görünüyor.

AK PARTİ – MHP ittifakının HÜDA PAR tabanındaki etkisi nasıl?

Şuan AK PARTİ ve MHP arasında oluşan gayrı resmi koalisyon hükümetinin icraatlarından mağduriyet yaşayan tabanımızda birçok üyemiz var. Tabii ki bu durumun tabanımızda olumsuz bir etkisi var. Söz konusu bu mağduriyetler giderilmek de istenmiyor. Şuan hükümetin icraatlarına yansıyan pratik HÜDA PAR’ı PKK ve FETÖ ile eşitleyen bir durum söz konusu.  HÜDA PAR’ı kriminalize etmek isteyen bir zihniyet var. Bu yaklaşım tabii ki tabanımıza da olumsuz yansıyacaktır. Tabanımız bu konuda mağdur edilmiştir. Güvenlik soruşturmalarıyla işinden gücünden edilen birçok kişi var. Cezaevindeki akrabalarından dolayı belgesi elinden alınan ihalelere giremeyen insanlarımız var. Yani, hükümetin FETÖ ve PKK için oluşturduğu standartların, engellerin tümü şuan HÜDA PAR tabanına da uygulanıyor. 16 Nisan referandumunda HÜDA PAR’ın desteğiyle kıl payı geçildi ve Sayın Erdoğan, partimize teşekkür de etti. Ama sonra devletin partimize karşı tavrı değişmedi, HÜDA PAR’ı hala ötekileştirilmeye devam ediyorlar.

Hüda Par neden ittifak dışında kaldı?

Açıkça söylüyorum, gerek AK Parti gerekse de Saadet Partisi, HÜDA PAR’ın baraj sorununun olmadığı bir yerde kendi tabanlarından partimize bir kayış olabileceğini görüyorlar. Yani, HÜDA PAR’ın önü açılırsa bugüne kadar kendilerine mecbur ettikleri kitleyi zapt edemeyeceklerini ve bu kitlenin partimize kayacağı endişesi ile hareket ettiklerini düşünüyorum. Yani, bir ittifak içerisinde baraj aşma sorunu olmayan bir HÜDA PAR onların işine gelmez. İttifaklar dışında tutularak HÜDA PAR’ın önü bilinçli bir şekilde kapatılmak istendi.

AK Partiyi 24 Haziran seçimlerinde bölgede nasıl bir tablo bekliyor?

Çukur siyasetinin 1 Kasım seçimlerinden sonra HDP’ye çok olumsuz etkisi oldu. Fakat sonrasında hükümetlerin icraatlarındaki yanlışlıklar, özellikle de Kürt meselesini güvenlik sorunu olarak görmesi ve PKK’nin etkisizleştirilmesiyle Kürt sorununun da bittiğini varsayması ya da bu iki sorunu birbirine eşitlemesi; PKK eylem yapamıyorsa, sokaklar karışmıyorsa, Kürt sorunu bitmiştir anlayışı, HDP’ye küsen bir kısım seçmenin tekrardan geri dönmesine sebep oldu.

Tabii AK Parti açısından bakarsak ne yaparsanız yapın sistemle, devletle barışık bir Kürt seçmen kitlesi var. Bunların oranı yaklaşık yüzde 30’dur. HDP açısından da kendisine ideolojik olarak bağlı olan yüzde 25’lik bir kitle var. Buradan da görüleceği gibi kararsız bir çoğunluk da vardır. Bu kitle ise konjonktüre göre hareket edebilecek niteliktedir. Tam da bu kitleyi yanına alan kazanır. Aslında HDP’yi destekleyen bu kitle ile HDP arasında bir doku uyuşmazlığı da var. Eğer devlet Kürt meselesine dair müspet adımlar atmış olsa idi bu kitleyi kazanabilirdi. Tabii ki, HÜDA PAR’ın icra gücü olmadığı için bu kitle partimize yönelmiyor. Şuan bölgenin iki başat aktörü var; biri AK Parti diğeri HDP. Biz ise ikisinin arasından sıyrılmaya çalışıyoruz. HÜDA PAR olarak güçlü söylemlerimiz de var ancak ulusal medyada yer bulamadığımız için sesimizi duyan olmuyor. Bugüne kadar HÜDA PAR’a büyük medyada program yaptırılmış değil. Yani, iktidar medyası da muhalif medya da bize yer vermiyor.

