Demirtaş: Sur'daki direnişçilerle temas kuruldu, Ankara'ya iletildi ancak cevap gelmedi
Sur’da Nöbet eylemine katılan HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, Sur’daki siviller aracılığıyla barikatın arkasındaki silahlı eylemcilerle temasa geçtiklerini bir mütabakat sağlandığını söyledi. Sokağa çıkma yasağı kalkarsa direnişin son bulacağı konusunda garanti aldıklarını belirten Demirtaş, bu hususu Ankara’da yetkililere aktardıklarını ancak herhangi bir cevap gelmeyince, yürüyüş kararı aldıklarını belirtti.
Sur’da mahsur kalan sivillerin aileleri tarafından Sur’da yasağın olmadığı bölgede bulunan Dicle Fırat Kültür Merkezi’nde başlatılan “Nöbet eylemi”ne katılan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, dün akşam saatlerinde basın mensuplarıyla bir araya geldi. Demirtaş, sohbet sırasında Sur’daki son durum, Anayasa Mahkemesi’nin gazeteciler Dündar ve Gül hakkında verdiği karar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkışı, askerlerin, ‘işkence’ ya da ‘kötü muamele’yle ilgili suçlardan izne bağlı yargılanmasına yönelik düzenlemeye gidilmesi gibi bir çok konuda sorularımızı yanıtladı.
Nöbet eylemine katıldığınızda basına, sokağa çıkma yasağı kalkarsa barikat ve çatışmalar da durur şeklinde bir açıklamanız oldu. Sur’da barikat arkasındakilerle herhangi bir görüşme sağlanabildi mi?
Arkadaşlarımız dolaylı bir temas kurdular. Birkaç gündür hatta birkaç haftadır bir çabamız var, uğraşımız var, nasıl çözebiliriz diye. Geldiğimiz nokta itibariyle orada bulunan siviller aracılığıyla direnişçilerle, telefon üzerinden bir görüşme yapıldı. Ve şu noktaya geldik, biz sokağa çıkma yasağının kaldırılması konusunda bir çaba sarf edersek, herkes oradan çıkacak. Bu onların da talebi değil, açık net belirteyim. ‘Sokağa çıkma yasağı kalksın, biz Sur’dan çıkalım’ diye bir talep yok. Bu daha çok siyasetçiler olarak bizim talebimizdi. Bu da kabul gördü. Çünkü artık gerçekten insanların ölmesini istemiyoruz, ne direnişçinin ne sivilin ne kamu ne güvenlik görevlisinin yaşamını yitirmesini istemiyoruz. Şehir zaten Sur, tankla topla yerle bir edildi, dozerlerle yıkılıp, yakıldı. Ve aylarca da sürebilir. Açıklamalar yapılıyor ‘iki gün sonra bitecek’ gibi ama ben hatırlıyorum iki ay önce de ‘iki gün sonra bitecek’ gibi açıklamalar yapıldı.
Cizre için de Sur için de söylenmişti. Fakat öyle olmazsa aylarca sürerse ne olacak. Onlarca daha insan ölecek, Sur’un geri kalan kısmı da yakılıp, yıkılmış olacak. Dolayısıyla biz makul bir ara çözüm bulmaya çalışıyoruz ve bu noktaya geldik ve bu teklifi de Ankara’da hükümetin değişik temsilcilerine yaptık. Ablukayı kaldırın oradaki bütn insanlar çıksın ve barikat ve Sur ilçesinde bitsin, kabul etmiyorlar. Kabul etmeyince biz de halkın duyarlılık göstermesi, halkın özellikle bu operasyonların sonlandırılması ve ablukanın kalması konusunda harekete geçmesi konusunda daha güçlü harekete geçmesi yönünde özellikle çağrımızı bu yönde yaptık. İşte günü saat 16.00’da özellikle burada herkes olduğu yerde Sur’a yürüsün ve Diyarbakır halkı gerçekten güçlü bir toplumsal refleks ortaya koyarsa, hükümet uzun süre buna duyarsız kalamaz diye düşünüyorum.
Sur’da kaç silahlı kişi, kaç sivil var?
Sayılarla ilgili muhtelif rakamlar var ama kaç kişi olduğu konusunda elimizde net bir bilgi yok. Eminim devletin elinde de yüzde yüz teyid edilmiş bir istihbarı bilgi yok. Hepsi tahminlere dayalı. 20 silahlı deniliyor, 100 den fazla deniliyor. O mahallenin çok sayıda gençleri var deniliyor. Onlar da silahlı değil. 20 civarında yaralı insan olabilir deniliyor. Fakat bunların hepsi dağınık bölgelerde bulunduğu için elimizde net bir bilgi yok. Fakat neyse oradaki herkes abluka kalkarsa, çıkarız noktasına biz getirdik. Sokağa çıkma yasağı kaldırıldığında oradaki insanlar tutuklanır mı gözaltına alınır mı o bizim bileceğimiz bir iş değil artık. Sokağa çıkma yasağı kalkıp hayat normale döndüğünde onlarda bulundukları yerleri terek edeceklerdir.
