BİLGE KADINLA SORGULAMA -5-
İnancın sinmediği alan var mıdır, inançsızlık bile inanç değil midir? İnanç ve inançsızlık arasındaki farkı nasıl ayırt edeceğiz veya ayırt etmeli miyiz? Bilge kadınla bunları sorguladık.
İnanç nedir, din ve inanç arasındaki fark nedir? Bunun irdelemesini nasıl yapabiliriz?
B.K.: Birikime dayalı her şey, inanca dönüşür. Din ise tapınç haline getirilmiş katı inançlardır. Biriktirilmiş şeyler yoksa inanç da yoktur. Burada sorgulanması gereken şey biriktirdiğimiz yüklerdir. İnsan neden biriktirir ve neden inanma ihtiyacı hisseder? İnanmak, kendini bırakmaktır. Neyi bırakmak diye sorabilirsiniz. Kendisiyle baş edemeyen insan, bir başka güce sığınarak, kendini bırakır ve inançsal güce sarılır. Bununla rahatlayacağını sanır. Hayatı kolaylaştırıp ilerletmeye dönük birikimler, anlaşılırdır. Neticesinde hayatı yaşayabilmek için bilgi birikimine ihtiyaç vardır. Bir yerden bir başka yere gidebilmek için bilgi gerekir. Arabaya, metroya binmek bilgi gerektirir. Saz çalmak, bina yapmak, tamirat ve onarım içinde olmak, yemek yapmak, teknolojiyi geliştirmek bilgi gerektirir. Bunlar anlaşılırdır. Bilgi, hayatımızı
yürütmede aracı bir rol oynar. Bir de psikolojik birikimler vardır. İrdeleyip ve anlamaya çalıştığımız yer burasıdır. Psikolojik bir birikime neden ihtiyaç duyarız? Psikolojik birikimler varsa, orada inanca alan açılmıştır. İnanç, kendini koruma ve savunmaya dönük bir kalkandır. Bu da psikolojik birikim sonucunda oluşan bir edimdir. Psikolojik birikimler, tutsaklığımızın zincirleridir. Özgür hayatlar, psikolojik birikimlerle çalınır. Anksiyete, depresyon, bipolar ve şizofren bunun uç noktalarıdır. Başlarda oldukça küçük başlayan kaygı, öfke, korku, acı, çaresizlik gibi yaşanmışlıklar birikerek, insanı ve yaşamı çepeçevre saran ve kuşatan bir ağa dönüşürler. İnanç, bu ağ sonucunda oluşur. Bu birikimler yoksa, inanca ihtiyaç da yoktur.
İnançlı olmak zorunda mıyız?
B.K.: inanç veya inançsızlık gibi kelimeler arasına neden sıkışalım. Meseleyi bu şekilde ele almak tehlikeli değil midir? Neden inançlı veya inançsız olalım, yaşam, bu kavramların ötesi değil midir? Hayatı yürüten, donalı kılan, anlamlı hale getiren inanç veya inançsızlık değildir. İnanç veya inançsızlık psikolojik boşlukları doldurmaya dönük icat edilmiş bir girişimdir. Bunun başlangıcında mitoloji vardır, ardından din gelir, onun ardından ise felsefe, daha sonra bilim devreye girer. Bunların hepsi inancı koşullar. Böyle bir koşullanma oluştu mu inançsızlık da ardı sıra gelir. Dikkat edersek sonradan oluşturulmuş yapay icatlardır bunlar. Psikolojik olarak açlık çeken, zihinsel olarak yaralı, yaşamsal olarak tersten bir yürüyüşün sahibi olanlar, psikolojik boşluğu bu inanç veya inançsızlıkla doldururlar. Bu, inancın ve inançsızlığın her türlüsü için geçerli olan bir şeydir. Hangi inanca sahip olursak olalım, inancın kendisi boşluğumuzu doldurmanın ötesinde bir işe yaramaz. İnançsızlıkta öyle. Bu boşluklulları neden oluştururuz? İnsan için evrenin özeti derler. Yani insan, oluşmuş olan canlıların içerisinde en ileride olan varlık olarak görülür. En kavramı zaten insanın ne kadar ileride olduğunu gösterir. Bu böyleyken daha öte bir şey aramak neden? Burada ciddi bir hatanın olduğu görülebiliyor. O zaman bu hatanın kaynağı nedir? Öyleyse insan için evrenin bozulmuş varlığıdır demek yerinde olur. Hayatın bir evresinde yoldan sapan insan, sapmış olduğu yolun tersliğini anlamadan buna devam eder. Bu yürüyüş insanı kendisinden uzaklaştırır. Boşluk bu minvalde doğar. İnanç ve inançsızlık, bu boşluğu doldurmanın eylemi olarak ortaya çıkar. İnancın veya inançsızlığın kendisi ne kadar güçlü olursa olsun, boşluğun yerini dolduramaz. Boşluğu dolduracak tek şey kaybedilmiş yerin keşfidir.
Hindistan’da inancın binbir çeşidi var, bunu nasıl ele alabiliriz?
B.K.: Çok doğru. Hindistan’da binbir çeşit inanç vardır. İnanç, gerçek bir şey olsaydı, binbir çeşidinin doğmasına gerek kalmazdı. İnançsızlık ve birçok belirsizlik de var, bunu da unutmamak lazım. Bu oluşumlara zenginlik dememek gerekir. Zenginlik, insanın kendini keşfetmesidir. Kendini keşfedemeyen insan, boşluklarda yaşar. İnanç, boşluğu dolduracak gerçek bir edim olsaydı sadece ve sadece bütünlüklü bir doğru olurdu. Bu böyle olmadığına göre, Hindistan‘daki bütün inançlar, inancın ne kadar ters olduğunu gösteren bir göstergedir. Buna inançsızlığı ve birçok belirsizliği de katabilirsiniz. Boşluk doldurulamayınca, bir çok inanç ve belirsizlik gelişmeye başlar.
İnanç veya inançsızlık boşluklarımızı dolduramayacaksa, olması gereken nedir?
B.K.: Bizler inanç veya inançsızlıkta kaybetmedik ki, boşluklarımızı inanç veya inançsızlıkla dolduralım. Kaybettiğimiz yer, zihinsel alanımızı psikolojik çöplüklerle doldurmamızdır. Doldurduğumuz psikolojik yığınlar yani çöplükler içsel de boşluklar yaratır. Bu, psikolojik çöpleri temizlediğimizde, boşluk diye bir şey kalmaz. O zaman yapay olan hiçbir şeye ihtiyaç duymayız. Bu da insanın kendisi olmasıdır. Kendi olan insan özgür ve neşeli insandır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.