16 Nisan referandumunda “Evet” dediniz ve Kürt sorununun çözümü konusunda iktidardan beklentileriniz vardı. Gelinen noktada ise özellikle AK PARTİ – MHP ittifakıyla Kürt sorununun çözümü rafa kaldırıldı. HÜDA PAR olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, bunun tabanınız üzerindeki etkisini nasıl gözlüyorsunuz?

Biz 16 Nisan referandumunda “Evet” derken bu hükümete verilmiş bir destek değildi. Biz dedik ki, değiştirilmesi gereken anayasa maddeleri öncekine göre iyidir. 12 Eylül Anayasasının neresi düzelirse bizim için bir kazanımdı. Kaldı ki, söz konusu bu değişikliklerde bizim savunduğumuz birçok husus yer alıyordu. Askeri vesayetin son bulması, Jandarma’nın İçişlerine bağlanması, TSK’nın Milli Savunma Bakanlığına bağlanması vb. Dolayısıyla hükümetin söz konusu bu değişiklikleri bizim kendi savunduğumuz taleplere bir destektir. Kürt meselesinin çözümü konusunda da hükümetin bu sorunu çözme ihtimaline bir destek verdik. Yani, Kemalist vesayetin hem İslam noktasında hem de etnik kimlik noktasındaki handikap’ının sistem değişikliği ile aşılması ihtimalinedir bizim desteğimiz. Biz 16 Nisan’da verdiğimiz destekten pişman değiliz ama hükümetin sonrasındaki icraatları da beklediğimiz gibi olmadı. Özellikle 15 Temmuz sonrası MHP ile girilen ittifak süreci ile birlikte iktidarın gerek söylemlerinde gerekse de icraatlarında tasvip etmediğimiz şeyler oldu. Hükümet milliyetçi bir söyleme savruldu. Kürt sorununun imkân varken çözülmemesini, askıya alınmasını doğru bulmuyoruz. Hâlbuki şuan tam zamanıydı. Eğer gerçekten hükümet Kürt meselesini çözmek istiyorsa şimdi tam zamanıdır. Çünkü bu noktada süreci sabote edecek bir güç yok. Yeter ki, hükümet bu noktada bir iyi niyet beyanında bulunsun ve bir adım atsın. Anadilde eğitimi şuan meclis çoğunluğu ile hükümet çözebilir. Tabii MHP’yi buna ikna etmesi lazım.

Peki, bahsettiğiniz bu ihtimalin yok olmasının parti tabanınızdaki etkisi nasıl olacak?

Tabii bunun seçimlere yansımasını 24 Haziran’da göreceğiz. Bugünden bu konuda bir tahminde bulunmak zor.  Bugünden söylenebilecek tek şey hükümetin icraatlarının tabanımızda bir rahatsızlık oluşturduğudur. Bu rahatsızlık sadece HÜDA PAR tabanında yok, AK Partinin tabanında da var. Mavi Marmara’dan dolayı bir rahatsızlık var, İslam’da güncelleme söyleminden dolayı bir rahatsızlık var, Batı’daki birçok İslami cemaat’te de kırgınlık ve küskünlükler var. İktidarı kutsama, iktidar elimde kalsın da ne olursa olsun anlayışı yanlış yaptırıyor ve küstürüyor.

Kudüs meselesi üzerinden iktidarın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

AK Parti hükümettir, muhalefet partisi değildir. İktidar partisi devlet demektir. İktidar partisinin bir sivil toplum kuruluşu gibi tepki göstermesi, kınaması kendisinden beklenen değildir. Kınamayı, tepkiyi STK’lar gösterir; hükümete düşen ise bu konuda karar almak ve bunu uygulamaktır. Şuan halk hükümetten şunu istiyor; İsrail ile bütün ilişkiler kesilsin. İsrail’i devlet olarak tanımaktan vazgeçin. İsrail ile tüm diplomatik, ticari, ekonomik ilişkiler kesilsin. Halk bunu istiyor ama hükümet bunu yapmıyor. Hükümet ne yapıyor, STK’lar gibi kınama yapıyor. İcra makamında olanlar kınayamaz! Hükümet acizler gibi işi ahrete havale edemez! İktidar makamında olanlar hesap sorar, acizler ise işi ahrete havale eder. STK’lar çıkıp ‘Allah İsrail’in belasını versin’ der çünkü onlarda güç yok, acizdirler ama hükümet bunu yapamaz, onun işi hesap sormaktır.