Milli Savunma Bakanlığı’nın hazırlayıp Adalet Bakanlığı’na sunduğu taslağa göre “Terörle Mücadele” görevli askerler, ‘silah kullanmada yetki aşımı’, ‘işkence’ ya da ‘kötü muamele’yle suçlanmaları halinde Bakanlık ve Başbakanlık izin verirse yargılanabilecek. Bu yönde bir düzenleme yapıldığı belirtiliyor. Son dönemlerde sokağa çıkma yasakları nedeniyle çok sayıda sivilin de ölümü de söz konusu yaşanan hak ihlalleri ile doğrudan bir ilgisi var mı, siz bu düzenlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz.
Geçen ay ben bunu belirttim. Ankara’da net olarak bu bilgiyi almıştım. Genelkuramay Başkanı, hükümetten bir yasa istemişti ‘Nasıl ki MİT Müsteşarı için yasa çıkardıysan bizim için de çıkaracaksın’ demişti. Ön şartı buydu. Yani şehre tankları ve orduyu sokmaya ikna etme konusunda hükümetin Genelkurmay’a bu sözü verdiği anlaşılıyor. Çünkü şehirlerde tankla topla operasyonla birlikte çok fazla hak ihlali, suç ortaya çıkacak. Bunu biliyorlar. Siviller ölüyor, yaralanıyor. Şehir yakılıp, yıkılıyor. Yasal olarak güvence verecekseniz bunu yapacağız demişler ve hükümette yapacağını belirtip söz vermişti şimdi o yasağa taslağı hazırlanıyor. Şunu bir hukukçu olarak söyleyebilirim. Tabii ki biz bu yasanın çıkmaması için elimizden geleni yapacağız, çok sert bir muhalefet yürüteceğiz. Kimse yasayla kendini suçtan muhaf tutamaz. Fakat bunu başarsalar bu yasayı çıkarsalar bile Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde suç olmaktan çıkarılan bu yasa ve zaman aşımını durdurma var, yani insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı yoktur. Bu yasayı içerde çıkarınca da Uluslararası alanda suçtan muhaf hale gelmiyorlar. Bunu hatırlatmak istiyorum.
‘Cizre’de çatışma bitti, operasyonlar bitti’ denildi ancak yasak uzun süredir kalkmadı, Bu yasa ile sokağa çıkma yasağının sürmesinin bir bağlantısı var mıdır?
Cizre’de bütün suç delillerinin toplandığını biliyoruz. Yasağın kalkmaması askerin direnişi midir acaba bu yasayla ilgili bilemiyorum ama olabilir.
Anayasa Mahkemesi’nin Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tahliyesinin önünü açan ‘hak ihlali’ kararına Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın , “Saygıyı duymuyorum, tanımıyorum ve karar uymuyorum” çıkışı nasıl yorumluyorsunuz?
Erdoğan bir defa kafasındaki başkanlık modelini pratikte uygulayan bir insan. Tam bir tek adam, tam bir dikta rejimi öngördüğünü, bütün bu uygulamaları ile daha iyi anlıyoruz. Aslında, başkanlık adı altında bir demokratik sistem talep etmediğini biz biliyoruz. Ama bu hali ile netleştiriyor. Başkanlıkla ne demek istiyor, bunu tam olarak anlamış oluyoruz. Tabii ki Anayasa Mahkemesi geçmişte çok hatalı kararlar da vermiştir. Hukuka aykırı çok yanlış kararları da olmuştur. Parti kapatmalarından tutun, bireysel özgürlüklere kadar. Fakat hiçbir Cumhurbaşkanı, hiçbir devlet yetkilisi çıkıp da ‘ben bunu tanımıyorum’ dememiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarını Sivil Toplum eleştirebilir, muhalefet hatta çok sert eleştirebilir. Fakat ‘tanımıyorum’ demek ve özellikle kişisel özgürlük ve tahliye ile ilgili ‘saygı duymuyorum ve kararı tanımıyorum’ diyen kişi Cumhurbaşkanı ise orada artık yeni bir rejim oluşmuş demektir. Ya da yeni bir rejim oluşturma çabası, çalışması vardır anlamına gelir.