Demirtaş’ın tutuklu olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz bu olaya iki yönlü bakıyoruz. Bunun hukuki ve siyasi yönü var. Hukuki anlamda baktığımız zaman tutuksuz yargılanabilir. Hukukta aslolan tutuksuz yargılamadır. Yasada sayılan bazı hallerin bulunması halinde tutuklu yargılama yapılır.  Son dönemde yapılan yargılamalarda bunun birçok örneğini gördük. Ergenekon’dan tutun da 28 Şubat davasına kadar birçok davada müebbet hapis cezası alan kişiler buna rağmen tutuklanmadılar. Bunun örnekleri çoktur. Bu nedenle Cumhurbaşkanı adayı olan birisinin tutuklu yargılanıyor olması doğru değil. Burada çifte bir standart olduğu açık ve biz bunun hakkaniyetli olmadığı inancındayız. 

Hukuken yanlış bir uygulamadır

Siyasi olarak değerlendirdiğimizde ise çözüm süreci döneminde suç işleyen onlarca HDP’li vardı. Ancak bazılarına dava açıldı bazılarına hiçbir işlem yapılmadı. Yine bildiğiniz gibi Yasin Börü olayında Demirtaş’ın bir çağrısı oldu ancak bu çağrıyı tek başına yapmadı. Bir parti kurul kararı ile bu çağrı yapıldı. Bu olay aradan 3 yıl geçtikten sonra davaya dönüştü. Zamanında bununla ilgili işlem yapılacaktı. Yani burada hem zamanında işlemeyen bir yargısal süreç var hem de Demirtaş veya birkaç kişi üzerinden eksik yürütülen bir süreç var. Hukuken bu yanlış bir uygulamadır. Hal bu ki, burada sorumluluğu olan herkes yargı önüne çıkarılmalıydı.

Dosyaya müdahil olmadık

Demirtaş’ın yargılandığı davada gördüğümüz kadarıyla basın, Yasin Börü cinayeti üzerinde duruyor. Bildiğiniz gibi Yasin Börü ile ilgili husus sonradan dosyasına eklendi. Bunun iyi niyetle yapılmadığını düşündüğümüzden Demirtaş’ın yargılandığı davaya müdahil olmadık. Bizim bu olaydaki talebimiz şuydu. Y.Börü olayında dahli ve ihmali bulunan herkes yargılanmalıdır. Demirtaş, yargılanıyorsa halkı o gün sokağa sevk eden herkes de yargılanmalıdır. Yine bu olayda polise, askere zamanında müdahale izni vermeyen İçişleri Bakanından Valiye kadar ihmali bulunan herkes yargılanmalıdır.

Demirtaş’ın çağrıları ile Börü’nün hedef gösterildiğini sanmıyorum

Demirtaş’ın yaptığı çağrı ile Yasin Börü ve arkadaşlarını doğrudan hedef gösterdiğini sanmıyorum. Yalnız HDP yöneticilerinin o dönem PKK’nin eylemlerinde kolaylaştırıcı rol oynadıklarını, sokağa çıkma çağrısının önce Kandil’den geldiğini ve HDP’nin de buna katıldığını söyleyebiliriz Yani, HDP yöneticileri siyasal anlamda Kandil’in çağrısını meşrulaştırdı. Nihayetinde söz konusu bu çağrı üzerine sokağa inen insanlar var ve Yasin Börü cinayeti bu çağrı üzerine işlendi. Bundan dolayı da biz HDP yöneticilerinin Y.Börü davasına dahil edilmelerini istemiştik. Hatta 6-8 Ekim olaylarında HDP’liler PKK’nin ve derin devletin oyununa da gelmiş olabilirler. Askeri, polisi çekerek meydanı bu Vandallara bırakarak, HÜDA PAR’a saldırmalarına göz yumarak bir infial oluşmasını, HDP ile HÜDA PAR çatışmasının çıkmasını da istemiş olabilirler. Bu da göz ardı edilmemesi gereken bir ihtimaldir.

Maalesef bu olaylar yaşandı ama hukukta öngörülebilirlik diye de bir şey var. Yani, siz aracınızı rampa aşağı el frenini çekmeden bırakırsanız, bu aracın yokuş aşağı gideceği ve birine zarar verebileceği ortadadır. Dolayısıyla öngörülebilirlik noktasından baktığımızda hukuken HDP yetkilileri bu olayda sorumludur. HDP’li yöneticilerin bu durumu öngörebilmeleri gerekirdi.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.