CUMHURBAŞKANI KENDİSİNİ ANAYASA MAHKEMESİ’NİN ÜSTÜNDE KONUMLANDIRIYOR
Anayasa Mahkemeleri, bütün ülkelerde en saygın kurumlardır ve en üst yargı organlarıdır. Orayı tanımamak veya orayı bay-pas edecek bir Cumhurbaşkanı varsa kendisini demek ki Anayasa Mahkemesi’nin üstünde konumlandırıyor. Bütün yargıyı kendisine bağlı kendisinden emir talimat alan bir formatta düşünmüş oluyor, bu da açığa çıkmış oluyor. İşin bir yönü bu, ikincisi iki gazetecinin tahliye olmasını hazmedemeyen kişisel bir öfke, bir kin görüyoruz orada… Yani tatmin olmuyor, insanları ömür boyu hapse atsa, yatırsa yine rahat etmeyecek, kişisel bir kin öfkede var orada. Örneğin ben çıksam Anayasa karalarını tanımıyorum desem, aynı gün dokunulmazlığımı kaldırırlardı. Muhtemelen de Anayasaya aykırı, yemine aykırı bir tutumdan dolayı da tutuklayıp içeri de atabilirler. “Yargıya hakaret etmek, yargıya yön vermek, tehdit etmek yargıyı baskı altına almak” gibi muhalefet lideriyim üstelik bir etkimde yok, yargı üstünde ama bunu yaparlar bana. Kendisi Cumhurbaşkanı ve yargıyı çok güçlü bir şekilde etkileyebilecek bir pozisyonu var ve bunu bilerek yapıyor. Kimsenin de gıkı çıkmıyor. Biz bunu söylüyoruz. Anayasa Mahkemesi ne söylüyor onu da merak ediyoruz. Bunu sineye çekecek mi merak ediyoruz. Bu kararı veren hakimler, Anayasa Mahkemesi’nin kendisi kendi iradesine sahip çıkabilecek mi merak ediyorum ki bana göre çıkması lazım. Cumhurbaşkanı değil, kim olursa olsun kendisine bu kadar saygısızca yaklaşan bir iradeyi, kendileri kabul etmemeli ve gerekli tavrı ortaya koymalıdır diye düşünüyorum.
Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı nasıl değerlendiriyorsunuz . Kararın ardından “Dava çöktü” şeklinde yorumlar yapıldı. Size göre de dava çöktü mü?
Evet aslında Anayasa Mahkemesi, tutuklama gerekçelerini hem ifade özgürlüğü, hem basın özgürlüğünün ve kişisel hürriyetin ihlal edildiğini tespit etmekle, davanın içeriğine dair bir şeyler söylemiş oldu. Normalde, Anayasa Mahkemelerinin işin esasına girme yetkileri yoktur. Fakat mevcut dosya üzerinden, gazetecilik faaliyeti olduğu çok açık ve net bir şekilde belli olan bir dosya olduğu için ifade özgürlüğü ve basın hürriyetinin ihlalini tespit olmuş olması esasa girdiği anlamına gelmez. Dosyanın delillerine dair bir şey söylemiyor. Deliller yanlış mıdır, doğru mudur, toplanan deliller yeterli midir, değil midir bunlara girmiyor. İşin esasını kurcalamıyor . Anayasa Mahkemesi, doğrudan bir gazetecilik faaliyeti olmakla ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü olduğunu tespit edebilir, bunu yapmış durumda. Aynı zamanda gazetecilik faaliyetinden dolayı baskı gören herkes için de emsaldir. İhlale uğrayan herkesin kişisel olarak da başvurması gerekir. Savcıların da Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını aslında emsal olarak görüp, gazetecileri tutuklama, soruşturma açma, dava açma, gazeteleri açma kapatma gibi faaliyetlere son vermesi gerekir normalde bu beklenir demokratik bir ülkede işte Cumhurbaşkanı tanımayınca kanunu hukuku Cumhurbaşkanının mahkemeyi paçavraya dönüştürmeye çalıştığı bir yerde alt mahkemeler, savcılar polisler hayli hayli Anayasa Mahkemesi’nin kararını ihlal edeceklerdir.
Basından okudum her gün Türkiye’de birileri çoluk çocuk yaşlı kadın erkek, Cumhurbaşkanına hakaretle soruşturmaya maruz kalıyor. Her şeyden önce ayıp bir şey. Cumhurbaşkanı her gün çıkacak halkına hakaret edecek, fakat halk Cumhurbaşkanını eleştirmeyecek. Her gün soruşturmaya maruz kalacak. Bu korkaklığın göstergesidir. Seçimle iş başına gelmiş bir Cumhurbaşkanı, zerre kadar öz güveni yok. Tek bir eleştiriyi bile kaldıramıyor. Düşünün 13 yaşındaki bir çocuk, sosyal paylaşımı nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla soruşturmaya maruz kalıyor. Bu tür şeyler Utanç vericidir. Kendisine yakışır. Şaşırmadım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.